TÜRK KÜLTÜRÜNDE NEVRUZ
Nevruz sözcüğü Farsça nev (yeni) ve ruz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup yeni gün anlamına gelmektedir. Tabiattaki uyanışı simgeleyen Nevruz, Türk dünyasının tamamında yaygın olarak kutlanan bir bayramdır. Türk kültüründe baharın başlangıcı olarak nitelendirilen ve bahara olan özlemi sembolize eden Nevruz, “toprağın uyandığı gün” ya da “varoluş ve diriliş günü” şeklinde yorumlanmıştır.
Nevruz, Yenisey-Orhun çevresinden, Altaylara, oradan da Hun Türklerinin Avrupa’ya yürümesiyle Macaristan’a ve Balkanlar’a ulaşmış, 800’lü yıllardan itibaren Hazar’ın güneyinden Anadolu’ya ve Mezopotamya’ya taşınarak daha geniş bir coğrafyaya yerleşmiştir. Bahar ile yeniden dirilişi anlatan Nevruz, Göktürklere ait Ergenekon Destanı’ında geçmekte olup buradan yola çıkılarak Nevruz kutlamalarının bir diğer adı da “Ergenekon Bayramı”dır. Bunun yanında Nevruz ile ilgili bilgilere, Türk kültürünün ilk yazılı kaynaklarından Kutadgu Bilig ve Divan-ü Lügatit-Türk’te ve hatta Çin kaynaklarında rastlamaktayız. Kâşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati’t-Türk adlı eserinde Nevruz’un Türklerde yıl başlangıcı olduğunu belirtmektedir. Ünlü Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülk ise, Siyasetnâme’sinde Nevruz geleneklerinden bahsederek bu bayramdan söz etmektedir.
İslamiyet’i kabul eden Türk devletlerinde dini öğreti ile ters düşmemek adına Nevruz törenleri; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi Türk âdetleri içerisinde kutlanmıştır. Selçuklularda yılbaşı, güneşin Koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiş olup bu özel günde; şenliklerin yapıldığı, özel yemeklerin pişirildiği ve hediyelerin alınıp verildiği bilinmektedir. Osmanlı döneminde de büyük bir coşkuyla kutlanan Nevruz törenlerine, padişahların birçoğunun halkın arasına katılarak Nevruz coşkusuna ortak olmasından dolayı “Nevruz-ı Sultâni” denilmekteydi. Bu dönemde saray hekimbaşılarının hazırladığı “nevruziye” denen macunlar, başta padişah ve ailesi olmak üzere bütün saraya ikram edilmekteydi. Klasik dönem şairleri “Nevruziye”lerinde Nevruz kutlamalarını anlatmış ayrıca Nevruz’u; baharın gelişi, cihanın tazelenişi, tabiatın dirilişi olarak betimlemişlerdir. Bununla birlikte; Manisa Mesir Şenlikleri’nde “nevruziyye” macunlarının halka ikram etme geleneğini Nevruz kutlamalarının bir devamı olarak yorumlayabiliriz. Öte yandan; Kayı Boyu’na mensup Karakeçililer 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi’nin türbesi etrafında toplanarak bayram yapmaktadır.
Atatürk, Osmanlının son döneminde çeşitli sebeplerle ihmal edilen Nevruz geleneğine Türk insanının kendi kültürel kimliğini yeniden canlandırmak adına çok önem vermiştir ve 1922 yılında Sakarya Zaferi’nden hemen sonra bütün okullara Nevruz-Ergenekon bayramının bir önceki yıl olduğu gibi coşkuyla kutlanması için talimat verilmiştir. Bu kutlamalara ilişkin belgeler, dönemin basın-yayın organlarından olan Hâkimiyet-i Milliye, Yeni Gün ve İkdam gazetelerinde kayıtlıdır.
Anadolu’nun tamamında bir canlanış ve diriliş günü olarak düşünülen Nevruz gününde ağaçlara su yürüdüğüne inanılır. Bu tarihte budanan ağaçların ağladığı şeklinde yaygın kanaat vardır. Hatta çocuğu olmayan kadınların bu tarihte hamile kalacaklarına inanılır. Bu gün kapı kapı dolaşan çocuklara önceden pişirilerek değişik renklerde boyanmış yumurtalarla birlikte yemişler dağıtılır. Nevruz ateşi yakma, ateş üzerinden atlama, yumurta dövüşü, at yarışı, mânili fal bakma kültürel etkinlikler arasındadır. Nevruz ateşinin üzerinden atlama geleneği, kışın ağırlığı ve yorgunluğunun atılacağına inanılmasından ortaya çıkmıştır.
1. minyatür. 1430, İran, Tebriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder