ÇUVAŞ TÜRKLERİ
Unuttuğumuz akrabalarımız Çuvaşlar, Moskova'nın hemen 600 kilometre doğusunda yaşayan Türk kökenli bir halk. Onlar, Asya Hunları ile ilişkimizin sesli kanıtı...
Rus hâkimiyeti altında yaşayan Çuvaşlar, kendilerine "Çavaş" derler. Çuvaşistan, Rusya Federasyonu'na bağlı özerk bir cumhuriyettir. Rusya Federasyonu'nun Avrupa kısmının merkezinde, Volga nehrinin orta bölgesinde çok önemli su ve kara yolları üzerinde yer almaktadır.
Başkenti Şupaşkar (Rusça: Çeboksarı, Türkçe: Çubuksaray) olup, nüfusunun % 68'ini Çuvaş Türkleri, % 27'sini Ruslar teşkil etmektedir. 2 milyonun üzerindeki Çuvaş Türkü de, Cumhuriyet toprakları dışında yaşamaktadır.
1552 yılında Kazan Hanlığı idaresinde iken Rus işgaline uğrayan Çuvaşistan, Başkurt Türkleri gibi ardı arkası kesilmeyen isyanlara katılmışlar, bunlardan da 1572-1584, Stafin-Razin Köylü Savaşları ve 1774-1776 ayaklanmaları en kanlıları olmuştur.
1917 Komünist İhtilâli sonucu 1920 yılında muhtar, 20 Nisan 1925 yılında da Federe Cumhuriyet olan Çuvaşistan, SSCB'nin dağılması üzerine 24 Ekim 1990 yılında bağımsızlığını ilân etmiş, ancak Rusya Federasyonu'nun baskısı üzerine 1991 yılında Rusya Federasyonu'na bağlı özerk bir cumhuriyet olmuştur.
Kendisine has meclisi, anayasası, bayrağı ve millî marşı bulunan Çuvaşistan'da Devlet Başkanı aynı zamanda meclis başkanı olarak da vazife yapmaktadır. Devlet Başkanı Nikolay Vasiyeviç Fyodorov aynı zamanda Rus Devlet Başkanlığı hukuk bürosu üyesidir. Mecliste üstün durumda bulunan Çuvaş Türkleri, Rusya'dan birçok taviz koparttıkları için aktif direniş hâlinde değillerdir.
Bağımsızlık yanlısı birçok kişi ve kuruluş daha ziyade Türk şuuru ve kültürünü korumak ve geliştirmek amacıyla teşkilâtlanmışlardır. Bunların en önemlileri "Çuvaş Türk Halkı Millî Hareketi" ile Çuvaş Millî Akademisi'nin kurucusu olan Mihail Yuhma'nın yaptığı "Nasyonel Grup"tur.
Orta Asya'daki Türk yurtlarından biri olan Çuvaşistan, başta İdil Irmağı kenarında kurulmuş başkenti Şupaşkar olmak üzere diğer şehirleriyle birlikte Türk coğrafyasının en nadide topraklarından biridir. 18.300 km²'lik küçük bir alana sahip olan Çuvaşistan; doğuda Tataristan, batıda Gorki Özerk Cumhuriyeti, kuzeyde Mari ve güneyde Ulyanovsk bölgeleriyle çevrilidir.
Çuvaşistan’ın 1996 yılı nüfusu, 1.360.800 olarak verilmiştir. Çuvaşistan’da 21 büyük yerleşim merkezi bulunmaktadır. Cumhuriyet’in başlıca şehirleri; Şupaşkar, Yeni Şupaşkar, Kanaş, Ulatır, Şimirle, Kuslavkka, Şirpü ve Yedirne’dir.
Din
Araştırmacıların çoğuna göre, Çuvaşların ataları olan Bulgar Türkleri, ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olsa da, bugünkü Çuvaş halkının büyük bir bölümü Ortodoks Hıristiyan’dır. Bugün başkent Şupaşkar’da pek çok kilise bulunmaktadır. Bu kiliselerden bazıları 17. yüzyıldan kalma yapılardır. Çuvaşistan’da az sayıda Müslüman nüfus da mevcuttur.
Çuvaşlar dil ve din özellikleri yönünden genel Türklükten uzak gibi gözükmekle birlikte, İdil-Ural’daki diğer Türk boyları (Tatar-Başkurt) ile kardeşliklerinin şuurundadırlar ve bu şuur tahsil derecesinin ve millî kültüre verilen ehemmiyetin fazlalaştığı derecede artmaktadır. 1990’dan itibaren Çuvaşistan ile Türkiye arasında kültürel ilişkiler başlamış olup, bir miktar Çuvaş öğrenci Türkiye’de tahsil görmektedir.
Çuvaş Türklerinin Tarihi
Pek çok araştırmacı tarafından Bulgar dili, bugünkü Çuvaşçanın eski şekli olarak kabul edilmektedir. Bu itibarla da bugünkü Çuvaş Türklerinin ataları olarak eski Bulgar Türkleri gösterilmektedir.
Araştırmacılardan Barthold, Çuvaş halkının Bulgar ve İslavların karışımından meydana geldiğini söylerken, Kovalevskiy, Çuvaşların kökenini Suvarlara dayandırır. Rasonyi’ye göre ise Çuvaşların kanında Türk’ten başka bir karışım varsa bu ancak Fin kanı olabilir.
Bugünkü Çuvaşların ataları diye bilinen İdil Bulgar Türkleri, 920 yılında Şelkey oğlu Yıltavar Almış Han zamanında resmî din olarak Müslümanlığı seçmişlerdir. Halife Muktedir Billâh Cafer tarafından gönderilen heyet içinde kâtip sıfatıyla yer alan ve bölgeye giden İbn Fadlan da yazdığı seyahatnamesinde bu yıllardaki Bulgar ahalisinden genişçe bahsetmektedir.
Bulgarlar, Hazar Hanlığı 965 senesinde yıkılana kadar bu devlete tâbi olmuşlar ve Hazar Hakanı’na vergi ödemişlerdir. 1236’da Moğollar, Bulgarlara saldırmışlar, köyleri ve şehirleri yıkmışlardır. 1391 yılında, Timur’un Altın Ordu Hanı Toktamış’a karşı yaptığı sefer sırasında Bulgar ülkesi bir kez daha tahrip edilmiştir. 9-13. yüzyıllar arasında Doğu Avrupa’nın en önemli ticaret merkezi olan Bulgar şehri, 1399 senesinde de Ruslar tarafından tahrip edilmiştir (Merçil 1997: 14,15).
Sırasıyla Altın-Ordu ve Kazan Hanlığı içinde yer alan Çuvaşistan 1552'de Kazan’ın işgali sonrasında Rus egemenliğine geçmiştir. Çuvaşistan 1650'de Moskova hükümeti ile birleşmiş görülmektedir (Kruger 1961: 9). Çuvaşlar, Rus hâkimiyeti altında zorla Hıristiyanlaştırılmak ve Ruslaştırılmak politikalarıyla karşılaşmışlardır. Bu doğrultuda çeşitli misyoner faaliyetler görülmüş mesela İncil Çuvaşçaya çevrilmiştir (Yüce 1993: 389).
1920’de kurulan Çuvaş Muhtar Bölgesi, 1925 yılında Çuvaş Muhtar Cumhuriyetine dönüştürülmüştür. Çuvaş Türkleri, 24 Ekim 1990’da egemenliklerini ilân etmelerine rağmen, Rusya Federasyonuna bağlı olmaktan kurtulamamışlardır. Çuvaşistan’da ilk serbest başkanlık seçimleri 1993 yılında yapılmıştır (Gömeç 1999: 239).
Çuvaş Türkçesi ve Edebiyatı
Konuştukları lisan, diğer hiçbir Türk diline benzemiyor ama onlar Türkçe'nin en eski lehçesini konuşan tek halktır. Türklerin batıya göç sürecinde kaybettiği kelimeleri, hatta çoğul eklerini koruyorlar. Slav, Fin-Ogur kültürü etkisiyle sözcükler hayli değişmiş ama kökleri yaşatıyorlar.
Gerek ses, gerekse gramer özellikleri bakımından Türk lehçeleri arasında özel bir yere sahip olan Çuvaşça, Türkologların üzerinde önemle durdukları bir saha olmuştur. Türkologlar, Çuvaşça'nın Türk lehçeleri arasındaki yerini belirlemeye çalışırlarken farklı görüşler ortaya sürmüşlerdir. W. Radloff, Çuvaşça'nın Türkçeleşmiş bir Fin-Ugor dili olabileceği ihtimali üzerinde dururken, J.G. Ramstedt ve N. Poppe, Çuvaşça'nın Türkçe ile Moğolca arasında köprü vazifesi yapan üçüncü bir dil olduğu görüşünü savunmuşlardır (Yüce 1993: 389). A. F. Karamanlıoğlu ve R. R. Arat ise Çuvaşça'nın Ana Türkçe döneminde Yakutça ile birlikte ayrıldığını kabul etmektedirler.
Çuvaşça, Anatri (Aşağı) ve Viryal (Yukarı) olmak üzere iki ana diyalekte ayrılmaktadır. Çuvaş edebî dili, Anatri diyalektine dayanır. Bu iki diyalekt arasındaki en önemli fark ise Eski Türkçe “o” sesinin Tatarcanın tesiriyle Aşağı diyalektte “u”ya dönüşmesidir (M.Yılmaz 1997: 1545).
20. yüzyılda İvan Yakovleviç Yakovlev, Rus alfabesine dayalı, Çuvaşça'nın ses özelliklerine uyan yeni bir yazı sistemi getirmiştir. Bugünkü Çuvaş alfabesi, Yakovlev’in 1872'de meydana getirdiği alfabenin biraz değiştirilmiş şeklinden ibaret olup, 34 harf ve 2 yardımcı işaretten oluşmaktadır (Yüce 1993: 389). Çuvaşça'daki seslerin 9'u ünlü (sesli), diğerleri ise ünsüzdür.
Çuvaşça ile diğer Türk Lehçeleri ve Eski Türkçe arasında özellikle temel fiiller, şahıs zamirleri, sayılar ve organ isimleri dikkate alındığında, belli başlı ses değişmeleri dışında çok büyük bir farklılık yoktur.
N. İ. Aşmarin 1928 ile 1950 yılları arasında 17 ciltlik Slovar Çuvaskogo Yazıka (Çuvaş Dilinin Sözlüğü) hazırlayarak Çuvaş tarihi, lisanı ve kültürü için çok mühim bir eser ortaya koymuştur. 1 Eylül 1967’de Çeboksarı’da (Şupaşkar) Çuvaş Devlet Üniversitesi açılmıştır.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Çuvaşların, en eski sanatlarından birisi de tahta oymacılığıdır. Köylerde kadınlar hâlâ eski kılık-kıyafetlerini kısmen muhafaza etmektedirler. Çuvaş folkloru sanatta, musikide ve halk danslarında yaşamaktadır. Halk sanatı, tahta oymacılığı ile örgüde kendini gösterir. Örgülerinde kullandıkları ana renk koyu kırmızı olup, örgülerin arasında yeşil, koyu mavi, sarı renkler ve kenarlarında siyah bordürler hâkimdir.
Tarım yapılan topraklarda buğday, çavdar, patates, şeker pancarı, baklagiller, şerbetçiotu yetiştirilir. Şehirlerde et kombinaları, sütlü gıda imalathaneleri, makina inşaa, elektronik, kimya ve tekstil endüstrileri bulunmaktadır.
Evlenirken kızlar evin bütün eşyalarını getiriyor, erkek tarafı ise ev alıyor. Köy düğünlerinde kızlar biraraya gelip şarkı söyleyip eğlenirken, şehirde ise evlilik merasimi Türkiye’de olduğu gibi geleneksel adetleri yitirmiş durumda...
DÜNYA BÜLTENİ 22 KASIM 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder