8 Kasım 2019 Cuma

HUNLAR


HUNLAR

Ural-Altay halklarının hayvancılığa dayanan ekonomileri nedeniyle Eski Antik çağlardan başlayarak Avrasya boyunca çeşitli coğrafyalara yerleştikleri veya bu bölgelerde yarı-yerleşik bir hayat tarzı sürdürdükleri birçok tarihi veriyle sabit olup, gen araştırmalarıyla da kanıtlanan bu özellik, Hunlarla ilgili değerlendirmelerin de bu kapsamda yapılmasını gerektirmektedir.
Dokuz Oğuzlarla ilgili olarak yapılan bir alan çalışması (case-study) Hun tarihinin anlaşılmasına da katkı sağlamaktadır. Söz konusu alan çalışması sonucunda, Dokuz Oğuz boylarının en eski isimleri tespit edilmiştir [Klyosov A. Anatole Overview of Türkic genetics, Haplotypes of R1a in Altai: “Autochthonous” and “Indo-Europeans” Proceedings of the Academy of DNA Genealogy Volume 5, No. 12, December 2012 s.1518]:
Dokuz Oğuz boylarının en eski isimleri; 1] Apa-Atie-Adie 2] Beiho-Huiho-Husie-Uygur 3] Dubo-Tubo 4] Guligan-Kurykan-Sakha-Yakut 5] Kibi-Kipi 6] Paegu-Baegu 7] Seyanto 8] Pugu 9] Tunlo.
Tunlo boyunun, Tele kabilelerinin yönetici boyu olup, Tele oymaklarının isimlerinin de, Fulo-Buri, Se-Sekis-Saka, Hun, Taki-Teleer-Telengit-Tolanko olduğu; Tele kabilelerinin diğer Türk boylarına göre daha yerleşik ve avcılık, balıkçılık, hayvancılık, çiftçilik, kömür madenciliği, demircilik gibi faaliyetlerle geçimlerini sağladıkları belirtilmektedir.
Söz konusu alan çalışmasından Hunların en eski Dokuz Oğuz oymaklarından biri olduğu anlaşılmakta, tarihi süreç içinde söz konusu Oğuz boylarından da yeni isimli boyların ortaya çıktığı görülmektedir.
MÖ 1677 yılı (yaklaşık 3700 yıl önceki) Çin kaynaklarında da, Türk dilinin en eski kelimeleri Tanrı, Kut, Ordu, Tuğ ve Hun kelimelerinden söz edilmektedir. İlk Hun Devleti de,  MÖ 1400-1200 yılları arasında Ordos dağlarında kurulmuştur.
Bu coğrafyanın yakın çevresinde 5500 yıl önceye dayanan Sibirya Afasenova kültürü adı verilen kültür dairesinde uygarlıklara ait mumyalar ve tarihi eserler de bulunmuş, bunların Baktria ve Tokar’lara ait olduğu, mumya gen analizleri de bunların Sibirya-Altay orijinli oldukları kanıtlanmıştır.
Yine, S.P.Tolstov [Tolstov S.P. 1948, 342] MÖ 8.000 ve 3.000 yılları arasında Orta Asya’da yaşayan halkların, MÖ 1.000 yıllarının başlangıcı döneminde Orta Asya Coğrafyasında (Hunların da ana bileşeni olduğu anlaşılan) Harzem (Hu-ar-as) devletini kurduklarını belirtmektedir.
B. Zhivkov, Orta Asya Harzem Devletinin Kuzeyinde “…MÖ 700 yılında Kangar Devletinin kurulduğunu…” açıklamaktadır. [Zhivkov B, 2015]
Anadolu “Ur-ar-tu” Devletinin (MÖ 900-600) kurucu kabilesi “Hurriler” (Hitit çivi yazısında “Hu-Ur”) olarak adlandırılmaktadır. [Alpman Adil, Hurriler, 1981]
MÖ 300 yılındaki Çin kaynaklarına göre; Hunlar 4 boydan müteşekkil iken, MÖ 250’lerde 24 boydan müteşekkil bir güç haline gelmişlerdir. Çinliler bu dönemde (MÖ 246 – MÖ 214) Hun istilasından korunmak için Büyük Çin Seddi inşasını tamamlamışlardır.
Kuruluş yeri Hazar Denizinin güney-doğu ucu olan Part İmparatorluğu ile ilgili olarak, Neılson C. Debevoıse, “A Polıtıcal Hıstory Of Parthıa” isimli kitabında [Chicago, Illinois, University of Chicago Press, 1938] Part İmparatorluğunun (MÖ 247-MS 224) Dahae (Tokar) ve Yirk (Yörük) kabileleri tarafından kurulduğunu ve dillerinin Türkçe olduğunu açıklamaktadır.
Yukarıda belirtilen tarihi zemin üzerine kurulan Hun Devletinin sınırlarını Partların (MÖ 247-MS 224) sınırlarına kadar genişlettiği ve MÖ 204 yılında (yaklaşık 2200 yıl önce) Pasifik Okyanusu’ndan Hazar Denizi’ne, Sibirya’dan Tibet’e 18 milyon km2’lik bir alanı kapsayan bir imparatorluk haline geldiği belirtilmektedir.
Part’ların antik Yunan ve Mezopotamya ticaret yollarını, Hun’ların ise Part’lar ile Çin arasındaki ipek yolunun denetimi yanında Kuzey Türkleri ile ilişkileri yürüttüğü, bunun hem Part hem Hun İmparatorluklarının ekonomilerinin de güçlü olmasını sağladığı anlaşılmaktadır. “…Hun dönemindeki Harzem paralarının üzerinde de ‘Hunların Şad’ı-Turan’ ve ‘Hunların Turanı’ sözcükleri yazılıdır…” [Mukhamadiev A. Turanian Writings Kazan, 1995]
Hun İmparatorluğun kurucusu, Tümen’in oğlu Mete Batur’dur.
Not: Çin yazı dilinin bizim yazı dilimize benzemediği, 87 bin harfin yer aldığı belirtilen Çin alfabesinde, bir sözcüğün sadece bir harfle gösterildiği, eğer bir sözcük-kelime ve o sözcüğü temsil eden harf bilinirse yazının okunabildiği belirtilmektedir. Bu nedenle eski tarih araştırmalarında Çin harfleri, diğer tarihi verilerle desteklenerek okunmaktadır. “…eski Çin yazılı kaynaklarının aydınlatıcı, faydalı olduğu kadar tehlikeli olduğuna…” işaret edilmektedir. [Klyosov A.A. Proceedings of the Academy of DNA Genealogy (ISSN 1942-7484), Volume 5, No. 12, December 2012 s.1518]
Örneğin; Çince>Avrupa dilleri>Türkçe tercüme sürecinde Dokuz Oğuz boylarının, yüksek dingilli tekerlekli atlı arabalar kullanmaları nedeniyle Dinling kabileleri, Tele kabilelerinin Tiele, Tielo, Teele, Telee, Telos, Tölis, Töles gibi isimlerle adlandırıldıkları, olayın karmakarışık hale gelmesine yol açtığı görülmektedir. Buna benzer nedenlerle tarih araştırmalarında Gen biliminin esas alınmaya başlanması, birçok kabilenin ismi konusunda oluşan karmaşayı ve bu kabilelerin kökenleri konusunda ileri sürülen spekülasyonları da önlemiştir.
Tarih içinde Hun coğrafyasındaki hakların isimleri farklı veya farklı okumalar nedeniyle farklı isimler ileri sürülmüş olsa da, gen araştırmalarının teyit ettiği gibi, bunların aynı halklar oldukları anlaşılmıştır. Bu husus, ileriki bölümlerde belirtilecek antik çağ kaynaklarında, “Alanlar herşeyiyle Hun’dur… Antik zamandaki Kimmerlerin adı şimdiki zamanda Utigur’dur” gibi tanımlamalara yol açmıştır.
Antik çağ sonrası (1.100 yıl önce de) aynı halk kapsamında görüldükleri, Saadia (Said) Gaon Al Fayyumi’nin (MS 892-942) “…Togarma’nın Hazarlar olduğu, Hazarların da Türkmen olduğu” [B. Zhivkov, 2015] cümlesinden de anlaşılmaktadır.
“…MÖ 3 ve 1 yüzyıllar arasında Hun döneminde ortaya çıkan “tamga” gibi maddi delilleri Avrupa’ya getirmiş olan Alanların da, Orta Asya’dan geldikleri ve yine (The Book of Later Han 25-220 AD) isimli Çin kaynağında Alanların Kangarlara bağlı bir boy olduğu…” [B. Zhivkov, 2015] ifadesi de Hun-Alan ilişkini göstermektedir.
Söz konusu tarihi veriler, Hunların Türk tarihindeki önemini belirtmekte,  Prof. M. Zakiev’in de işaret ettiği gibi Hunların Türklerin atası olduğunu göstermektedir.
Bazı anlatımlara göre, MS 93 yılında Kuzey Hunları, Syanbi’ler (Sün-beyler) tarafından yenilgiye uğratılmış ve Kuzey Hunlarının batıya doğru 400 yıl sürecek olan göçleri başlamıştır.
Bu göç dalgasının da, Asya Hunlarının gücünün azalmasına, MS 155 yılında iyice zayıflamasına ve MS 216 yılında da sona ermesine yol açtığı belirtilmektedir.
Prof. M. Zakiev ise, MS 216 yılında Asya Hun İmparatorluğunun sona erdiği fikrine katılmamaktadır. Hun Konfederasyonunu oluşturan kabilelerin Hunlardan sonra Siyanbi’lerin liderliğini kabul ettiğini ve Siyanbi’lerle birlikte Hunların MS 4.yy’da Çin’i işgal ettiklerini ve Hun liderlerinin kendilerini Çin İmparatoru ilan ettiklerinin kanıtlanmış tarihi veri olduğunu belirtmektedir.
M. Zakiev, Syanbi kelimesinin de sün-bey anlamına geldiğini, “Sün” ve “Hun”un aynı anlam taşıdığını, daha sonraki dönemlerde “Sün” ve “As” ların “Usun”ları oluşturduğu (As + Sun > Usun) açıklamasını yapmaktadır.
“Usun”lardan sonra Jujan/Susan kabilesinin Hunların yönetimini ele geçirdiğini belirten M.Zakiev, Hun-Sun-Usun devamlılığı konusunda da “…Hunların ilerlemesini durdurmak için Çin Seddi dâhil her yolu deneyen Çinlilerin MÖ 2.yy’da Usunlara geldiği ve Usunları Hunlara karşı ayaklandırdığı, 100 yıl süren karşılıklı mücadelelerin sonunda MÖ 1.yy’da Hun taraftarı olan Syanbi’lerin (Sunbey’lerin) Hun topraklarının kontrolünü ele geçirdikleri…” [Bartold V.V. 1963, Vol. 2, part 1, 25-30] açıklamalarını yapan tarihçilerin de dikkate alınmasının gerektiğini belirtmektedir.
Prof. M. Zakiev, özetle; Hunların Türklerin atası olduğunu, bazı tarihçilerin Hunların birçok kavimden meydana geldiği ve hatta Hint-Avrupa dili konuştuklarını iddia etmeleri konusunda ise, Balkanlara kadar yerleşmiş Türk dili ailesine giren diller konuşan hakların Hun adını kabul etmeleri ve bu Konfederasyona katılmaları ile Hunların Doğu Avrupa’ya kadar uzanan bu kadar geniş bir alanda Devlet kurabildikleri açıklamasını yapmakta, Hunların nesilleri olan bu coğrafyadaki Türk dili konuşan halkların Kıpçak-Oğuz Türkçesi konuştuklarını hatırlatmaktadır.

Ak Hunlar

Akhun Devleti’nin kurucusunun adı da Aksuvar (Aksungur) olup, bu nedenle Akhun Devletinin Suvar boyu tarafından kurulduğu belirtilmektedir. MS 420 yılında kurulan bu Devlet MS 440 yılında Altay bölgesinden gelen Abdaliler/Abzeliler tarafından işgal edilmiştir.
Yapılan son araştırmalar, Akhun (Eftalit) Devletinin, Avnagur (Onogur), Avgar, Sabir, Burgar, Alan, Kurtargar, Avar, Hasar, Dirmar, Sirurgur, Bagrasir, Kulas, Abdal ve Eftalit boylarından oluştuğunu göstermektedir.
Prof. M. Zakiev, Hunların Afganistan, Kuzeybatı Hindistan ve Doğu Türkistan bölgesinde kurduğu devletlerden biri olan Akhun (Eftalit) Devleti için de batılı tarihçilerin benzer şekilde Akhunların Hint-Avrupa (Aryan) dili konuştuklarını ileri sürdüklerini, bazı Türkologların da Akhunların Türk dili konuştuklarını, ancak bazı İrani dil konuşanların sonradan Türk dili konuşmaya başladıklarını iddia ettiklerini belirtmektedir.
M. Zakiev, göçebe olarak adlandırılan Türklerin yerleşik İranileri asimile etmesinin kendi içinde büyük çelişki taşıdığını, aslında Horasmis, Kuşhan, Parthian ve Sogd’ların başlangıçta Türk dili konuşurken sonradan büyük çoğunluğunun İrani diller kapsamında sayılan çeşitli diller konuşmaya başladıklarını belirtmektedir.
Gen bilimi araştırmaları da, Prof. M. Zakiev’in görüşlerinin doğruluğunu göstermekte ve Akhun Devleti sınırları içinde günümüzde Hint-İrani diller kapsamında varsayılan diller konuşan halkların çok yüksek oranda Altay-Sibirya Haplogrupları taşıdığı görülmekte, bunların sonradan Pro-Hint Avrupa dili kapsamında sayılan diller konuştukları da anlaşılmaktadır.
Kaşgarlı Mahmut’ da “Divan Lügat-it-Türk” adlı eserinde Sogdak’ları Türk olarak saymakta, ancak şehirde yaşadıkları ve yabancılarla münasebetlerinin çok olması nedeniyle dillerinin bozuk Türkçe olduğunu belirtmektedir.
Günümüzdeki gen araştırmaları da, Abdaliler/Abzelilerin çok yüksek oranda (R1b) Y-Haplogrup taşıdığını, Ak Hunların içindeki eski Bulgar Türk boylarının (günümüz Afganistanlıları ve Peştunlar gibi halkların da içinde bulunduğu boyların) ise yüksek oranda (R1a) Y-Haplogrubu taşıdıklarını göstermektedir.
Transoxiana, Baktria, Horasan ve Doğu İran’ı da topraklarına katan Ak Hun Devleti, Afganistan ile Türkistan ve Kuzey Hindistan’ın bazı bölümlerini de kapsayan bir İmparatorluğa dönüşmüştür. MS 552 yılında Jujan/Susan hanedanının Akhun Devletine sığınması ve Ak Hunların Jujan/Susan hanedanını koruması üzerine Hun devletinin yeni hanedanı Göktürkler tarafından Ak Hun devletine son verilmiştir.

Attila Hunları

Prof. Anatole A. Klyosov “Overview Of Turkish Genetics” isimli makaleler serisinde, Attila-Atilla Hunlarının ve Bulgarların Doğu Avrupa’da ortaya çıkması konusunda, geniş çaplı ve derin incelemelere göre, Bulgar Türklerinin günümüz Doğu Türkmenistan – Güney Özbekistan bölgesinden, Attila Hunlarının ise kuzeyden, Aral Gölü ve Yukarı İdil (günümüzdeki ismi Volga) tarafından geldiklerini belirtmektedir.
Hazar Denizinin kuzey doğusunda (Kafkas Karadeniz Hazar steplerinde) yaşayan Ural-Altay kabilelerinden oluşan Türk dili konuşan halklar içinde yer alan Muncuk, Oktar, Rua ve Aybars kardeşler, MS 275 yılında, daha sonra Avrupa Hun Devleti olarak adlandırılan Devleti kurmuş, kurulan bu Hun Devletine, Karadeniz steplerinde Bulgarlar, Alanlar, Kuzey Kafkasyalılar ve daha sonraki bölgelerde Gotlar ve Slavlar katılmıştır.
Böylece Kafkas-Karadeniz steplerinde ve Doğu Avrupa bölgesinde birliği sağlayan Hunlar, Avrupa içlerine yürümüş ve devletleri Urallardan Doğu Fransa’ya, Bizans’tan Baltık Denizine kadar 4 milyon km2 alanı kapsayan Avrupa Hun/Attila Hun İmparatorluğu adını almıştır.
Attila/Atilla Hunlarının Avrupa’ya yürümesi, tüm Roma İmparatorluğu topraklarında Kavimler göçü adı verilen, günümüz Avrupa devletlerinin temellerinin atıldığı bir dönemi başlatmıştır. Başka bir ifadeyle, günümüzdeki birçok Avrupa halkı ve Devletinin ortaya çıkışının Orta Çağ’da başladığı, tarihlerinin bu çağda kurulan küçük feodal devletlere dayandığı anlaşılmaktadır.
Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğunun önce ikiye ayrılmasına (MS 395) daha sonra Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasına (MS 476) yol açmıştır. Batı Roma’nın yıkılmasıyla İlkçağ sona ermiş, Ortaçağ başlamıştır.
Bazı tarihçiler ise, [Guy Halsall] bu yoruma katılmamakta, Roma İmparatorluğunun çöküşünün Kavimler göçünü başlattığını, Kavimler göçünün sebep değil, sonuç olduğunu ileri sürmektedir. Fransız ve İtalyan tarihçiler bunu uygarlığın sonu-karanlık çağın başlangıcı, Alman ve İngiliz tarihçiler ise yorgun Akdeniz Medeniyetinin yerine-Kuzey Medeniyetinin geçiş dönemi, Slavlar sadece göç dönemi olarak görmektedirler [ M. Zakiev, 2002].
Prof. M. Zakiev, Roma İmparatorluğunun, MS 1.yy’da Kırım sahillerindeki antik Yunan limanlarını ele geçirmesi sonrasında askeri üs haline getirdiği bu bölgeden Kafkas-Karadeniz steplerindeki Türk dili konuşan halklarda rahatsızlık yaratan uygulamalar içine girmesi yanında, Slavlar ve Gotlar’ın yaşadığı bölgelerde de benzer uygulamaları sonucunda, Hunların önderliğinde bölge halklarının başkaldırı hareketinin, barbar istilası olarak nitelendirilmesinin yanlış olduğunu, birçoğu yerleşik-sayısız kavmin katıldığı bu hareketin bu açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır.
Avrupa Hun İmparatorluğunun ömrü çok kısa olmuş, Attila’nın ölümü (MS 453) sonrasında da oğulları Ellak, Tengiz (Dengizik) ve Bel-Kermek (Ernik) arasında ülke paylaşılmıştır. Sabir halkı ve ordusunu büyük oğlu Ellak, Kutrigur halkı ve ordusunu Tengiz, Utigur halkı ve ordusunu en küçük oğlu Bel-Kermek almıştır.
Bazı kabilelerin birlikten ayrılması sonucunda Hunlar, Ostrogotlara Nedao Savaşı’nda (MS 454) yenilmiş, Ellak savaşta ölünce Sabirler Kafkaslar üzerinden Dağıstan’a yerleşmişler, Kutrigur ve Utigur’lar da Bel-Kermek önderliğinde Basarabya bölgesine yerleşmişlerdir.
MS 469 yılında, Utigurlar Azak Denizinin Kuzey batısına, Kutrigurlar Don ve Dinyeper arasındaki bölgeye, Sabirler de bu iki kabilenin güney doğusu ve Dağıstan arasındaki bölgeye göç etmişlerdir. Pannonia’daki (günümüz Macaristan’ı) Sabirlerin de MS 505 yılında İdil/Volga vadisine geri gelmesi üzerine Sabirler 20 bin kişilik çok iyi teçhiz edilmiş bir ordu kurmuşlardır.
Bu tarihlerde Ak Hunlar ise, Afganistan ile Orta Asya ve Kuzey Hindistan’ın bazı bölümlerini de kapsayan bir İmparatorluk halinde olup, Asya Hunları da, Susan (Jujan) Hanedanlığı dönemini yaşamaktadır. Ancak, bu Hun Devletlerini tek bir çatı altında yeniden toplayacak olan Asya Hunlarının kabile reislerinden Bumin Kağan’ın kuracağı Göktürkler dönemi de başlamak üzeredir.
Avrupa Hun Konfederasyonunun MS 454 yılında dağılmasından yaklaşık yüzyıl sonra, Göktürklerin Ak Hun Devletine son vermesi üzerine, Ak Hun kabilelerinin başlattığı bir göç dalgası sonucunda da, Türk dili konuşan halkların oluşturduğu ‘Avarlar’ adında yeni bir Kağanlık, Avrupa Hunlarının yerini almıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder