27 Ekim 2019 Pazar

SİBİRYA TÜRKLERİ Hülya Aslan



SİBİRYA TÜRKLERİ                                                                 
Hülya Aslan
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü.
ÖZET
Sibirya, yüzyıllardır Türkler’in ilk ve öz yurdu olma özelliğini korumuştur. Türkler bu topraklarda göçebe ve yarı göçebe yaşamlarını devam ettirirken çok zor şartlarla karşılaşmalarına rağmen yine de buraları terk etmemişlerdir. Arkeolojik kalıntılar ve bir takım bulgular bize gösteriyor ki  M.Ö. II. yüz yıla kadar Türk varlığı buralar da var idi. M.S. döneme gelindiğinde dahi buralar hep Türklerin yurdu olarak kabul gördü. Bu bölgelere kendi kültür, gelenek, inanç ve yaşam tarzını benimsetmişlerdir. Türk devletlerinden günümüze kadar kendi  kültürlerini ve tarihini devam ettiren devletlerden olan Göktürkler, Uygurlar, Kırgızlar, Kimekler-Kıpçaklar, Avarlar, Sabarlar, Hazarlar gibi devletlerin kültür kalıntıları hala daha devam etmektedir.  Bu makale de Sibirya Türkleri neden buralara geldiler, nasıl kuruldular, nasıl geçindiler, tarihleri toplum yapıları, demografik özellikleri, dilleri, inançları, kültürleri ve çeşitli devletler tarafından maruz kaldıkları baskı, zulüm, soykırım ve sömürülerini anlatılacaktır.
Anahtar kelimeler: Sibirya, Türkler, Tatarlar,  Tengrizim, Rusya
GİRİŞ
Sibirya Türkleri günümüzde Rusya Federasyonuna bağlı bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Sibirya coğrafi olarak Ural dağlarından itibaren Büyük okyanusa kadar olan toprakları içerir. Kuzeyin de Kuzey Buz Denizi, doğusunda Pasifik okyanusu, güneyinde Kazakistan, Moğolistan ve batısında Ural dağlarıyla çevrilmiş bir halde bulunmaktadır. Bölge kuzey kutbuna yakınlığından dolayı buzullarla, tundralarla, dağlarla ve dünyanın en önemli uzun nehirleriyle ve bu nehirlerin kollarıyla sarılmış durumdadır.
Sibirya, dağların sıralanışına göre bölgelere ayrılmaktadır. Orta Sibirya dağlık bölgesi, Güney Sibirya Dağlık Bölgesi, Kuzeydoğu dağlık bölgesi bunu yanı sıra birde Batı Sibirya düzlükleri vardır. Çok büyük yüz ölçüme sahip Sibirya toprakları sert iklim şartları nedeniyle  nüfusunun sadece %20’sini barındırmaktadır.
Sibirya Türkleri bu bölgelere yerleşmeye başladığından itibaren farklı halkların akınlarına ve istilalarına maruz kalmışlardır. Türkler bazen Sibirya içinde bir bölgeden bir bölgeye göç etmiş bazen de istila eden devletlerin himayesinde zulüm, işkence ve soykırıma maruz kalmışlardır. Bu istilalar neticesinde Sibirya Türk halkları Tatarlar, Fin-Ugor, Çin, Moğol, Rus, Ukrayna, Belarus gibi halklarla kaynaşmış ve karışmışlardır. Bu topraklar XII. yüzyıldan itibaren Sibirya toprakları Çin, Moğol ve Rusya devletleri arasında ki mücadelelere sahne olmuş ve el değiştirmiştir. Sibirya Hanlığı kurulduktan sonra özellikle XVI. yüzyıldan sonra Çin Rusya arasında yapılan antlaşmalarla Sibirya Türklerinin yaşadığı bölgeler Rusya Federasyonuna bağlı birer federatif devlet durumuna getirilmiştir.
Sibirya Türki Cumhuriyetlerinin olduğu yerlerde ve dağınık Türk Cumhuriyetlerinin olduğu bölgelerde Kazaklar, Tatarlar, Çuvaşlar, Özbekler, Azerbaycanlılar, Başkırtlar, Kırgızlar, Altaylılar, Sahalar gibi karışık Türk halklarının yaşadığı yerlerde Türkler azınlıktadır.  Türkler dillerini, dinlerini, kültürlerini yavaş yavaş kaybetmektedirler. Misyonerlik faaliyetleri sonucu halk Hristiyanlaştırılmakta hatta Türkçe isimleri kullanmamaya başlamışlardır.
A- SİBİRYA  TÜRKLERİ
1- SİBİRYA İSMİNİN KÖKENİ
Sabarlar Türk müydü?
Sabarlar, Karadeniz’in ve Kafkasya’nın kuzey bölgelerinde ve nispeten Batı Sibirya bölgesinde 5. ve 6. yüzyıllarda yaşadığı kabul edilen önemli Türk boylarından biridir. Birçok kaynakta “Sabar’’ ismi farklı yazılmaktadır. Ermeni ve İslam kaynaklarında Sabir, Sabeir, Sbar, Sibir olarak geçmektedir.[1] İbn Fadlan’a göre ise Arapça’da Hazar, Farsça’da Hazaran, Türkçe’de Sabir olarak söylenen halklar Sabarlar’dır. Sabar’ın kelime anlamının Türkçe “sapan, yol değiştiren” anlamına gelmesi, bizim dilimizdeki “sapma, yön değiştirme” ile aynı anlama gelmesi bu halkın Türk olduğunun en büyük kanıtıdır. Ayrıca Sabar Hakanlarının ve bu halka mensup insanların isimlerinin Türkçe “Balak, Boarık” gibi adlar alması  ve bu bölgelerdeki yer ve kale adlarının da Türkçe olması da onların Türk boyu olduğunu göstermektedir.[2]  Sabarlar’ın ilk zamanlar Asya Hun Devleti’ne bağlı olduğu ve daha sonra Kafkasya’ya ve Batı Sibirya’ya ilk göç eden kavimlerden olduğu bilinmektedir. Sabarlar bu bölgelere yerleşince zamanının iki önemli gücü Bizans ve Sasaniler’le kendi çıkarları doğrultusunda etkileşimde bulundular.[3] Sabarlar, Türkler’in en önemli özelliği olan savaşçı ruhunu en iyi yaşatan kavimlerdendir. Sabarlar bu bölgede Fin-Ugor kavimleri ile etkileşim yaparak kendi kültürlerini onlara aşıladılar. Sabarlar Obi, Tura ve İrtiş bölgelerinde de etkilerini sürdürdüler hatta buralarda kendi adlarıyla anılan Saper, Sıbır(Sıvır), Sibir gibi kale adlarını kullanıyorlardı. Sibir Hanlığı 16. yüzyılda kurulunca başkenti Sibir adını almıştı. Kısacası Sabarlar’ın en büyük etkisi bulundukları coğrafyaya kültürlerini ve isimlerini ve savaşçı efsanevi destanlarını bırakmalarıydı. Sabarlar hala soydaşları tarafından savaşçı özelliklerine vurgu yapılarak halk masallarında anlatılmaktadır. Yani Sabarlar Sibirya’nın kurucu ismi olarak kabul edilmektedir.
2-SİBİRYA COĞRAFYASI
Sibirya’nın kurucusu kabul edilen Sabirler’in yaşadığı topraklarda günümüzde Sibirya Türkleri yaşamaktadır. Bu bölge o kadar geniş bir yüz ölçüme sahiptir ki neredeyse bütün Kuzey Asya’yı kaplamaktadır. Sibirya Tatarca’da “uyuyan topraklar” olarak bilinmektedir, herhalde güneşin kendisini az göstermesinden ve toprakların, bitkilerin canlanamamasından dolayı bu ifade kullanılmıştır. Moğolca’da ise “bataklık, sık ormanlık alan’’ olarak kullanılması bu bölgelerde tundranın yetişmesinde etken olan bataklık alanların çok olmasından dolayıdır.  Bu bölgenin karlar altında olması ve güneşi çok az görmesi, şiddetli  soğuk ve don olmasından dolayı buralara “Buzlar Ülkesi’’ de denmiştir.[4] Buralarda güneş sadece  4 ay gibi kısa bir süre ortaya çıkıp,  deyim yerindeyse güneş “ce’’ deyip kaçmaktadır.
Sibirya adı 16. yüzyıl itibariyle coğrafi bağlamda Ural dağlarının doğusunda bulunan Tobol, İrtiş, İşim, Obi ırmaklarının bulunduğu geniş Altay dağlarının da  içinde bulunduğu kuzey Asya coğrafyası için kullanılmıştır.[5]  1483 yılından itibaren Rus kaynaklarında Sibir isminin bu coğrafyalar için kullanıldığı belirtilmektedir. Obi nehrinin orta ve aşağı kısımları Sibir olarak adlandırılırken, Rus istilasıyla beraber  İrtiş boyu ve Baykal Gölüne kadar olan bölgelere göçlerin artmasıyla  buralara ve bütün kuzey Asya’ya Sibirya adı verilmiştir.[6]  Rusya Federasyonunun Asya’daki en büyük federatif devlet  parçasını Sibirya oluşturmaktadır. Avrasya’nın %40’ı  Sibirya bölgesi alanı içerisindedir. Sibirya 12 milyon km2’nin üzerinde bir yüz ölçüme sahiptir, bu oran aslında  Sibirya’nın ne kadar büyük bir alana sahip olduğunu göstermektedir. Sibirya’nın yüz ölçümü Türkiye’nin 15 mislinden daha büyük bir coğrafi alanı kaplamaktadır. Sibirya’nın doğusunda Pasifik Okyanusu, batısında Ural Dağları, güneyinde Kuzey Türkistan, kuzeyinde Doğu Sibirya Denizleri vardır. Sibirya coğrafi olarak üç bölgeye ayrılmaktadır. Batı Sibirya, Doğu Sibirya ve Uzak Doğu Sibirya olmak üzere üç farklı coğrafi bölgeye ayrılmaktadır.[7]
Sibirya, dağların ortasına hapsedilmiş bir bölgedir, batıdan, doğudan, ve kuzeyden dağlarla çevrili olduğu için Pasifik’in ılıman iklimine kapalıdır. Kuzeyden gelen soğuk hava dalgasını bütün cömertliği içeriye ile almaktadır. Bu soğuk hava dalgası Sibirya’yı neredeyse 8 ay etkisi altına aldığından bu bölge çok sert bir iklime sahiptir. Bu yüzden de nüfusunun neredeyse  %20’sini (30-35 milyon) topraklarında barındırmaktadır. Sibirya dağlık bölgelere sahip olmasının yanında, dünyanın en uzun nehirleri de burada bulunur. Batı ucundan başlayıp doğuya ucuna giden nehirler Yenisey, Lena, Koluma, Amur gibi nehirlerdir. Bu nehirlerin kolları olan ırmaklar bütün Sibirya’nın etrafını dolaşarak Sibirya’nın bu soğuk ortamında insanlara yaşanacak alanlar sunmaktadır. Irmakların yanında çok miktarda da göl bulunmaktadır. Bunların en önemlisi Baykal Gölü’dür. İklimin sertliğine rağmen bol su kaynakları buraları cazip hale getirmektedir. Sibirya Moğolca’da bataklık anlamına geldiği için buralar bataklık alanları olmasından dolayı sivrisineklerle bolca karşılaşılmaktadır. Hatta bu karşılaşma insanlar için pek de dostça olmamaktadır. Bu  bölge  samur, sincap, kurt gibi soğuğa dayanıklı hayvanların olduğu, özellikle samur hayvanı üzerinden Avrupa’ya kürk ticaretini yapıldığı insan yaşamını zorlayan yerlerdir. Bütün bu zorlu iklim koşullarına rağmen bu bölgeler hiçbir zaman boş kalmamış ve her zaman yeni yeni yerleşimlere açık olmuştur.
Türklerin bu bölgelere gelmesi Asya’dan batıya göç eden Hunların zamanında olduğu tahmin edilmektedir. Geniş alanlara sahip olan bu bölgelere çok çeşitli Türk halk grupları gelerek buraların Türk yurdu olduğunu göstermişlerdir. Bugün günümüze kadar gelen Sibirya Türklerinin sayısı 1.5 milyona yakındır.[8] Sibirya Türkleri’nin bu bölgelerde kurduğu çeşitli Türk toplulukları hala varlıklarını Özerk Cumhuriyetler altında devam ettirmektedir. Rusya Federasyonuna bağlı Sibirya Türk Halkları ise şunlardır. Batı Sibirya Tatarları, Yakutlar (Sahalar), Tuvalılar, Hakaslar, Altaylılar, Şorlar, Dolganlar ve birde Sibirya’da dağınık halde yaşayan Türk toplulukları vardır.
3- SİBİRYA TÜRK HALKLARI
a- Batı Sibirya Türkler (Tatarlar)
Ruslar Türk halklarına ‘’Tatarlar’’ demektedirler. Tatarlar  Batı Sibirya’da yaşayan Türk dilini kullanan halklardandır. Batı Sibirya Bölgesi Altay, Kray, Kemerovo, Novosibirk, Om, Tom ve Tümen bölgesinin dahil olduğu alanları içerir. Sibirya Tatarları üç gruba ayrılmaktadır. Tobol-İrtiş, Baraba ve Tom Tatarları olarak üç gruba ayrılmışlar ve Batı Sibirya içinde farklı alanlara dağılmışlardır. Batı Sibirya’nın kuzeyinde Ruslar, güneyinde Güney Sibirya Türkleri (Altay, Hakas, Tuva), batısında İdil-Ural Türkleri, güney ve güney batısında Kazak Türkleri bulunur. Sibirya Tatarları verimli Obi nehrinin kolları olan İrtiş, Tobol, Tura, İşim, Çulım, gibi ırmak havzalarının bulunduğu yerlerde yaşamaktadırlar.
Üç gruba ayrılan Batı Sibirya Tatarlarından ilki Tobol İrtiş Tatarları kendi içinde de beş gruba ayrılmaktadır (Tümen, Tobol, Saz, Tevriz, Tara) ve bu grup Batı Sibirya Tatarları arasında en kalabalık grubu temsil etmektedirler.
Batı Sibirya Tatarlarından diğeri Baraba Tatarları Baraba’da, Obi ve Tuna ırmaklarının üst kısımlarında ve kollarının aktığı bölgelerde yaşamaktadırlar. Batı Sibirya Tatarlarından son grup olan Tom Tatarları, Tomsk[9] bölgesi civarlarında yaşamaktadırlar.[10]
Sibir Tatar Türklerinin yoğun olarak yaşadığı bölgeler M.Ö. 3. asırdan itibaren yüzyıllar boyunca Hun, Göktürk, Uygur, Kimek, Kıpçak gibi Türk boylarının idaresinde bulunmuştur. Bu yerlerde daha sonra ortaya çıkan Tatar halkları Batı Sibirya Tatarlarının atası olarak kabul edilmektedir. Gemi yapımında ve denizcilikte ileri olan Kuman-Kıpçakların Sibirya Tatarlarının etnik şekillenmesinde de önemli rol oynadığı kabul edilmektedir.
Batı Sibirya Tatarları’nın yoğun olarak bulunduğu Tümen bölgesi Batı Sibirya’nın merkezi  kabul edilerek 15. yüzyılda Sibir Türk Hanlığı kurulmuştur. Sibir Hanlığı merkezini daha sonra Tobolsk’a taşımıştır. Bu dönemde Moskova, Çin ve İdil Bulgarlarıyla ticaretler yapılmış ve ticaret ağının gelişmesiyle dış dünya ile ilişkiler kurulmuştur. Moğol ağırlığının olduğu bu bölgelere 1595’ler de Ruslar Moğol Kalmuklar’a saldırmak için buralara gelmiş ve devam eden akınların akabinde 18. yüzyılda bölge Rus yönetiminin altına girmiştir. Rus Çarlığı Kazak ve Baraba Türklerini vergiye bağlayarak Sibir Türk Hanlığını vasal devlet durumuna getirmiştir. Daha sonra Çarlık yönetimi buralara gönüllü Rus askerini yerleşimini teşvik etmiştir. Zamanla Tatar Türk köylerinin arasına Rus-Slav, Ukraynalı halkların yerleşimini artmasıyla Türk nüfusu azınlıkta kalmıştır. 1822’de Çarlık tarafından yayınlanan bir fermanla Baraba Türkleri yerel halk ilan edilerek ağır vergiye bağlanmış ve Rusya Çarlığının iskan politikaları sonucunda Baraba Türkleri’nin özerkliği 19. yüzyılda ortadan kalkmıştır.
Sibirya bölgesinin nüfusunun yaklaşık 1,5 milyonu Batı Sibirya bölgesindedir. 1996 da yapılan nüfus sayımında Sibirya Türkleri’nin nüfusu 1.017.938 idi. Bu nüfusun 150.000’ni Batı Sibirya Tatarları’dır. 1989 yılı itibariyle Sibirya Tatarları’nın nüfusunun 190.000’e yakın olduğu kaydedilmiştir. 2002 sayımına göre yine bu bölgede olan Tomsk bölgesinde olan Çulim  Türkleri’nin sayısı 656’dır. 2010 nüfus sayımına göre ise 355’tir.[11]
Baraba Tatarlarının çok büyük bir bölümü, dinlerini korumayı bilmişler ve Müslüman olarak kalmayı başarmışlardır. Bu bölgelerde 10. yüzyıldan itibaren İslamiyet yayılmaya başlamıştır.
b- Yakutlar (Sahalar)
Yakutlar Sibirya’nın kuzeydoğusunda bulunan Yakutistan olarak bilinen topraklarda yaşarlar, Saka ya da Sahalar olarak da adlandırılırlar. Rusya Federasyonu’nun kuzeydoğusuna karşılık gelen bu topraklar yaklaşık olarak 3.103.200 km2  yi bulan yüzölçümüyle en büyük ülkelerden biridir. Başkenti Yakutsk ya da Yakut şehridir. Yakutistan’ın doğusu ve kuzeybatısı dağlarla çevrilidir. Bu bölgede Anabar, Lena, Koluma, gibi önemli nehirler bulunmaktadır. Yakutistan Sibirya’nın en kuzeyinde bulunduğu için bölgenin yaklaşık % 20’lik bir kısmı Kuzey Kutbu bölgesinde yer almaktadır. Bu yüzden bu bölge en soğuk bölgelerdendir. Bu da aslında ülkenin göller bölgesi hariç tamamen buzullarla kaplı olduğunu göstermektedir. Biraz mübalağa yaparsak  neredeyse verdiğiniz nefes havada donacak kadar soğuktur.
Yakutların 7. yüzyıldan itibaren Çinliler ve Göktürkler’le iyi ya da kötü etkileşimleri, iletişimleri olmuştur. 10. yüzyılda Moğol varlığının ortaya çıkması ve istila hareketlerine başlamasıyla Saha ülkesine saldırıda bulundular. Sahalar bundukları bölgeleri terk ederek Angara ve Lena nehirlerinin bulunduğu yerlere gelmişlerdir. Daha sonraki süreçte ise Sahalar şu an bulundukları topraklarına göç ettirilmişlerdir. Saha toprakları çok zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğundan bu topraklar istilalara açık hale gelmiş ve 16. yüzyıl itibariyle de Rus akınlarına maruz kalmışlar, hatta Ruslar buralara yerleşmeye başlamışlardır.
Saha bölgesi çok değerli maden yataklarına sahiptir. Bu bölgede çıkan değerli Yakut elmasından dolayı da Sahalara “Yakut’’ denilmeye başlanmıştır. Ayrıca bu bölgeler kömür, petrol, doğalgaz ve uranyum açısından da çok zengindir.
Yakutistan bölge itibariyle diğer bölgelerle irtibatı zayıf olduğundan dolayı 17. yüzyılda Çarlık Rusya’sı tarafından sürgün yeri ilan edilmiş ve Çarlık rejimine karşı gelenler Yakutistan’a sürülmeye başlanmış ve buralarda cezalandırılmışlardır. Çarlık rejimini yıkan Bolşevikler döneminde de buralar yine sürgün yeri olarak kullanılmaya devam edilmiş hatta bu sürgünlere “Parmaksız Sürgün’’ denilmiştir. Örneğin  Dostoyevski,  Lenin gibi isimler de buralarda sürgün hayatı yaşamışlardır. Sürgün için gelen insanlar aslında buralarda Batı Kültürünün yayılmasında ve özgürlükçü fikirlerle onların bilinçlenmesinde etkili olmuşlardır. Devam eden süreçte özellikle 19. yüzyıl itibariyle Yakutistan’da  kültürlü ve bilinçli insanlar yetişmeye başlamıştır.
1920 de Yakut Milli hükümeti kuruluyor ve Komünistlere karşı mücadele ediyor hatta savaşıyor fakat güçlü Rusya karşısında yeniliyor. Daha sonra iki taraf arasında antlaşma yapılıyor ve 1922 yılı itibariyle Yakut Sovyet Sosyalist Özerk Cumhuriyeti kuruluyor. Yakutlar kaybettikleri haklarını, kültürlerini ve hatta dillerini bu dönemde kazanmaya başlamışlar. Ülke Rus göçüne açık olduğundan dolayı aşırı bir Rus göçü başlamış ve neredeyse Sahalar azınlıkta kalmışlardır.  Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla birlikte 1991’de Saha Devleti’nin adı Saha Özerk Cumhuriyeti olarak değişiyor. 1992 de Saha Anayasası yeniden düzenleniyor ve Saha’da çıkarılan kaynakların saha halkına ait olduğu belirtiliyor.
Saha’da farklı kültürden halklar yaşamaktadır. 1926 yılında yapılan nüfus sayımına göre  Türkler’in sayısı 237.617’dir. 2010’da ise bu sayı 491.328 kişi olmuştur. Bölgede Yakutça ve Rusça yaygın olarak konuşulmaktadır.
Sahalar eski Türk dini Tengrizm’e inanıyorlardı. Misyonerlik faaliyetleri sonucu halkın %44.9’u Hristiyanlaştırıldı ve Ortodosk oldu. Şamanların oranı ise %26.2, halkın %1.2’si İslam ve geri kalanlar Budizm, Katolik ve Protestan, dini olmayan inançsız gruplardır.
Yakutistan göller bölgesinde bulunduğundan ulaşım genel su taşımacılığıyla yapılmaktadır, altı ırmak limanı ve iki deniz limanının yanında tren, hava ve kara taşımacılığı da bölge de etkilidir.[12]
c-Tuvalılar
Bazı Çin kayıtlarında Tuba olarak da geçen Tuvalar Kırgızların doğusunda, Baykal Gölü’nün güneyinde ve Uygurların kuzeyinde yaşamaktadırlar. Tuvalılar’ın yoğun nüfuslu olduğu başkenti Kızıl vilayetidir. Günümüzde ki yerleşim yerleri eskisinden farklı değildir. Tuva ya da Tannu denilen bu bölgelerde yaşamaktadırlar.[13] Tuva Cumhuriyeti’nin batısında  Altay  Cumhuriyeti, doğusunda Buratya Cumhuriyeti, güney taraflarında Moğolistan, kuzey taraflarında da İrkut Oblastı yer almaktadır.[14]
Türkler bugünkü Tuva topraklarına 5. yüzyılda gelmişlerdir. 6. yüzyılda başlayan Çin akınlarına bölge direnememiş ve Çinlilerin eline geçmiştir. 7. yüzyılda Uygurların etkisinin artmasıyla bu yüzyılda Tuva, Uygurların yönetimine girmiştir. 8. yüzyılda ise Kırgızların ağırlığı hissedilmiş ve bölge Kırgızların etkisine girmiştir. Bütün Türk halklarıyla etkileşim yaşamış olan Tuvalıların Göktürk kitabelerinin de varisi olabileceği de söylenmektedir.
Cengiz Han’ın bu bölgelere başlattığı istila hareketlerinden Tuvalılar da nasibini almış ve 1207’de Tuvalılar Cengiz Han’ın yönetimi altına girmiştir. Moğollar buradan batıya doğru akınlarına devam etmişlerdir. Moğolların Tuvalılar üzerindeki baskısı ve etkisi nedeniyle Türk kültürü neredeyse kaybolmuştur. Tuvalılar 1757’den sonra Mançurlar’ın hakimiyeti altına girmiş daha sonra da Çin hakimiyetine geçmişlerdir.
1860 yılında Çin ve Rusya arasında yapılan antlaşma ile Rus tüccar ve göçmenlerine bu bölgelere yerleşmesine izin verilmiştir. Nüfus olarak azınlık durumda kalan Tuva halkı 1911’de Çin’de Sun Yat Sen liderliğinde isyan harekatına girişmiş ve bunda da başarılı olarak bağımsızlığını ilan etmiştir.  Tabii ki Tuvalılar sayılarının az ve azınlık olmasından dolayı bu süreçte etkili olamamış ve 3 yıl gibi bir süre sonra Rusya’nın himayesini kabul etmek durumunda kalmışlardır.
Rusya’da başlayan ihtilal hareketleri sonucunda Çarlık yıkılmış ve Bolşevik ihtilali gerçekleşmiştir. Bu sancılı dönemde komünistlerin de etkisiyle 1921 de Tuva Halk Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiştir. 1944’e kadar Tuvalılar yarı bağımsız bir şekilde yaşamışlardır. 1944 ten sonra ise tamamen Sovyet Rusya’sına dahil edilmiş ve federatif bir bölge statüsü kazandırılmıştır. SSCB’nin 1991’de dağılmasıyla birlikte Tuva Halk Cumhuriyeti Rusya federasyonuna bağlı özerk bölge olarak varlığını sürdürmektedir.
Tuva Türkleri Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve Türkler tarafından kutsal kabul edilen Ötüken  bölgesine en yakın Türk topluluğudur. Tuva Türkleri kendi alfabeleri olan Orhun alfabesine sahip iken daha sonra Moğol egemenliğine geçince Moğolların etkisiyle onların benimsediği Uygur Türkleri’nin alfabesi olan Soğd alfabesini kullanmışlardır. 28 Haziran 1930’da Tuva Cumhuriyeti Latin alfabesine geçmiştir. Rusya’da Marksizim’in yayılmaya ve kitleleri etkisi altına almaya başlamasıyla Kiril alfabesi de etkili olmuştur.[15]
Tuvalılar arasında yaygın olan iki din vardır. Tibet Budizm’in bir kolu olan Lama Budizm ve Tengrizm’dir. Şamanizm de bölge de etkisini göstermektedir. Bütün eski Türk halklarında olduğu gibi hala Tuvalılar’da da Gök Tanrı inancı ritüelleri yapılmaktadır. Tuva dağlık bir bölge olduğu için sert karasal iklime sahiptir. Bu iklime uygun olarak da hayvancılık yaygındır. Koyun ve at yaygın olarak yetiştirilir, geyik çiftlikleri vardır. Hayvan yetiştiriciliğine bağlı hayvansal gıdalar yaygındır.
Bu bölge fazla yeraltı zenginliğine sahip değildir. İnşaat malzemeleri üzerine sanayiler kurulmuştur. Tuva bölgesi dağlık olduğundan ve Rusya’yı cezbedecek yeraltı kaynaklarına sahip olmadığından dolayı demiryolu ulaşımı olmayan  Rusya Federal Bölgesi’dir.[16]
d- Hakaslar
Güney Sibirya’nın Orta kısmındaki Yenisey ve Abakan Havzalarında yaşayan Hakaslar Sibirya Türklerinden olan halklardandır. Hakaslar Abakan, Yenisey, Munisin gibi adlarla anılırlar. Bunun en önemli nedeni  Yenisey ve Abakan bölgelerinde yaşamalarından dolayıdır. Hakaslar çok eski kültür ve medeniyete sahip olan Kırgızların boylarındandır. Çin kaynaklarında Kırgızlar’dan “Heges’’ diye bahsedilmesinden dolayı 10. yüzyıldan itibaren  Hakas isminin ulusal ad olarak aydın kesim tarafından benimsenmesiyle Yenisey Türk topluluğunun adı Hakas olarak yayıldı. Yenisey Kırgızlarının diğer Türk boylarından coğrafi anlamda uzak olmasından dolayı Hakas adı benimsenmiştir. Hakasların bağlı bulunduğu Kırgızlar 4. yüzyıla kadar Çinliler’le ilişkide bulunmuş, 6. yüzyıla kadar da Göktürkler’le savaşmışlardır. Hakaslar Yenisey’den Sibirya’ya kadar olan bozkır alanlarında 8.yüzyıldan itibaren yarı bağımsızlık kazanmışlardır. Daha sonraları bu bölgeler Cengiz han zamanında Moğol akınlarına uğramış ve Moğol hakimiyetine girmişlerdir. 16. yüzyılda Moğol  Kalmut-Oyratlarına vergi vermeye başlamışlardır. Moğol baskısı ve zulmünden kurtulmak için Rusların himayesine girmeyi kabul etmişlerdir. Rusya’nın yükselişi ve gücünü göstermesiyle beraber 1727 yılında Çin ile Rusya arasında antlaşma imzalanmış ve bu antlaşmaya göre Hakasya Rus topraklarına dahil edilmiştir. Hakasya 1822 yılında Rus Çarlığı tarafından Yenisey eyaletine bağlanmıştır. Ruslar bu bölgeleri kendi iskan ve imar politikaları sayesinde Rus halkının ve askerinin bu bölgelere göçünü teşvik etmiş  Ruslar tarafından burada başlatılan iskan politikaları sonuç vermiştir.
19.yüzyılda başlayan Rusya’daki huzursuzluk ve kaos ortamı Hakasları ayaklandırmış ve özgürlük mücadelesine girişmişlerdir. Bu mücadelelerin sonucunda 1923’te “Hakas Uyezdi’’ kurulmuştur. 1930’da Hakas halkına özerklik verilmiştir. 3 Haziran 1991’de  Rusya tarafından Hakas Özerk Bölgesi, Hakas Özerk Cumhuriyeti olarak değiştirilmiştir. Şu an da halen Hakas, Rusya Federasyonuna bağlı özerk bir Cumhuriyet olarak varlığını devam ettirmektedir. Hakasya Cumhuriyeti’nin yoğun göç aldığı ve nüfusun en fazla olduğu yer başkenti Abakan’dır.
Hakas’ın 2010 yılında yapılan nüfus sayımına göre, Hakas Türkleri’nin sayısı 72.959’dur.[17]
Hakasya’da Hakas Türkçesi Rus nüfusunu yoğun olmasından ve her yerde Rusça’nın kabul görmesinden dolayı gerileme göstermiş ve Rusça her yerde konuşulan dil olmuştur. Hakasya Cumhuriyeti’nin misyonerlik faaliyetleri sonucu inanç oranları ise %31.6’sı Ortodoks, %8 Hristiyan mezheplerinden, %2 Tengrizm, %1 Müslüman, geri kalan ise Budizm ve Hinduizm’e dahildir.
Bölge karasal iklime sahiptir. Kar yıl boyunca yerden hiç kalkmaz, yüksek kesimlerde ise Tundra iklimi hakimdir. Hakasya ulaşım açısından en rahat Türk Cumhuriyetlerindendir. Kara yolu, demir yolu ve ve hava yolu ulaşımına sahiptir.
Hakasya en zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Bölgeden altın, kömür, demir ve diğer metaller çıkartılıp işlenmektedir. Bölge granit ve mermer bakımından da zengindir.
e- Altaylılar
Sibirya’nın Altay Sayan dağlık bölgesi olan Obi, Abakan, ve Yenisey havzalarında yaşayan Türk kavimlerine Altaylılar denmekteydi. Altaylılar terimi Rus etnografyasında Altay Sayan bölgesinde yaşayan Tölös halkları için kullanılmıştır. Altaylıların Tölös boyunun uzantısı olduğu Orhun yazıtlarında geçmektedir. Batı Moğolların ganimet amaçlı fetih politikaları nedeniyle Moğollar Altaylıları 15. yüzyılda kendine bağlamıştır. Altaylılar Moğolların Kalmut-Orat boyundan dolayı kendilerine Oyrat demektedirler. Ruslar ise kendilerine Dağ Kalmukları demektedir. Çin’in 1756’da Moğollara üstün gelmesiyle bölge Çinliler’in eline geçmiştir. Çin baskısı ve zulmü artınca Altaylılar Ruslar’dan yardım istediler ve bunu fırsat bilen Ruslar buralara yerleşmiştir.
Altaylılar Şaman Tanrıları’nın kendilerini yalnız bıraktığı hatta Şaman Tanrıları’nın Ruslar karşısında zayıf ve etkisiz kaldığını düşünerek Moğol Oyrot Hanının Ak dinine bağlanmayı tercih ettiler. Ak Din düşüncesi  Şamanist ve Budist düşüncenin harmanlanmış biçimiydi.  Bölge 1922-1948 Oyrot Özerk Bölgesi olarak adlandırıldı. Daha sonra bölgenin adı Dağlık Altay Özerk Bölgesi olarak değiştirilmiştir. Sovyet yönetimi 1991 yılında Altay bölgesinin kendisine dahil olduğunu iddia ederek burada da diğer bölgelerde yaptığı şeyi yaptı ve sömürge alanı oluşturmuştur. 1992 Haziranında ise Oyrat Özerk Bölgesine dahil edildi,  1991’de Dağlık Altay Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine, 1992’de ise Altay Cumhuriyetine dönüştürülmüştür.
100.000 kmsahip Altay bölgesinde  90.000 Altay Türkü bulunmaktadır. Altay bölgesi Milattan önce Sakalar ve Hunların, milattan sonra Göktürk, Uygur, Kırgızlar’ın hakimiyetine girmiş, 19. yüzyılda da Rusların işgaline uğramıştır. Altay Cumhuriyeti’nin başkenti  Dağlık Altay (Altaysk)’dır. Altay Cumhuriyeti farklı yönetim bölgelerine ve Dağlık Altay Özerk Cumhuriyetine ayrılmaktadır.
Altay’da farklı devletlerin egemenliğinden dolayı da farklı dinler görülmektedir. Yoğun misyonerlik faaliyetleri sonucunda nüfusun %27.6’sı Rus Ortodoks kilisesine, %13 ü Tengrizim, %6’ sı İslam, geri kalanlar ise Hinduizm, ateist ve diğer inançlara bağlıdır. Altay Türklerinde bir de kötü kara ruhların inanç sistemlerinde önemli bir yeri vardır. Altay Türklerinde kötü ruhların en büyüğü “karabasan’’ olarak adlandırılır. Mitolojilerine göre ise bunlar yeraltında karanlık saraylarda yaşarlar. Daha bunun gibi birçok kötü ruhlara ilişkin mitolojik inançları vardır.[18]
Altay Cumhuriyeti Dağlık alanlar üzerine kurulduğu için çok dağlık bir yerdir. Altay coğrafyası turistlerin ilgisini çekmekte ve bu bölgelerde turizm yoğun olarak canlı tutulmaktadır. Minarelli sular, kaplıcalar ve Altay buzullarındaki tatlı sular da turistlerin ilgisini çekmektedir. Altay’da tarım ve hayvancılık yapılmaktadır. Altay’da metalürji, kimya, gıda ve altın madenciliği sanayisi de gelişmiştir.[19] Altay Cumhuriyeti dünyanın en güzel doğal yapısına sahiptir ve 2001 yılında UNESCO tarafından tescillenmiştir. Altay Cumhuriyeti de Tuva Cumhuriyeti gibi demiryolu ulaşımı olmayan Rusya federasyonuna bağlı devletlerdendir.
f- Şorlar
Şorlar Altay dağlarının kuzey yamaçlarında ve Tomi ırmağı boylarında yaşamaktadırlar. Hakasça ve Altayca arası bir Türk lehçesi konuşmaktadırlar. Şorlar günümüzde ise Rusya Federasyonu’na bağlı Kemerovo bölgesi içinde yer almaktadır.
19.yüzyılın sonunda W.Radloff adlı araştırmacı tarafından ilk defa Şor adı kullanmıştır. Şorlar 16. yüzyıldan önce Sibir Hanlığına bağlı iken bu yüzyıldan sonra Rusya’nın hakimiyetine girmiştir. 1926 yılında “Dağlı Şorlar’’ adıyla özerklik kazanmışlardır. Ruslar’a bağlanmadan önce Şor Türkçesi ve kültürünün unutulmaması için dil ve kültür canlı tutulmaya çalışılmış, zamanla gelişim göstermiştir.
1989’da yapılan bir ankette Şorlar’ın sadece %6’sı yani 1000 kişiye tekamül eden bir grup ana dilini iyi derece de konuşabilmekteydi. 1990’lı yılarda Rusya’da başlayan kaos, Şorların ana dilde eğitim yapılmasına yönelik tedbirler almasına neden olmuştur. Eyalet üniversitesinde Şor dili ve edebiyatı bölümü açılmaya başlanmıştır. Şorların en yoğun yaşadığı bölge  Kemerovo eyaletinde Novokuznetsk bölgesi olmuştur.
Nonokuznetsk bölgesinde ki temir dağlarından dolayı demircilik en meşhur mesleklerdendir. Bunun yanında tarım, hayvancılık, avcılık da yapmışlardır.
1979 nüfus sayımına göre 16.033.,  2002 nüfus sayımına göre 13.975, 2010 nüfus sayımına göre 12.888 olan Şor nüfusu yıldan yıla kan kaybederek yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun yanı sıra Şor kadınlarının Rus erkekleriyle evlenmeleri sonucu da Şorların sayısı azalmaktadır.[20]
g- Dolganlar
Dolganlar aslında küçük bir Yakut boyudur. Yakutistan’ın Anabar bölgesinde ve Rusya’nın kuzeyindeki Taymir bölgesinde yaşamaktadırlar. Dolganlar Yakutça’ya yakın bir dil konuşmaktadırlar.  Misyonerlik faaliyetleri sonucu Hristiyanlaştırılmışlardır,  eski Türk inancı olan Gök tanrı inancını devam ettirenler de hala vardır. Bütün Sibirya’da Yakutça’nın ortak dil olarak kullanılması Yakutların aslında bu bölgelerde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir.
Dolganlar’ın nüfusunun 8.000 olması aslında bu bölgelerin insanların yerleşmesine müsait yerler olmadığının kanıtıdır. Aslında bu bölgeler Rusya’nın ve Asya’nın en kuzey noktasını oluşturmaktadır. Taymir yarım adasında olmalarından dolayı Taymir Özerk Bölgesi adını almıştır. Dolganlar Yakutlara yakınlığından dolayı 1939 nüfus sayımında Yakutlar’ın bir bölümü olarak kabul edilmiştir. Dolgan alfabesi  Kiril alfabesi temelinde 1984’te oluşturuldu ve Dolgan yazı dili 1970’te resmen kabul edildi.
4- Sibirya’da Dağınık Yaşayan Türk Toplulukları
Sibirya Türkleri farklı farklı bölgelerde parçalanmış bir halde bölük pörçük yaşamaktadır. Türkleri Rus idari taksimatına göre yaşadığı yerler şunlardır.
a- Amur Oblastı
Türkler, 1856’da Rusya’nın uzak doğusunda bulunan Amur ve Reya ırmaklarının kıyılarını kendilerine yurt edinmişlerdir. Başkenti  Blagoveşçensk’dir.  2010 nüfus sayımına göre bölgede 10.164 Türk yaşamaktadır. 17. yüz yılda bölge Çin istilasına uğramış daha sonra Çin ve Rus antlaşması sonucu bölge Rusya’ya bırakılmıştır.
b- Yahudi Otonom Bölgesi
Amur bölgesine komşu olan Rusya Federasyonuna bağlı bir bölgedir. Başkenti  Birobidzan şehridir. Bölge buradan idare edilmektedir. 2010 nüfus sayımına göre 2.208 civarında Türk yaşamaktadır. Stalin döneminde bu bölgelere çok fazla Yahudi göçü olmuştur. Stalin’in politikaları sonucu Rusya topraklarında ciddi bir şekilde Yahudi nüfusu vardı. Stalin’in 1953’te ölmesinin ardından buralarda Yahudiler kan kaybetmeye başladılar ve azınlık durumuna düştüler. Buralarda halkın %22.6’sı Rus Ortodoks kilisesine bağlı, %0.2’si Yahudi’dir, geri kalanı inançsız ya da farklı dinlerdendir.
c- Kamçatka Kray
Kamçatka bölgesi Kamçatka yarımadası, Karagin ve Komutan adalarının bulunduğu bölge içerisindedir. 2007 tarihinde bir referandum sonucu kurulmuştur. Bölgenin başkenti Petropavlovks Kamçatka’dır. 2010 nüfus sayımına göre bölgede 5.152 Türk yaşamaktadır. Bölgenin %31’i Ortodosk, %1 İslam, geri kalan da Şamanizm, Slan Neopagan, Hinduizm ve diğer mezheplerdir.[21]
d- Magadan Oblastı
Magadan 1953 yılında kurulmuş olan, Rusya’nın Uzak doğusunda bulunan Rusya Federasyonuna bağlı federal bir devlettir. Başkenti Magadan şehridir. Altın, gümüş gibi değerli maden yataklarına sahiptir. 1959 yılı nüfus sayımında 188.889 olan Magadan nüfusu içinde Türkler’in sayısı 4.812 iken,  2010 nüfus sayımına göre ise 156. 996 kişi arasından Türkler’in sayısı 3.216 olmuştur. Halkın %29.6’sı Ortodoks, %1 İslam, %1 Şaman ve geri kalanlarda diğer inançlardandır.
e- Primorsky Kray
1938 yılında SSCB tarafından Rusya’nın Uzak doğusunda kurulan federal bir bölgedir. Denize yakın olan ve kıyısı olan bir bölgedir. Başkenti Vladivotok vilayetidir. Çin ve Rusya arasında Primorsky toprakları zamanla el değiştirmiş ve en son Rusya-Çin antlaşmasıyla Rusya’da kalmıştır. 1959 nüfus sayımında 24.111 olan Türk nüfusu 2010 yılında 31.149 olmuştur. Nüfusun %35’i ateist, %26.6’sı Ortodosk, diğerleri de hiçbir dine ya da inanca mensup değildir. Zengin maden yataklarına sahip bir bölgedir. Kalay, Bor, Kurşun gibi madenler çıkarılmaktadır. Bölge volkanik araziler üzerinde olduğunda kaplıcaları, ılıcaları ve hamamları meşhurdur. Deniz kıyısında olmasından dolayı eşsiz doğa harikası güzelliğine de sahiptir.
f- Sakhalin Oblastı
Sakhalin ve Kuril adalarının bulunduğu Rusya Federasyonuna bağlı bir bölgedir. Başkenti  Sakhalin şehridir. Bölge Japonya Denizi’ne yakın olduğundan Sakhalin bölgesinin bazı toprakları Japonya tarafından  idare edilmektedir.  Bu bölgenin topraklarında  Japonya ve Rusya’nın  hak iddia etmesinden dolayı Japonya ve Rusya arasında bu bölge bir kriz alanı oluşturmaktadır. 2010 nüfus verilerine göre toplam Türk nüfusu 10.826’dır. Nüfusun %21.6’sı  Rus Ortodoks, %37’si hiçbir inanca sahip değil, %15’i ateisttir. Bölge deprem kuşağında yer almaktadır. Luril adaları sismik hareketliliğin çok fazla olduğu yerlerdir  ve bu adada 40 aktif yaklaşık 160 tane volkan bulunmaktadır. Bataklıklar çok fazladır. Petrol, gaz ve kömür madenciliği, ormancılık, balıkçılık yaygındır.
g- Çukotka Otonon Bölgesi
Bu bölge de Rusya’nın Uzak doğusunda bulunan Rusya Federasyonuna bağlı bir bölgedir. Başkenti Ana’dır. 2010 nüfus verilerine göre 50.526 olan toplam nüfus içinde 451’i Tatar, 166’sı Çuvaş, 125’i Başkırt, 107’si Azerbaycanlı, 62 de Saha Türkü bulunmaktadır. Çukotka Bölgesinin yarısı buzul dairesinin içerisindedir. Bölge zengin petrol, doğal gaz, kömür ve altın madeni bakımından zengindir. Bölge üzerinde İngilizler ile Ruslar’ın mücadelesi olmuş ve sonunda bölge Ruslar’ın elinde kalmıştır. İklim koşulları nedeniyle kara ulaşımı yok derece de azdır ve maliyetlidir. Bu yüzden hava ulaşımı burada daha fazla gelişmiştir.[22]
h- Altay Kray
Kazakistan ve Altay Cumhuriyetlerine yakın olan Rusya Federasyonu’na bağlı bir bölgedir.  Başkenti  Barnaul’dur. Bölgede 30.000 kadar Türk yaşamaktadır. Türk soyundan olan Altaylar buralara M.Ö. devirlerde gelip yerleşmişlerdir. Bu bölge diğer bütün Türk boylarının da gelip geçtiği bir bölgedir. Bölgeye Çinliler’in ve Moğollar’ında akınları olmuştur. Sonunda bölge  Ruslar’ın elinde kalmıştır. 2010 nüfus verilerine göre toplam Türk nüfusu 25.544 kişidir. Bölgede %22,6 Ortodosk, %27 ateist, %1 İslam, %1 Hristiyan ve diğer kalanlarda hiçbir inanca sahip olmayanlardır. Bölge sanayi ve tarım alanında gelişme göstermiştir. Kömür, nikel, kobalt, demir yoğun olarak çıkarılmaktadır. Mermer ve granit açısından da zengindir. Minarelli sular, maden suları önemli ticaret kaynağıdır. Demiryolu ve su yolu ulaşımı gelişmiştir.
ı- Buryat Cumhuriyeti
Buryat  Sibirya’nın orta güney kısmında bulunan Rusya Federasyonu’na bağlı federatif bir devlettir. Başkenti Ulan-Ude şehridir. Buralar çok eski yerleşim yerleri olduğu için farklı halklar tarafından yurt edilmiş ve en son Moğollara bağlanan Merkit halkalarına yurtluk yapmıştır. Daha sonra Rusya’ya bağlanınca,  1992 itibariyle Buryat Cumhuriyeti oldu. 2010 kayıtlarına göre farklı Türk halklarının oluşturduğu toplam Türk nüfusu 13.989’dur. 2012 verilerine göre nüfusun %27,4’ü Rus Ortodosk, %19,8’i Budizm, %2’si Tengrizm, %4’ü Hristiyan , %13 ateist ve geri kalanlar da hiçbir maneviyatı olmayanlardır.
i- Zabaykal Kray
Zabaykal Kray Doğu Sibirya da bulunan dağlık bir bölgedir. 2007 referandumuyla Çita Oblastı ve Agın Buryat Özerk bölgesinin birleşme sürecinin ardından 2008’de Zabaykal Kray federal bölgesi kuruldu. Hunlardan itibaren çeşitli Türk kavimleri bölgede yaşamışlardır. 2010 verilerine toplam Türk nüfusu 11.051’dir. 18. yüzyıldan itibaren Moğol hanı Kubilay Han zamanında Budizm yayılmaya başlamıştır. Rus misyonerlerinin etkisiyle de Ortodoskluk artmıştır. Nüfusun %24.6’sı Ortodosk, %28’ hiçbir dine inanmayan, % 17’si ateist ve geri kalanlar da  Budizm ve diğer inançlardandır. Bölge kömür, gümüş, bakır, kalsiyum florür gibi zengin maden yataklarına sahiptir. Demiryolu ve hava yolu ulaşımı vardır.[23]
j- İrkut Oblastı
İrkut Oblastı Rusya Federasyonu’na bağlı Güney Sibirya’da bulunan denize kıyısı olmayan bir bölgedir. Bölgenin başkenti İrkut’tur. Diğer bölgelerde olduğu gibi buralarda da M.Ö. devirlerden itibaren Türk kavimleri tarafından yurt edinilmiş ve en son Moğollar tarafından ele geçirilmiş. 17.yüzyıldan itibaren de Rus akınlarına maruz kalmışlardır. 2010 nüfus verilerine göre çeşitli halklardan oluşan Türk nüfusu 48.826’dır. 2012 verilerine göre nüfusun %28.1’i  Rus Ortodoks, %7’si Hristiyan, %2’si Slav Neopagan, %1’i İslam, % 17’si ateist ve diğerleri de maneviyatı var fakat herhangi bir dine mensup olamayanlardır. Bölge sanayi alanında özellikle de petrokimya, ağaç ürünler, mühendislik ürünler alanında gelişmiştir bunun yanında altın, mika, demir, taşkömürü, sofra tuzu maden kaynakları bakımından da zengindir. Bölge turizm açısında da canlıdır. Demiryolu, hava yolu ve kara yolu ulaşım ağlarına sahiptir.
k- Kemerovo Oblastı
Kemerovo Batı Sibirya’nın güneyinde bulunan Tom ırmağı havzası içinde yer almaktadır. Başkenti Kemorovo bölgesidir. Şor Türkleri bölgenin en eski halklarından kabul edilmektedir. 2010 nüfus verilerine göre 2,5 milyonu aşan nüfus içinde 78.741 Türk yaşamaktadır. 2012 verilerine göre ise %34.1’i Ortodosk, % 7’si Hristiyan, % 3’ü Slav Neopagan, % 1’i İslam, % 17’si ateist ve diğerleri de diğer inançlardandır. Kemerova bölgesi kömür ve maden kaynakları bakımından zengindir, sanayi gelişmiştir. Hava, kara ve demiryolu ulaşım ağı mevcuttur.
l- Krasnoyar (Kızılyar) Kray
Türkçe adıyla Kızılyar Orta ve Doğu Sibirya topraklarında yer almaktadır. Bölgenin başkenti Krosnoyar şehridir. Krasnoyar Kray 1934 tarihinde kurulmuştur. Bu bölge ekonomisi canlı bir bölgedir. Bu yüzden Doğu Sibirya’nın ekonomik bölgesi konumundadır. Bölgede farklı Türk kavimlerinin izlerine rastlanmaktadır. 17. yüzyıl itibariyle Rus işgaline maruz kalan bölge 1991 yılı itibariyle Rus Federasyonuna bağlı bir ülke durumuna geldi. Ülke nüfusunun % 88’ini yani 2.5 milyona yakının Ruslar oluşturmaktadırlar. 2010 verilerine göre ise Türkler 96.614 kişi olarak belirlenmiştir. 2012 verilerine göre nüfusun % 29.6’sı  Ortodosk, %5’i Katolik, % 15 ateist, %1’i İslam ve diğerleri de hiçbir dine bağlı olmayanlardır. Bölge göl bakımdan zengindir. Bu nedenle Rusya’nın  hidroelektrik potansiyeline en fazla sahip bölgesi konumundadır. Sanayi gelişmiştir. Demir, enerji, orman ürünleri, kimyevi mallar ve petrol üzerine sanayisi gelişmiştir. Zengin yeraltı kaynakları mevcuttur. Nikel, kobalt, bakır, kömür ve altın madenleri çıkarılmaktadır. Hayvancılık ve tarım da yaygın olarak yapılmaktadır. Kara, deniz, hava ve demiryolu taşımacılığı mevcuttur.
m- Novosibirsk Oblastı
Güney batı  Sibirya bölgesinde bulunan  Rusya’ya  bağlı federatif bir devlettir. Başkenti  Novosibirsk şehridir. Şehir sanayi bölgesi olarak büyüyerek Rusya’nın üçüncü en büyük şehri konumuna geldi. 2010 yılı nüfus verilerine göre bölgede farklı Türk halklarından oluşan Türkler bulunmaktadırlar. 2012 verilerine göre nüfusun %24.9’u Rus Ortodosk, % 5’i genel Hristiyan, % 1’i Müslüman, % 25’i ateist, ve geri kalan da hiçbir dine inanmayanlardır. Bölge zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahiptir. Bölge minarelli çamur yatakları ve sıcak su yatakları bakımından turizme katkı sağlamaktadır.  Bölgede 11 tane hava yolu, bunu yanında demiryolu ve kara yolu ulaşımı mevcuttur. [24]
n- Om Oblastı
Güney Batı Sibirya’da bulunan Om bölgesinin güneyinde Kazakistan bulunmaktadır. Bölgenin başkenti Om şehridir. M.Ö. dönemlerde bile yerleşimlerin olduğu anlaşılan bu bölgelerde çeşitli Türk kavimleri hakimiyet kurmuşlardır. 18. yüzyıl itibariyle Rus iskanlarının çokça yapıldığı bu bölge Rus İmparatorluğu’nun politik sürgünlerin ve tutukluların götürüldüğü bir yer haline gelmiştir. 20. yüzyıl itibariyle bölgenin sanayi alanında gelişmesiyle Sibirya Kazakları buralara doğru yoğun göç hareketine başlamışlardır. 2010 yılı verilerine göre ise 2 milyona yakın olan nüfus içerisinde Türkler 133.199 kişidir. 2012  verilerine göre nüfusu %35.7’si  Ortodosk, % 3’ü Hristiyan, % 2’si Müslüman, % 13 ateist ve diğerleri de farklı inanç ya da hiç inançsız olanlardır. Bölge sanayide gelişmiştir. Enerji üretimi açısından gelişmiş bir bölgedir. Hatta 4 tane termik santralleri bile vardır. Ulaşımda demiryolu, hava yolu, su yolu ve kara yolu ulaşımları yapılmaktadır.
o- 16 Tom Oblastı
Batı Sibirya’nın güneydoğusunda yer alan Tom Oblastı Rusya federal Bölgesi içerisinde yer almaktadır. Başkenti Tom şehridir. Bölge 1944 yılında SSCB’nin aldığı bir kararla kurulmuştur. Buralarda Sibirya Türkleri kadar çeşitli Türk devletleri de varlık göstermişlerdir. Bölge en son Moğollara 17. yüzyıl itibariyle de Rusların himayesine girmişlerdir. Tom bölgesi de Rusların rejim karşıtlarını gönderdiği ve cezalandırdığı bir sürgün bölgesi olmuştur. Buralarda altının bulunması bu bölgenin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. 2011 verilerine göre bölgenin 546.049 olan nüfusunun içinde 21.215 Türk vatandaşı bulunmaktadır. 2012 verilerine göre ise nüfusun %33.3’ü Ortodosk, % 4’ü Hristiyan, % 1’i Müslüman, % 15’i ateist ve geri kalanlar da ya farklı inançlardan ya da hiçbir inanca mensup olmayanlardandır. Bölge zengin doğal gaz yataklarına sahiptir. Ayrıca petrol, demir, kömür, boksit, altın ve titanyum gibi madenlere de sahiptir. Bölge demiryolu, kara yolu ve hava yolu ulaşımına sahiptir.[25]
B- Türk Dilli Devletler Olarak Adlandırılan Sibirya Türklerinde Dil
Sibirya bölgesinin Türkçesinin oluşmasında en önemli etken Oğuz, Kıpçak, Karluk  ve Uygur gibi Türk devletlerinin bir arada yaşamasıyla beraber birbirinin dillerinden etkilenmesidir. Türkler Araplar ve Farslar’dan uzak olmaları hasebiyle Arapça ve Farsça kelimeler pek fazla rastlanmaz. Ama daha sonraki süreçte gerek ticari, gerek dini etkileşimler nedeniyle kurulan iletişim nedeniyle belki Arap ve Farsça’dan etkilenmeler de olmuş olabilir.
Türklerin bulundukları coğrafya da dillerinin şekillenmesinde aslında en önemli etkenlerden biridir. Çinlilerin ve Moğolların egemenliğine girince o halkların dillerinden ve kültürlerinden esinlenmiş ve dillerinde Moğolcadan kalıntılarda kalmıştır.[26] 16. yüzyıl itibariyle Rusya Federasyonuna bağlanınca Rusça her yerde konuşulmaya başlanmış ve kendi dillerini konuşanların sayısı giderek azalmıştır.
Sibirya Türk lehçeleri üzerine ülkemizde araştırma yapan ve bu konuda akademik çalışma yapan tarihçilerimiz vardır. Bir dilin araştırılması, o dildeki kelimeler, cümle vurgusu, atasözleri, deyimler bir topluluğun kültürünün, inancının, eğitim düzeyinin, gelişmişliğinin, hukukunun, toplum yapısının kısacası bütün tarihinin araştırılması demektir. Bu konuda Sibirya’daki Türk lehçeleriyle ilgilenen kişiler arasında A. Cevat Emre, Abdülkadir İnan önemli araştırmalar yapmışlardır. Fatih Kirişçioğlu ise Saha Türkçesi konusunda Türkiye’de doktora yapan ilk kişi olmuştur. Ekrem Arıkoğlu Tuva ve Hakas Türkçesi dalında doktora çalışması yapmıştır. Sibirya’daki bu zor coğrafyalara alışık olmayan Anadolu kızları olan Figen Güner Dilek ve Gülsüm Killi köyleri, kasabaları karış karış dolaşarak, bölgenin halkıyla röportaj yaparak Türk lehçeleriyle ilgili çok değerli çalışmalar  yapmışlardır.[27]
SONUÇ
Sibirya bölgesi M.Ö. II. yüzyıllardan itibaren Türklerin ilk yurdu olmuş ve devam eden süreç içerisinde Türkler bu bölgeleri hiç bir zaman boş bırakmamışlardır ve halen dahi buralarda Rusya Federasyonuna bağlı olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Türk boyları isimlerini  yaşadıkları bölgelere vermişler yada yaşadıkları bölgenin isimlerini almışlardır. Geniş Sibirya coğrafyasında yaşayan farklı Türk halkları arasında gerek dil açısından gerekse inanç ve kültür açısından etkileşim olmuştur. Bu etkileşim o kadar etkili olmuştur ki halen dahi  Sibirya Türkleri kendi dillerini konuşmakta ve dillerini unutmamak için mücadele vermektedirler. Sibiya Türkleri  aynı şekilde eski kültürleri olan Gök Tanrı inancı Tengrizm inancından vazgeçmemişlerdir.
Sibirya coğrafyasının  zorlu koşullarına rağmen  Sibirya zengin doğalgaz ve maden yataklarına sahip olmasından dolayı istilalara açık olmuş, sürekli el değiştirmiş ve sonunda 16. Yüzyıl itibariyle güç kazanmaya başlayan ve Avrupa ile yarışan Rusya hakimiyetine girmişlerdir.
Batı Sibirya Tatarları, Saha Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti, Hakas ve Altaylılar ve diğerleri 16. yüzyıl itibariyle Rusya Federasyonuna bağlanmış,  20. yüz yıl itibariyle özerklik kazanmış ve kendi dil, din ve kültürlerini canlandırma yolunda mesafe kaydetmişlerdir.
KAYNAKÇA
1– AHMETBEYOĞLU, Ali, Sorularla Eski Türk Tarihi, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2014, s.256-257.
2- ALKAYA, Ercan, “Sibirya Tatar Türkleri ve Dilleri’’, Turkish Studies, Ankara 2008, s.1-16.
3– ARIKOĞLU, Ekrem “Türkiye’de Sibirya Çalışmaları’’, Türk Dünyası ve Edebiyatı Dergisi, 21. Sayı, Ankara, 2016, s.1-18.
4– DERMAN, Giray Saynur, “Sibirya Türkleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme’’, Siberian Studies (SAD),  Cilt 4,  Sayı 9, Volume 4 , Number 9, 2016, s .2-20.
5- ÖZDEMİR, Yasemin, “Değerlendirmeler, Sibirya’ya Açılan  Kapı:Sibirya  Araştırmaları’’, Dergipak, Türk Dünyası , sayı 6, ,2015, s.1-2.
6-ŞAHİN,  Leysen, (Edt. Hasan Celal Güzel-Ali Binici),  Genel Türk Tarihi, “Sibirya Türk Toplulukları Tarihi’’, 10. cilt, Yeni Türkiye Yayınları, 2013, s.523-537.
7-TAŞAĞIL,  Ahmet, Çelik  M. Bilal, vd.( Edt. Ahmet Kanlıdere) , Orta Asya Türk Tarihi, Açık Öğretim Fakültesi Yayını1. Baskı,  Eskişehir ,2011, s.65.66.
8– TAŞAĞIL, Ahmet,  Kök Tengri’nin Çocukları, (Avrasya Bozkırında İslam Öncesi Türk Tarihi), 5. Basım, Bilge Kültür ve Sanat  Yayın evi, İstanbul, Mart 2015, s.270-271.
9- TOPSAKAL, İlyas ,  ŞAHİN, Leysen, YILDIRIM, Kürşat  vd., Rusya’da ki Türkler, Akademik Kitaplar , 1. Baskı, , İstanbul, 2015,  s. 344-547.
10– TRT  Avaz: Sibirya Türkleri / Türkistan Gündemi, 20 Eylül 2015.
11– YILDIZ, Naciye,  “Sibirya  Türkleri’nin Mitolojileri ve İnançlarında Kötü Ruhlar’’, Modern Türklük Araştırma Dergisi, cilt 5, sayı 4, Aralık 2008, s. 85-87.
[1] Ali Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi,  Yeditepe yayınları, İstanbul 2014, s.256.
[2] Ahmet Taşağıl,  Kök Tengri’nin Çocukları, (Avrasya Bozkırında İslam öncesi Türk Tarihi), 5BasımBilge Kültür ve Sanat yayın evi, İstanbul, Mart  2015, s. 270.
[3] Ahmet Taşağıl ,  M. Bilal Çelik , vd.( Edt. Ahmet Kanlıdere) , Orta Asya Türk Tarihi,  Açık Öğretim Fakültesi Yayını, 1. Baskı,  Eskişehir,  2011 ,  s. 65.
[4] Yasemin Özdemir, “Değerlendirmeler, Sibirya’ya Açılan Kapı: Sibirya Araştırmaları’’, Dergi pak, sayı  6, Türk Dünyası,  2015, s. 1-2.
[5] Giray Saynur Derman, “Sibirya Türkleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme’’,  Siberian Studies (SAD),  Cilt 4,  Sayı 9, Volume  4,  Number  9, 2016,  s. 2.
[6] Leysen  Şahin, (Edt. Hasan Celal Güzel-Ali Binici),  Genel Türk Tarihi, “Sibirya Türk Toplulukları Tarihi’’,  10. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, 2013, s.523.
[7] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler , 1. Baskı, Akademik Kitaplar, İstanbul 2015,  s. 344.
[8] TRT Avaz: Sibirya Türkleri,Türkistan Gündemi, 20 Eylül 2015.
[9] Ruslar nehir kenarındaki şehirlerin isminin sonuna ‘’sk’’ getirirler. İrkut  İrkutsk gibi.
[10] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler , s. 355-357.
[11] Giray  Saynur Derman, “Sibirya Türkleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme’’, s. 13.
[12] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat  Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler ,   s. 364-367.
[13] Giray Saynur Derman, “Sibirya Türkleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme’’, s. 8.
[14] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., a.g.e., s. 369.
[15] Giray Saynur Derman, “Sibirya Türkleri Üzerine  Genel Bir Değerlendirme’’, s .11.
[16] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat  Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler , s. 369.
[17] Giray Saynur Derman, “Sibirya Türkleri Üzerine Genel  Bir Değerlendirme’’, s .14.
[18] Naciye Yıldız,  “Sibirya  Türkleri’nin  Mitolojileri ve İnançlarında Kötü Ruhlar’’, Modern Türklük Araştırma Dergisi, cilt 5, sayı  4,  Aralık,  2008, s. 85.
[19] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler, s. 414.
[20]Giray Saynur Derman, “Sibirya Türkleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme’’, s .17.
[21] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler,  s. 437-452.
[22] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler ,  s. 456-487.
[23] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler ,  s. 490-509.
[24] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., Rusya’da ki Türkler,  s. 512-535.
[25] İlyas Topsakal, Leysen  Şahin, Kürşat Yıldırım vd., a.g.e., s. 536-547.
[26] Ercan Alkaya, ‘’Sibirya Tatar Türkleri ve Dilleri’’,  Turkih  Studies,  Ankara, 2008, s.1-16.
[27] Ekrem Arıkoğlu ‘’Türkiye’de Sibirya Çalışmaları’’, Türk Dünyası ve Edebiyatı Dergisi,  21. sayı,  Ankara ,  2006, s. 1-18.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder