24 Kasım 2019 Pazar

1- M.Ö. II. Binyıldan M.S. II. yy’a Kadar Kafkasya’da Türkler



M.Ö. II. Binyıldan M.S. II. yy’a Kadar Kafkasya’da Türkler


 Türklerin Kafkasya’da yerleşimleri ile ilgili olarak B. E. Budakov-G. E. Geybullayev şöyle demişlerdir: “Eski Gürcülerin “İber” Gürcü tarihçileri ve dilcilerinin son yıllarda araştırmaları neticesinde ortaya çıkmıştır ki, antik müelliflerin eski Gürcülere verdikleri “İber” etnik adı Türk kökenli sözdür. Adının Türkçe olmasının Gürcistan ve onun çevresindeki bölgelerde M.Ö. I. binyılın I. yarısında Türk kavimleri yaşamasının yanı sıra yine farklı antik kaynaklarda “İber” etnoniminin M.Ö. IV.- III. yy’lardaki olaylarda geçmesi Türk kavimlerinin belirtilen yy’lardan daha önceleri burada yaşamaktaydılar. Belirtiklerine göre eski Gürcülere “İber” adını verenlerin Güney Kafkasya’ya gelen Türk kökenli kavimlerden Kimmer ve İskitlerin olma ihtimalleri vardır” 29 .

1.2.1. Kimmerler 


Kimmerler, Proto-Türkler olarak tanımlanan Ural-Altay kökenli bozkır göçebelerinin batı kolunu oluştururlar. M.Ö. II. bin yılbaşlarından M.Ö. VIII. yy’la kadar –merkez Kırım olmak üzere-Karadeniz’in kuzeyinde, Avrasya bozkırlarında ve Kafkasya bölgesinde yaşamışlardır. Bu tarihler arasında güney Rusya Tunç çağı kültürlerinin “taşıyıcıları” ve “temsilcileri” olarak görülürler. Bu devrenin başlarında “doğudan batıya doğru” Kafkasların kuzeyindeki bozkırlarda Donetz havzasına yayılmışlardır. M.Ö. XIII.-VIII. yy’lar arasında da Kafkasya ve Dinyeper havzasındaki bölgelere yayılırlar30



                   M.Ö. II. bin yıl ile M.Ö. VIII. yy’lar arası (http://www.kafkasevi.com)

Güney Rusya’daki Kimmerlerle bağlantılı arkeolojik materyalin M.Ö. II. binin başlarına kadar uzanmasına karşılık, yazılı kaynaklarda adlarının geçmesi ancak M.Ö. VIII. yy’dan itibaren başlar: Antik Grek kaynaklarında “Kymmerioi/Kymmerios” adıyla tanımlanırlar31 . Antik çağ yazarları, Kimmerleri güney Rusya’nın ilk sakinleri olarak tanımlamaktadırlar. Antik çağda Kerç Boğazı, “Bosporus Kimmerius (Kimmer) Boğazı” adını taşımakta, Kırım’da Grek kolonileri olarak görülen Kimmerikum, Kimmeris, Kimmerike gibi yerleşmeler ve yer adları Kimmerlerin bu topraklara egemen olduklarını vurgulamaktadır. Kırım adının da Kimmer’den türediği bilinmektedir32 . Türk dillerinde Kimmer adı Qaman, Qambay, Kambar, Kamer, Qamerli, Qomer olarak geçmektedir. 33 Kimmer adı tarihte kalmayarak daha sonraki yüzyıllarda da adına rastlanılmıştır. Arap yazarı Makrizî’nin Kitâbu’s-Sulûk fî Maʻrifeti Duveli’l-Mulûk adlı eserde Kimmerleri hatırlatan Kaymerî adı vardır. Bu ad Mucemu’t-Tevârih (1126)’te Kimâr olarak geçerken34; 1675-1676 tarihli Şam Avarız-hâne Defterinde Kimeriye mahallesi geçmektedir35 .

M.Ö. VIII. yy. sonlarında İskit baskısı sonucu Kafkas geçitlerini aşan Kimmerler, günümüzdeki Gürcistan düzlüklerine ulaştığında bölgenin siyasi vaziyetini baştan sona değiştirmiş ve Karadeniz sahillerine hâkim bulunan Kolhis krallığının yıkılmasına sebep olmuştur 36 . Ülkenin iç kesimlerinde ise, Kimmer ve sonrasında İskit akınlarına karşı duramayan halk, dağlık bölgeye çekilmek zorunda kalmış, Gori yakınlarındaki dağlık bölgede ilk şehirlerini kurmuşlardır37

Kimmerlerin adı ilk defa Assur Kralı II. Sarqon’un (M.Ö. 722-705) hâkimiyeti yıllarında onun bekçilerinin, o cümleden prens Sinaxerib’in (Sinaherib) metinlerinde geçer. Onlar Kimmerlerin Urartu ordularını yenmeleri hakkında bilgi vermektedirler. Bu devirde Kimmerler Kür çayının başlangıcının başladığı arazilerde Urartu ile sınır olup, ona vergi veren Quriane38 ülkesinin kuzeyinde yerleşmişlerdir39 . Asurlular Kimmerleri “Gimirrai”, İskitleri “İskuza/Asquzai” olarak adlandırmıştır. Urartular ise Kimmer ve İskitleri “İşqigulu” adıyla tanımlamaktadırlar40 . Yine Akkadca’da Gamir(e), Grabarca’da Qamir-k, Gürcüce’de Qmiri olarak geçmektedir. Bu adın “yiğit kahraman” anlamına geldiği aktarılır. Rus araştırmacılarından İ.M. Dyakonov, Kimmer adının Eski Doğu dillerinde qamir, gomer, qimirri, qimirray biçiminde telaffuz edildiğini, hatta Eski Ahit’te Qãmer yerine hatalı bir şekilde Gomër yazıldığını belirtmektedir41 . Kimmer anavatanının Donetz’deki bozkırlar olduğu; bu bölgenin İskitler tarafından işgal edilmesi sonucu, olasılıkla, Kafkasları aşarak bu yolla Anadolu’ya yayıldıkları kabul görmüştür42

Kimmerler, doğudan gelen İskitlerin istila ve baskısı sonucunda, güneye ve batıya doğru çekilerek göç etmek zorunda kalmışlardır. Göç edemeyen bazı Kimmer boyları ise, İskit egemenliği altında Kırım ve çevresinde yaşamlarını sürdürerek ve zamanla onların içinde eriyerek tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Antik kaynakların bildirdiğine göre Taurlar, Toreteler, Dandariler, Pressler, Thteler ve Maotler, İskit egemenliği altındaki, Kırım ve çevresindeki Kimmer boylarını yansıtmaktadırlar43 .

Kimmerlerin, Kuzey Kafkasya ve Azak denizi çevresinde yaşadıkları ve Volga nehrinin geri taraflarına düşen bölgelerden başlayan Srubna medeniyetinden ayrılan Katakomb medeniyeti nesilleri oldukları üzerinde durulmuştur. Bu sebeple arkeologlar, Azak’ın kuzeyinde ve Dinyester nehrinin aşağı bölgelerinde keşfedilen Bronz çağı eserlerin Kimmerlere ait olduğunu söylüyorlar. Orta Kafkasya’daki varlıkları yüzünden adları, M.Ö. XI.-XVIII. yy eserleri Koban medeniyeti eserleriyle de anılmıştır44 .

Kimmerler, merkezi Kafkasya’daki Gerisun/Portae/Sarmaticae/Daryal geçidini ve Oset geçitlerini takip ederek Urartu sınırlarına kadar gitmişlerdir. Bu geçitler binlerce yıldan beri ulaşım ve askeri hareket bakımından önem taşıyan tek “doğal geçit” ve “tarihi yollar”dır. Kimmerlerin ardından İskitler gelmektedir ve Kimmerleri takip eden İskitler Kafkasları doğudan dolaşmışlar, Hazar denizi kıyılarını takiben DerbentDemirkapı geçidi üzerinden Azerbaycan ve İran’daki Med topraklarına ulaşmışlardı.

              Kafkasya’nın Güneyine Kimmer, İskit Göçleri (Kabil Eliyev, a.g.e, s.82.)

Çağdaş Asur çivi yazılı kaynaklarında bu olaylar hakkında ayrıntılı bilgiler mevcuttur. Asur casusluk örgütünün başında bulunan veliaht prens Sanherib, babası ünlü Asur kralı II. Sargon’a raporlar göndererek, Kimmerlerin Urartu topraklarına yayıldıklarını ve Urartuların ağır yenilgilere uğradıklarını bildirmektedir. Urartu kralları I. Argişti (yaklaşık olarak M.Ö. 785-760) ve II. Sarduri’ye (yaklaşık olarak M.Ö. 760- 730) ait bazı Urartu yazıtlarından anlaşıldığına göre, Kimmer göç ve istilasından takriben 50 yıl kadar önce –Çıldır ve Gökçe Göl arasındaki “İş-qi-gu-lu ülkesi”/Leninakan bölgesinde- Kimmerlerle Urartular komşu duruma gelmişlerdi. Özellikle II. Sarduri, Kuar havzasını koruyan “Guriania ülkesi”nden ve buradaki karışıklıklardan söz etmektedir. Söz edilen dönemin en güçlü devletlerinden olan Asur’un yanı sıra Anadolu’da Urartu, Frig ve Lidya devletleriyle İyonya şehirlerini dehşet içinde bırakan Kimmer akınları özelikle Anadolu’nun siyasi yapılanmasında büyük değişikliklere neden olmuştur. Urartu devleti, büyük sarsıntılar geçirmiştir. Bir taraftan kuzeyden gelen Kimmer göç akınları, diğer taraftan Asur kralı II. Sargon’un (M.Ö.721-705) M.Ö. 714’teki ünlü VIII. seferinin ağır darbeleri karşısında Urartu kralı I. Rusa (yaklaşık olarak M.Ö. 730-714) başkent Tuşpa’da intihar eder45

Urartu kralı II. Argişti (yak. ol. M.Ö.714-685) kuzeye yönelerek Kimmer akınlarını önlemeye çalışır, ancak M.Ö.707’de ağır yenilgiye uğrar. Onu takip eden Urartu kralı II. Rusa (yak. ol. M.Ö.685-645) ise akıllıca bir politika izler, dalgalar halinde Urartu topraklarında ilerlemekte ve yayılmakta olan Kimmer boyları ile anlaşır, ezeli düşman Asur’a karşı ittifak yaparak bir kısım Kimmer boylarını Urartu topraklarında iskân ettirir ve bunların yerleşmelerini sağlar. Bu arada Asur sınırlarında Kimmerlerle yapılan bir savaşta ünlü kral II. Sargon hayatını kaybetmiştir. Urartu kralı II. Rusa’nın müttefiki olan Kimmerlerin ana göç kolu ise batıya doğru yönelmiş ve Frig devleti egemenliğindeki topraklara doğru ilerlemeye başlamıştır. Bu olayları takiben M.Ö. 677 civarında, Teuşpa adlı liderlerinin yönetimindeki Kimmer akıncıları –Konya Ereğlisi dolaylarındaki- Hubusna yöresinde yenilgiye uğratılır. Kral Asarhaddon’un (M.Ö.686-669) yönetimindeki Asur’un bu başarısı bir görüşe göre Kimmerlerin Toros geçitlerini aşarak Çukurova bölgesine yayılmalarını önlemiştir. Kral Asarhaddon, saltanatı süresince Kimmer tehlikesinin korkusu ve baskısı altında yaşamıştır. Bu ünlü Asur kralının güneş tanrısı Şamaş’a yönelttiği-politik kapsamlı- duaları ve yalvarışları bu duygularını açıkça yansıtmaktadır: Asarhaddon bu cengâver bozkır akıncılarından “cehennemin doğurduğu” diye söz eder, Kimmer lideri Teuşpa’yı da “kuzeyli düşman” “Umman Manda” adıyla tanımlar. Bu arada Kimmerlerin, Asur’un vasali olan –Toroslar ve Çukurova yöresindeki- Hilakku devletiyle anlaşma yaptıkları görülür46 . Fakat Asarhaddon Kimmerleri olduğu gibi, Hilakkuy’u da yenilgiye uğratmıştır. Asarhaddon devrindeki durum Asurbanipal zamanında da devam etmiştir. Asurbanipal tahta geçer geçmez Kimmerlere karşı ilk savunma tedbirleri alınmıştır. Anadolu’da Asur devletinin de dâhil olduğu bir koalisyon oluşturulmuştur. Bu durumda Kimmer gücünün fazlalığından dolayı Asur devletini çevresiyle ittifaka zorlamıştır47

Kimmerlerin Urartu yerleşim merkezlerine saldırılarını ve bazı yerleri yakıp yıktıklarını gösteren arkeolojik buluntular mevcuttur. Patnos yakınlarında bulunan Giriktepe ya da Değirmentepe höyüğünde kazılar yapılmıştır. Burada bir Urartu sarayı  bulunmuştur. Sarayın şiddetli bir yangın sonucunda tahrip olduğu, kerpiç duvarların pişerek, tuğlalaştığı ve günümüze kadar sağlam kaldığı anlaşılmaktadır. Sarayda savaş sırasında yanmış olan insanların iskeletleri bulunmuştur. Savaş anındaki şiddetli yangında cesetler yanarak kömürleşmiştir. M.Ö. VIII. yy’ın sonlarına doğru ani bir düşman saldırısı sonucunda saray ve eklentilerinin yanarak çöktüğü ve içindekilerin kurtulamadığı düşünülmektedir. Bu ani saldırıyı yapan düşmanın kuzeyden, Kafkaslar üzerinden gelen Kimmerler olduğu sanılmaktadır48 . Urartu kralı II. Argişti’nin kuzeye doğru bu saldırıları durdurmak amacıyla harekete geçmesi Giriktepe sarayının Argişti’nin Urartu kralı olduğu dönemin ortalarına doğru Kimmerler tarafından yakılıp yıkıldığı görüşünü kuvvetlendirmektedir. II. Argişti zamanında Kafkas ötesinden gelerek, Anadolu içlerine kadar inen Kimmerler Urartular için büyük tehlike oluşturmuştur. II. Argişti her ne kadar onlara karşı harekete geçtiyse, daha çok savunmaya yönelik kaleler inşa ettirmiştir. Bunlardan en önemlisi Erzincan yakınlarında bulunan Altıntepe’de çok korunaklı olarak yapılmış olan sınır kalesidir. Bu kale Erzincan ovasında yükselen doğal bir tepenin üzerine kurulmuş ve etrafı da surlarla çevrilmiştir. Altıntepe’nin bu korunaklı durumundan dolayı diğer Urartu merkezleri gibi bir yağmaya maruz kalmadığı anlaşılmaktadır49

Kimmerlerin Hubuşna yöresindeki yenilgiden fazlaca etkilenmedikleri anlaşılmaktadır. Doğu göç koluna mensup boylar, M.Ö. VII. yy’ın başlarında Frigya egemenliğindeki topraklara yayılarak, istila etmişlerdir. Frig başkenti ünlü Gordion kuşatılarak ele geçirilmiş, tahrip edilerek yağmalanmış ve efsanevi kral Midas Asur kaynaklarında: Midas boğa kanı içerek intihar etmiştir. Gordion’da, Midas’ın gömüldüğü en büyük kralı tümülüste –altın hariç- çok değerli ölü hediyeleri bulunmuştur. En görkemli ve güçlü çağını yaşayan Frig devletinin yıkılışı ve Anadolu’daki politik güç ve etkinliğini kaybedişi Kimmer göçünün ne çapta olduğunu açıkça yansıtmaktadır50

Frig gücünü yıkan Kimmerler Lidya sınırlarına dayanır; bu arada bazı boylar Paphlagonia üzerinden Karadeniz sahillerine ulaşırlar. Bozkır göçebe kültürü ve geleneklerinin gereği olarak at üzerinde savaşan Kimmer kadınları burada yaşamışlardır. Kimmerler Karadeniz bölgesinde, doğuda Trapezus’a (Trabzon), batıda Herakleia Pontika’ya (Karadeniz Ereğlisi) kadar yayılırlar. Trabzon yakınındaki Ağırmış dağın antik çağda «Kimmerius Dağı» adını taşıması bunun bir kanıtıdır. Antik kaynaklara göre Herakleia Pontika «Mariandynoi» topraklarında kurulmuş bir Megara kolonisidir. Kimmerler bu yörede yaşamışlar buradaki Grek kolonistlerle de savaşmışlardır. Ayrıca, Batı Karadeniz bölgesinde yaşamış olan Trak kökenli «Mariandynoi» kabilesi –Amazonlar’da olduğu gibi- mitolojik bir anlatımla Kimmerlerle bağıntılı gösterilmiştir. Bu mitosla ilgili olarak, ünlü «François vazosu» üzerinde, «Mariandynoi» kabilesinin atası Heros Kimmeros, ok atan bir bozkır savaşçısı şeklinde resmedilmiştir51

 Frig devletini yıkarak gücünü gösteren, ana göç kolunu oluşturan Kimmer boyları, Kapadokia bölgesine yerleşerek bozkır göçebe geleneklerini devam ettiren bir devlet kurarlar. Kimmer bozkır devletinin varlığı en çok Lidya’yı huzursuz etmiştir. Bu devrede Gyges (Asur kaynaklarında: Gugu) Kimmer tehlikesine karşı Assur devletiyle yakınlaşma politikası gütmüş ve Assurbanipal’den yardım istemiştir. M.Ö. 657 dolaylarındaki ilk Kimmer akınlarına karşı koyabilen Lidya kralı, bu arada esir aldığı iki Kimmer beyini zincire vurarak Ninova’ya göndermiş ve Assurbanipal’e olan şükran borcunu ödemiştir. Assur kaynakları Gyges’in bu zaferini, Assur yardımına bağlamaktadır, ancak bu yardımın nasıl olduğu bilinmemektedir. Kimmerler karşısında kendini güçlü hisseden Gyges, Assur’la olan bağlantılarını keser ve hatta Assurbanipal’e karşı cephe alır. Sonuçta Assur kralının «bedduası» yerini bulur ve Kimmerler ikinci kez Lidya topraklarına saldırırlar. M.Ö. 652’de Sardes ele geçirilir, tahrip edilerek yağmalanır ve Gyges öldürülür. Bu sıralarda, güney Rusya bozkırlarında İskitler tarafından sürülmeye devam edilen Kimmerlerin batı göç kolu Avrupa içlerine kadar yayılmıştır52 .

Batı göç kolundan ayrılan bazı boylar, güneye yönelirler ve RomanyaBulgaristan ovalarına yayılırlar. Ancak İskitlerin Tuna bölgesine sarkmaları Kimmerleri yeniden göçe zorlar. M.Ö. VII. yy’ın ortalarında –Trak boylarından Thyeer, Bithynler ve Trerlerle birlikte- boğazları geçerek Anadolu topraklarına girerler. Abydos kuşatılır, bazı kentler haraca bağlanır ve Edremit körfezindeki Antandros ele geçirilir. Bu kent antik çağda uzun süre «Kimmeris» adıyla anılmıştır. Batı Anadolu’ya inmeye başlayan yeni göç dalgası, Lidya üzerinden gelen ve İonya’ya yönelen Kimmer kuvvetleriyle
 birleşir. Assur ve Grek kaynaklarına göre, bu sıralarda Kimmer bozkır devletinin başında Dugdamme/Lygdamis bulunmaktadır. Gyges’den sonra Lidya tahtına çıkan Ardys, babasının ölümüne neden olan Kimmer akınlarını yaşamıştır. Bu nedenle babası gibi Assur’a yakınlaşma politikasıyla yardım ister; ancak Assurbanipal’in yardım edip etmediği bilinmemektedir. Sardes, M.Ö. 645 dolaylarında ikinci kez kuşatılarak tahrip edilmiş, yağmalanmış ve Ardys güç durumda kalmıştır. M.Ö. 644/643 dolaylarında Efel kuşatılır ve ünlü Artemiss tapınağı yakılarak tahrip edilip, Magnesia zapt edilerek yağmalanmıştır. Bu akınlar İonya kentlerinin kültürel gelişimlerini bir süre geriletmiş, ancak Kimmer tehlikesinden sonra güçlenmelerine neden olmuştur. Lidya’nın tehditlerine karşı koyabilecek duruma gelmişler ve kolonizasyon hareketlerini hızlandırmışlardır53

Kimmerlerin bilinen en son ve en güçlü akınları Kilikya üzerinedir; ancak bu akınlardan önce, Dugdamme’nin Assurbanipal’le bir saldırmazlık anlaşması yaptığı bilinir. Ancak bir süre sonra, M.Ö. 630 dolaylarında Tarsos ve Anchiale’ye saldırmışlardır. Dugdamme’nin ölümü Kimmerler arasında kargaşalık yaratır ve yenilgilerine neden olur. Dugdamme’nin yerine oğlu Sandaksatru geçer daha sonra zayıflayan Kimmerleri güçlü Lidya kralı Alyattes yenerek Kızılırmak’ın ötesine sürer. Bu sıralarda Ön Asya’daki güç dengesi bozulmuş, Kyaxares’in önderliğinde Medler Assur imparatorluğunu yıkmıştır (M.Ö. 612). Urartu devletini de yıkan bu yeni güç, M.Ö. 591 yılında Kızılırmak’a dayanır. Lidya ile Medler arasındaki savaş beş sene sürer, M.Ö. 585’de yapılan anlaşma ile Kızılırmak her iki devlet arasında sınır kabul edilir. Bu süre içinde iki süper gücün arasında kalan Kimmerler etkinliklerini yitirerek, tarih sahnesinden çekilirler54



1.2.1.1. Arkeolojik Veriler Işığında Kimmer Bozkır Kültürü


XIX. yy’da ve çağımızda yapılan ve çeşitli aralıklarla süregelen araştırmalar Kimmerleri Güney Rusya ve Kafkasya bronz çağı kültürlerinin bir temsilcisi ve taşıyıcısı olduğunu ortaya koymaktadır. M. Taner Tarhan, Kimmerleri etnik bakımdan Orta Asya kökenine dayanan Ural-Altay kökenli bir toplum olarak nitelendirmektedir. Kimmerler Orta Asya kökenine dayanan “kurgan kültürleri”nin tipik bir temsilcisidir.Bozkırların geniş sahasına yayılmış olan “atlı kavimler medeniyeti”nin batı kolunu oluşturmuşlardır55

 Kimmerler öncesinde bozkır kuşağının kültürel durumunu bozkır göçebelerinin bıraktığı kurgan adı verilen mezarlardan tanımak mümkündür. Bu mezarlarda ölülerin yanına bırakılan değerli eşyalar o dönemin kültürü açısından önemli ipuçları vermektedir. Bu dönemi takiben bakır ve bronz çağlarına ait Kimmerlere dayandırılan kurganlar tespit edilmiştir. Bu kültürler Rusya’da Kiev civarından batıda Podolia bölgesi ve doğuda Urallara kadar uzanan geniş bozkır kuşağına yayılmışlardır56 . Anadolu’da yapılan kazılar sonucu Kimmer bozkır kültürünün Kafkasya’dan Anadolu’ya taşındığı ortaya çıkmıştır. Kimmerlere ait arkeolojik materyal «bozkır hayvan üslûbu»nun en seçkin örneklerini oluşturmuştur. Ayrıca geleneksel «at gömütleri», ortaya çıkarılan bazı «kurganlar» ve içindeki gömü hediyeleri dikkati çekmektedir57 . Norşun Tepe’deki at gömütleri, özellikle stilize kartal başı motifli gem dikkat çekicidir. Kimmer-İskit sanatında sık görülen ve çok sevilen motiflerden biridir. Gordion’daki at gömütleri: Küçük Yassıhüyük’de, ahşap mezar odası içinde bulunmuştur. Dövme tekniği ile yapılmış olan, geometrik bezekli tunç at- koşum süsleri ilginçtir. Stil ve bezeklerde Kafkas yöresinin izleri görülmektedir. Gordion’da bulunan başka bir önemli eserde ise, göçebelerin doğayla olan yakın ilişkilerinden bir sahne tasvir edilmiştir: «tavşanı kaçıran kartal» motifi, tüm duygusal ayrıntıları ile kemik plâket üzerine işlenmiş, doğadaki güçlünün güçsüze olan değişmez yasası dile getirilmiştir. Amasya’da Gümüşhacıköy’deki kurgan, rastlantı sonucunda bulunmuştur. Bu kurganda insan ve at gömüsü duvarları örülü mezar odasında yer almaktadır. Ölü hediyesi olarak uzun demir kılıç, tunç balta, gem parçaları ve mahmuzlu tipik ok uçları geleneksel mezar envanterini oluşturmaktadır. Sardes’deki buluntular: kartal başı motifi tunç at koşum parçasının yanı sıra, oturan dağ keçisi motifli plâket ve kemik üzerine işlenmiş «embryonik» tarzda hayvan motifi belli başlı bir grubu oluşturmaktadır. Ayrıca Efel ve Boğazköy’de bulunan kemik plâketler «hayvan uslûbu»nun ilginç örneklerini yansıtırlar. Ünye’de bulunan, phiale tipindeki bir gümüş kap ise Kimmerlerin son eserlerinden biri olarak M.Ö. VI. yy’ın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir. Badem şeklindeki beş tümseğin arasına beş dağ keçisi motifi kabartma olarak işlenmiştir.Ortada ise yıldız motifinin uçlarına tomurcuklar yerleştirilmiştir. M.Ö. VIII-VII. yy’lar arasındaki Kimmer bozkır hayvan üslûbu İskitler, Hunlar ve diğer Türk toplumlarında kesintisiz devam etmiştir58 .



1.2.2. İskitler


 İskitler doğuda Çin seddinden batıda Tuna nehrine kadar, 40. ve 50. paraleller arasında yaklaşık 7000 kilometreden geniş bir alana yayılmışlardır59 . M.Ö. VIII. yy’dan sonra İskitlere “Skudai” adıyla rastlanılmıştır60 . Grek kaynaklarında İskit adı ve İskitler hakkındaki bilgilere M.Ö. VIII. yy’dan sonra değinilmiştir. Kaynaklarda İskit adı “Skythai” olarak geçmektedir61 . Assur kaynaklarında İskitlerin adı ilk defa Asarxaddon’un (M.Ö. 669-633) kitabelerinde geçer. Assur dilinde yazılmış kaynaklarda onların adı aşquzay, asquzay; Babil kitabelerinde ise –işquzay- isquzaca, işquza ülkesi biçiminde verilir. Yunan kayaklarında bu ad “skuyhai” gibi verilir62

Pers kaynaklarında da adı geçen İskitlerin “Saka” olarak adlandırıldığı görülmektedir. İskitler hakkında bilgi veren ve onları üç grupta ele alan en önemli kaynak Pers Kralı Darius’a ait olan Behistun kitabesidir63 . Bu üç Saka grubu “Saka humavarkalar”, “Saka tigrahaudalar”, “Saka taradravalar” olarak adlandırılmıştır. Bunların yaşadıkları coğrafyaya göre: 1- Saka humavarkalar Fergana ve Kaşkar’ın etraflarında yerleşmişlerdir. 2- Saka tigrahaudalar Aral bölgesinde Siriderya’nın aşağılarında yerleşmişlerdi. 3-Saka taradravalar Kuzey Karadeniz’deki topraklarda, Ural ve İdil bölgesinde yaşarlardı. Onlar İskitlerdir. Adları ise “denizin öte yanındaki Sakalar” olarak çevrilmiştir64 .


                           Saka Humavarkalar-Saka Tigrahaudalar- Saka Taradravalar                               (http://www.livius.org/a/1/maps/herodotus5_map)

Helenistik (M.Ö. 330-30) ve Roma (M.Ö. 27-M.S. 476) dönemlerinde, “İskit” kelimesi bütün kuzeydoğu barbarlarını içine alan coğrafik bir terim olmuştur65 . Hunlardan bahseden Avrupalılar (elçiler, tarihçiler, siyasetçiler, seyyahlar) onlar için daha anlaşılır bir terim olan İskit terimini kullanmışlardır veya onların İskit olduklarını söylemişlerdir. Mesela, V. yy’da, Bizans elçisi sıfatı ile Atilla’nın yanında bulunmuş olan Priskus, yazılarında “Hun töresi”, “Hun dili” ifadeleri yerine “İskit töresi” ve “İskit dili” kavramlarını kullanmıştır. Atilla’nın sarayında beyaz elbiseli kızların İskitçe şarkılar okuduklarına dair rivayetler verilmektedir. İskitler hakkında Bizans tarihçilerinden VII. yy’ın Bizans tarihçisi Theophylaktos Simokkatta, Avar Türklerini İskit soylarından biri olarak kabul eder66 .

 Akadca İşquzai adında da –quz-, -quzai- o dönemki “Oğuz” adının arkaik söyleyişinin, çivi yazısındaki şekli olmuştur. Bu konuda M. Taner Tarhan’ın ilginç tespitleri olmuştur: “İskit/ Saka” isimleri “Türk” ismi ile eşdeğerdir. İskitler, eskiçağda “politik güç” olarak tarih sahnesinden çekildikleri halde, Orta Çağ’da, mesela Bizans kaynakları, İslamiyeti henüz kabul etmemiş olan Türk toplumlarından, Türk boylarından “İskit” ismiyle söz etmektedirler. İslamiyeti kabul edenler ise kendi isimleriyle anılırlar. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Daha sonra da, mesela XVII ve XVIII. yy’ın ünlü Boğdan voyvodası Dimitri Kantemiroğlu’nun kaleme aldığı “Osmanlı Tarihinde Kırım Tatarları” ile İskitlerin aynılığı hakkındaki yaklaşımları dikkat çekicidir” 67

Eski Çin kaynaklarında “su”, Eski Türklerde “şu” 68 olarak geçen atlı göçebe Türk kavmine M.Ö. 680 yıllarına ait Asur kaynaklarında Aşkuzas adıyla rastlanır. Yunan kaynaklarında İskitler (Scythe) olarak geçen bu atlı göçebeler, Azak denizi çevresindeki soydaşları Kimmerleri M.Ö. 720 yıllarında Kafkas dağlarının güneyine sürmüşlerdir. M.Ö. 680 yıllarında da onların peşinden Kafkas dağlarını aşıp Asurluların sınırlarına dayanmışlardır69 . “Skyth” adına karşılık olarak “Aukhatay” adı da kullanmıştır. Burada Aukhatay sözcüğü Kaşgarlı Mahmut’taki “öge tegit” olarak tespit edilmiştir. Tegit kelimesinin sonundaki –it hecesi çoğul manasındadır ve tegin (prens, hükümdar oğlu) unvanının çoğul biçimidir. Kelimenin kökü teg (prens, oğul) sözcüğüdür. Aynı sözcüğe Türk lehçelerinde tay (oğul) ve tajı (prens) şekillerinde rastlanır. Aukha hecesi ise kimilerine göre hükümdar anlamı da yüklenen Türkçe’deki öge (üge) unvanıdır. Kaşgarlı Mahmut’un sözlüğünde “üge”nin anlamlarından biriside ulusun büyüğü anlamındadır. Yani, ögetay ya da ügetay esasen “hükümdar oğlu, veliaht” demektir70 . Skyth kelimesi hükümdar soyuna dayandırılmıştır.

 1.2.2.1. İskit Coğrafyasında Kafkasyanın Yeri 


Avrupa ile Asya’nın batı kesiminde Tuna ile Volga ırmakları arasındaki bölgede M.Ö. VII. yy’da yaşayan İskitler bir Orta Asya kavmi olarak gösterilmiştir71 . Bilim adamları, yazılı kaynaklarda ve arkeolojik bulgulardan hareket ederek, İskitlerin Avrasya’da Tuna’dan Çin’in batı sınırlarına kadar uzanan geniş bölgeyi üç kısma taksim etmişlerdir: Birinci bölge: Çin’in kuzeybatısından Hazar denizine kadar uzanıyordu ve Saka Tihrahauda ile Saka Haumavargaların yurduydu. İkinci bölge: Hazar denizinden Tuna sahillerine kadar uzanıyordu. Üçüncü bölge: Yunan kaynaklarına göre İskitlerin Kimmerleri kovalarken sızdıkları Ön Asya. İskitler Mısır, Suriye ve Filistin’e kadar gelmelerine rağmen, arkeolojik verilere göre genellikle Doğu Anadolu’da yaşamışlardır72 .


                        Kafkasya’dan İskitlerin Göçleri (http://www.google.com.tr )


Çin kaynaklarında belirtildiğine göre, M.Ö. VIII. yy’ın başlarında Hiung-nular Çinlilerle ve Choularla savaşmışlardır. Buna sebep olarak Chouların, her yerde garnizonlar kurmaları ve Hiung-nuların otlaklarının küçülmesi gösterilmektedir. İmparator Suan (M.Ö. 827-782) onlara karşı askeri bir harekette bulunmuştur.73 Bunun sonucunda Hiung-nular Çin sınırlarının batısına kadar çekilmişler ve batıda bulunan komşularını yerlerinden oynatmışlardır. Diğer kabilelerin de batıda bulunan kabilelere hücum etmeleri çok geçmeden bozkırda müthiş bir göç hareketinin başlamasına zemin  hazırlamıştır. Her kabile, yeni otlaklar elde edebilmek gayesiyle batıdaki komşularına saldırma zorunda kalmıştır74 .


                         İskitlerin Göç Yönleri (http://www.kafkasevi.com)

İskitler belirtildiği üzere doğudan batıya doğru kavimlerin birbirlerini sıkıştırmaları sonucunda, tarih sahnesine çıkmışlardır. Bunların M.Ö. VIII. yy’da Kimmerlerin ülkesine yayıldıkları kabul edilmektedir75 . Antik yazar Herodotos ise göçebe İskitlerin Asya’da yaşadıklarını ve Massagetlerle yaptıkları savaşta yenildiklerinden dolayı batıya doğru ilerleyerek, Kimmerlerin yaşadıkları coğrafyaya yayıldıklarını bildirmektedir76 . İskitlerin anayurdu üzerine ilk tarihi bilgiyi Herodotos vermektedir. Herodotos, “Göçebe İskitler, Asya’dadırlar; Massagetlerle yaptıkları bir savaştan yenik çıktılar. Araxes ırmağını geçtiler, Kimmerlerin yanına göç ettiler”77 demektedir. Herodotos, Araxes’i Aral Gölü’nün doğu tarafına akan Jaxartes olarak ifade ediyor ve sonraki yazarların Hazar denizine batıdan aktığını söyledikleri Araxes’i kastetmiyor. Ptolemy yukarıda adı geçen halkı Saka olarak bildiriyor ve doğuya, Jaxartes’in doğduğu bölgeye yerleştiriyor. Bundan dolayı İskitlerin M.Ö. VIII. yy’da Orta Asya’da bulunduklarını ve daha uzakta Bering boğazına kadar göçebe toplulukların yayıldığı anlaşılmaktadır. Pers kaynaklarında geçen ve üç Saka grubundan biri olan Saka tiay para daray ise denizin ötesine geçen Sakaları, yani İskitleri gösteriyor. Buradan Pers ülkesinin kuzeyinde doğudan batıya doğru bir göç hareketinin olduğunu anlaşılmaktadır. Bu da bir zamanlar İskitlerin bozkırların doğusunda yaşadıklarını, ilk yurtlarının bozkırların doğusunda olduğu fikrini ortaya koyar. Strabon’da Sakalarla beraber İskit olarak adlandırılan Asyalı göçebe topluluklarından bahsediyor78 . İskitlere ait arkeolojik buluntuların özellikle Tuva’da Arzhan kurganı buluntularının İskitlere ait olanları, çeşit bakımından zenginlikleri dikkate alındığında adı geçen kavmin ortaya çıktığı coğrafyaya ışık tutmak ve bu hususta yazılı kaynakları doğrulamak açısından büyük değer taşımaktadır. Çünkü erken İskit kültürüne İskitSibirya kültürü etki etmekte ve bu kültür bozkırlarda M.Ö. VIII. yy’dan itibaren yayılmaya başlamakta ve bozkırın geniş alanlarında tüm özelliğiyle eksiksiz olarak gelişme göstermektedir79

Bölgenin coğrafi adları Karadeniz’den Hazar denizine kadar büyük bir sahada yayılmıştır. Hatta eski yazarların gösterdikleri delillere göre onlara Türk dilinde bazı adlar verilmiştir. Bunlara, Temerinda, Karım Paluk, Graucasus örnek olarak verilebilir. Temerinda birleşik kelimesinin ilk kelimesi olan Temer, Türkçe Tengiz ve Macarca Tenger olarak bilinmektedir. İskitler Graucasus dağına Graucasim demiştir. Türk dilinde “kar”, “kar”ı ve “okar”, “yüksek”i nitelemek için kullanılmaktadır. Formalardaki “augan”, Uygurca “okan”, Çağatayca “ogan”, yani “Büyük Tanrı”ya işaret etmektedir. İskitlerin Karım Paluk adı da balık gölüne işaret etmektedir80 .


                               İskitlerin Yayıldığı Coğrafya (http://www.antigazete.com/iskitler)


İskitler doğudan batıya doğru yöneldiklerinde, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan ve Hazar denizinden Tuna nehrine kadar uzanan geniş coğrafyada Kimmerlerle karşılaşmışlardır. İskitlerin bu istilası karşısında Kimmerler, İskitlerle savaşmaktansa, yurtlarını terk etmeyi uygun bulmuşlardır81 . Kimmerleri yurtlarından çıkaran İskitler, Yakın Doğu’ya kadar onları takip ederek kovalamışlardır82

İskitler, Kimmerlerin ardından Kafkasları doğudan dolaşarak, Hazar denizi kıyısını takiben Derbent-Demirkapı geçitleri üzerinden Azerbaycan’a ve İran’a83, yani Ön Asya dünyasına dalgalar halinde akmaya başlamışlardır84 . İskitler Ön Asya akınlarını Kafkasya üzerinden gerçekleştirmişlerdir. O dönem buranın kuzeyindeki ovalar göçebe birliklerinin güneye doğru hareketleri için bir üs vazifesindedir85 .

 İskit toplulukları Kür nehrinin iki tarafında bir tarafta Gürcistan, diğer tarafta ise Azerbaycan’a yayılmışlardır86 .


        İskitlerin Ön Asya’dan Kafkasya’ya Girişleri, (Firidun Ağasıoğlu, Azer Halkı, Bakı, 2005, s.84)

skitler Kür nehrinin sağ sahilinden başlayarak, Kafkas dağları önlerine kadar batı Azerbaycan’ın geniş sahalarını temsil ediyorlardı. Onlar Aşağı Kafkasya’ya Hazar geçidi olarak bilinen Derbent ile gelmemişlerdir. Farklı yolları da denedikleri gibi Hazar kapısı olarak adlandırdıkları Daryolu geçerek gelmişlerdir. Bu iki geçit yolu Kafkasya’yı güney ile birleştiriyordu. Antik yazarlar Kafkas dağı silsilesindeki geçitlerin ve kalelerin çokluğu hakkında bilgiye sahiptirler. İskitler Azerbaycan’da Kafkas dağ silsilesindeki geçitleri kullanarak yayılmışlardır. Kuzey kavimleri Derbent geçidinden sonra Azerbaycan’a varabilmek için dağlık ve engebeli sedleri aşmak zorundaydılar. Yollardan biri Hazar denizi boyunca doğu Azerbaycan’a gitmektedir. Özellikle “Alban Kalesi” olarak adlandırılan Çuhur-Gabala geçidi ve diğer geçitler  merkezi ve batı Azerbaycan’ı kuzeyle birleştirmektedir87 . M.Ö. VII.-VI. yy’lara tarihlendirilen buluntular Karadeniz ile Hazar denizi arasındaki Kafkasya’nın bütün bölgelerinde bulunmuştur. Buluntular İskit topluluklarının Kafkas dağlarının kuzey ve doğu bölgelerinde de büyük ölçüde yayıldıklarını göstermektedir. Kuzey Kafkasya ile Zakafkasya arasında eski dönemlerde bulunan çok sayıda geçilebilir yollar, İskitlerin Zakafkasya’da geniş sahalara yayıldıklarını gösteriyordu. İskit topluluklarının büyük ölçüde Zakafkasya ile olan ilişkilerini karakterize eden büyük ölçüde bilgiyi Teişebanini (Karmir-blur) kazısı buluntuları vermiştir. Kazılarda onlara ait buluntular ortaya çıkarılmıştır88 . Güney Kafkasya’da hayvan üslubunu temsil eden İskit sanat işlemeciliğine ait maral motifli taşlar tespit edilmiştir89 . Arkeoloji çalışmaları sonucunda İskit tipi ok uçları ve tunç aynalar Mingeçevir’de ortaya çıkarılmıştır. Yüzük-mühürlerin birinin üzerinde başında şiş küllah, Sak giyim tarzını gösteren özelliklerin varlığı İskit ve Sakların Güney Kafkasya’nın merkezi kısmında yerleştiğini göstermektedir90

İskit toplulukları, Kafkaslarda varlıklarını M.Ö. VI. yy içerisinde de sürdürmüşlerdir. Özellikle Persia’nın kuzey tarafında Kafkasların önemli bir kesiminde yaşayarak, Perslerle mücadele etmişlerdir91 . M.Ö. V. yy başında Doğu Anadolu bölgesindeki İskit yerleşim sahasının sınırları batıda Çoruh nehrine kadar genişlemişti92 . Bir Ermeni tarihinde yer alan kayıtlardan ise, adı geçen bölgedeki İskit varlığının M.Ö. 336 yıllarında da devam ettiği anlaşılmaktadır93


İskitçe, Kafkas kelimesi etimolojik olarak dikkat çekmektedir. Kelimenin birinci kısmı kau/kıu, Türkçede “boz, sarı, ak” anlamına gelir ki, kıuçak/kıfçak/kıpçak/kıu-kiji vb. etnik adlarda geçmiştir ve kıu ise “kuğu” demektir. Kafkas kelimesindeki kau/kıu’nun “beyazlık/aklık” anlamında olduğu Kafkas’ın bir diğer İskitçe adı olan Kroukas’la da ispat edilmiştir94 . İskit adı Ön Asya’da ilk kez Urartu kralı Argişti I’in yıllıklarında İşkigulu ülkesi coğrafi terimiyle karşımıza çıkmaktadır. İşkigulu ülkesi terimi büyük olasılıkla İskitlerin görülmeye başladığı Manna topraklarını işaret  etmektedir. Manna toprakları Assur ile Urartu arasında politik bir sorun olmuş ve zaman zaman bu iki devletten birine bağlanmıştır95

Kimmerleri takip ederek Doğu Anadolu’ya, Urartu ülkesine ulaşan İskitlerle Urartu kralı II. Rusa (M.Ö. 685-645) bir antlaşma yapmıştır96 . Bu antlaşma uzun sürmeyerek, VII. yy’ın sonları ve VI. yy’ın başlarında İskitler, Urartu yerleşim merkezlerine baskınlar düzenleyerek bu merkezleri yakıp yıkmışlardır97 . Urartular, M.Ö. VII. yy’ın sonlarında ve VI. yy’ın başlarında gerçekleşen istilalara karşı koyamayarak, yaklaşık olarak M.Ö. 585 yıllarında tarih sahnesinden çekilmişlerdir98 . Kimmerlerin yurtlarını alarak Kafkasları aşarak, Urartu devleti üzerinden Asur devletinin kuzey sınırlarına kadar ulaşan İskitler Asur kaynaklarında anılmaktadırlar. Asarhaddon zamanında Asur devletinin kuzey ve kuzeydoğu sınırları Kimmer ve İskitlerin istilasına uğramıştır99 . Asarhaddon, İskit hükümdarı Bartatua ile anlaşarak Kimmerlerin üzerine yürüyerek onlara karşı zafer kazanmıştır. İskitlerle anlaşma yaparak batıya doğru Kimmerlerin üzerine yürüyen ve onlara karşı zafer kazanan Asarhaddon, bu zaferinden Til Barsibstelinde de bahsetmektedir. Buna göre, Hilakkular İskit ordularını yenen Mannalarla birleşerek, Asur devletine karşı isyan etmişler ve fakat Asur kralı bu isyanı bastırmıştır100 . M.Ö. 626’da Asurlular İskitlerin yardımı ile Medlerin yaptığı Ninive kuşatmasını önlemişlerdir. Bu başarı üzerine İskitler Filistin’e ulaşıncaya kadar Suriye’yi baskı altına almışlardır101 . Pers kralı Darius, M.Ö. 513 yılında Trakya üzerinden Karadeniz İskitlerine karşı harekete geçmiştir. Batıya doğru ilerlemeye çalışan Darius, İskitlerin, kendisinin mezar yazıtında bildirdiği üzere “Deniz’in ötesindeki Sakalar”ın üzerine yürümüştür. Darius, İskitya içlerine doğru yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştır. Darius, yoluna devam ederek Don nehrini geçmiş ve Volga’ya doğru ilerlemiştir. İskitler, doğuya doğru geri çekilmeye devam etmişlerdir. İskitlerle savaşma imkânı bulamayan Darius, geri çekilmeye karar vermiş ve askerlerini Tuna nehrinden geçirmiştir. Sonuçta büyük ihtimalle İskitlerin, Kafkasya yoluyla İran üzerine akın yapmalarına karşı bir tedbir olarak genellikle İskitleri doğudan olduğu gibi  batıdan da kuşatmak fikrinde olan Darius İskitlerin oyalama taktiği karşısında gün geçtikçe daha da güç durumda kalarak, geri çekilmesinin kendisi ve ordusu için daha akılcı olduğunu düşünmüştür. Böylece Darius İskitlere karşı yapmış olduğu seferde herhangi bir başarı sağlayamamıştır102

M.Ö. III. yy’a gelindiğinde İskitya’nın batı sınırları Keltlerin saldırılarına uğrarken, doğu tarafı da Volga nehrinin ötesinden gelen Sarmatlar tarafından tehdit edilmeye başlamıştır. M.Ö. III. yy’ın başlarında Sarmatlar, Don nehrinin doğu kıyılarına yaklaşmışlar ve aynı yüzyılın sonlarına doğru da Don nehrinin batı kıyısına geçmeyi başarmışlardır. Sürekli sıkıştırılan İskitler M.Ö. II. yy’ın başlarına kadar eski imparatorluklarının yalnızca bir bölümünde tutunabilmişlerdir. M.Ö. II. yy’ın başında Keltlerin ve Sarmatların saldırıları sonucunda iyice güçsüzleşen İskitler, aynı yüzyılın sonuna doğru yeniden güçlenmiş ve onların hükümdarı Scylurus M.Ö. 110 yılında Neopolis’i kendilerine başkent yapmıştır. Fakat Sarmatlar, Avrasya steplerini geçmek için İskitleri batıya doğru itmişlerdir. Sarmatlar metal üzengiyi de icat etmeleri onların ordularında ağır süvari birliklerinin kurulmasını kolaylaştırmıştır. İskitler bu kuvvete mağlup olmuşlardır. M.S. II. yy’a kadar varlıklarını koruyabilen İskitler, bu asırda Güney Avrupa’ya doğru ilerleyen Gotlar tarafından tamamen ortadan kaldırılmıştır103 .



              . M.Ö. IV. yy’ın Sonu-III. yy’larda Kafkasya (Kabil Eliyev, a.g.e, s.122)




             
                                      Britanya ' da sármata süvarileri,




                       Roma 'nın hizmetinde sármata yardımcı süvarileri

1.2.3. Sarmatlar


 M.Ö. II. yy’da Kimmer-İskit kültür coğrafyasında Sarmatlar egemen olmuşlardır. Çünkü Kimmer ve İskit kültürü gibi hareketli bozkır kavim kültür tipinin bir temsilcileri Sarmatlardır104 . Yazılı kaynaklarda ilk kez Sauromate adına rastlanılmaktadır. Sauromatae adı Don nehrinin doğu tarafında yaşayan bir topluluk için kullanılmıştır. Sarmatae adı ise daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Sauramatae adına göre Sarmatae adı daha fazla topluluğu içine almaktadır. Bir başka ifadeyle, Sauramatae adını taşıyan topluluklara doğudan yeni gelenlerin katılımlarıyla Sarmatae adını taşıyan topluluklar ortaya çıkmıştır. Sauromat adına ilk kez antik Grek yazarlarında rastlanılmaktadır. Herodotos, Hippokrates de Sauromat adını kullanmışlardır. Sauromat ismi M.Ö. V. yy’da kavim adı olarak kullanılmaktadır. Sauromatae adı Herodotos ve Hippokrates’ten sonraki yazarlarda görülmektedir. Sarmatae adına ilk kez M.Ö. IV. yy’ın sonunda “Syrmatae” şeklinde rastlanmıştır. Aynı isim zamanla Sarmatae’ye dönüşmüştür. Zamanla “Sarmatae” adı oldukça geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Miladi yıllara gelindiğinde, “Sarmatae” adıyla anılan toplulukların sayısı artmıştır. Bunlar Yazığlar, Krali Sarmatlar, Ugorlar, Roksolanlar, Siraklar ve Alanlardır. Adı geçen topluluklarla Sarmatae adı etnik bir özellik taşımamış ve bu isim çok sayıda topluluk için kullanılmaya başlamıştır105 .

Sarmatların ortaya çıktığı coğrafya hakkında ilk bilgileri Herodotos’tan öğreniyoruz. Amazonlarla bir araya gelen İskit delikanlılarının Tanais (Don)’i geçtikten sonra, bu nehrin doğusunda yaya olarak gidildiğinde üç günlük uzaklıkta bulunan bir ülkeye kadar ilerlediklerini, buraya Palus Maiotis’ten (Azak denizi) kuzeye doğru üç günlük yürüyüşle varılabildiği ve o coğrafyayı yurt tuttuklarını bildirmektedir106 . Buradan, M.Ö V. yy’ın ortalarında Sarmatia’nın Don nehrinin doğu tarafındaki bozkırlar olduğu anlaşılmıştır. Arkeolojik kazılar ve bunun sonucunda ele geçirilen buluntulardan Sarmatların başlangıçta daha doğuda bulundukları,107 Yayık nehri ve Hazar denizinin doğusundaki bozkırlarda yaşadıkları108 ve belirli bir zaman sürecinde Hazar denizinin kuzeyinden batıya doğru göç ettikleri genel olarak kabul edilmiştir. Sarmat toplulukları çok geniş bozkırlara yayılmışlardır. Buluntulara göre, doğuda Aral gölüne kadar yayıldıkları bilinmektedir. Buranın batısında kalan coğrafya, İtil çevresi ve bozkırları, Kuzey Kafkaslardan Kafkas dağlarına kadar uzanan coğrafya başlangıçta Sarmatia olarak anılmaya başlamıştır.

               
                              Sarmat Coğrafyası (http://www.kafkasevi.com)


Sarmatların zamanla daha geniş coğrafyaya yayılmalarının doğal bir sonucu olarak Sarmatia adı coğrafi kavram olarak değişikliğe uğramıştır. Özellikle, Sarmatların M.Ö. II. yy’ın başlarından sonra bir güç olarak ortaya çıkmalarıyla birlikte Sarmatia başlangıca göre çok daha geniş coğrafyaya verilen ad olmuştur. Sarmatia’nın kuzey sınırını Okyanus, batı sınırını Vistül nehri, doğu sınırını ise İtil nehrinin oluşturduğu belirtilmiştir. Herodotos’un İskit ülkesi hakkında verdiği bilgiler, Sarmatia’nın tanınması açısından önem taşımaktadır. Herodotos’un Skythia olarak bahsettiği coğrafya bozkırlarda hâkimiyetin Sarmatların eline geçmesiyle Sarmatia olmuştur109

 Sarmatlar M.Ö. IV. yy’dan başlayarak doğuda Güney Uraldan kuzeyde Kuzey Kafkasya’ya batıda Don çayına kadar geniş bir coğrafyada yayılmışlardır. Sarmat kabilelerinin yayıldığı coğrafyada kabir abideleri geniş bir şekilde yayılmıştır110 . M.S. III. yy dönemlerinde Kuzey Kafkasya’nın dağ eteği ve düz alanlarında Sarmatlara has olan kurgan mezarlar yer alırdı. Arkeologlar Etoko, Kişpek, Çeqem –I ve diğer kurganlardan dik açılı katokombalar ortaya çıkarılmışlardır. Siraklara mahsus olan bu katakombalarda defnedilen şahsın yanına Sarmat kerimakası, demir kılıçlar ve ok uçları, sırlanmış ayna koymuşlardır111

Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda İskitler Tuna nehrinin aşağı kısmından Don nehrine kadar yayılmışlardır. Başlangıçta Don nehrinin doğu tarafından İskitlerin içerisinde ortaya çıkan Sauromatlar, yani daha sonraki Sarmatlar bulunmaktaydı. M.Ö. IV. yy’ın ortasından hemen sonra Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda Sarmatların baskısı artmıştır. Bu Sarmat hareketi İskitlerin gücünün azalmasına neden olmuştur. Böylece Sarmatların giderek artan baskıları altındaki İskitler daha da batı ve güneye sürülmüşlerdir. Bu gelişmeler karşısında Tuna, Donetz ve Dinyeper bölgelerini terk etmişlerdir. Böylece iki parçaya bölünen İskitlerin bir bölümü Tuna bölgesinde, “Küçük Skythia” olarak bilinen Dobruca’ya yerleşmiştir. Bir kısmı ise, Kırım’a yerleşme zorunluluğu duymuştur. Dobruca, Romalılar tarafından fethedilinceye kadar İskitlerin elinde kalmıştır. Diğer kol ise, Kırım’da Sarmatlara karşı oldukça kuvvetli bir direniş göstermiştir. Onlar batıdan Keltlerin, doğudan ise İtil nehrinin ötesinden gelen Sarmatların tehditleriyle karşı karşıya kalmışlardır112 .

Sarmatlar M.Ö. III. yy’ın başlarında Don nehrinin doğu kıyılarına yanaşmışlar, bu yüzyılın sonlarına doğru ise, Don nehrinin batısına geçebilmişlerdir. Keltler ve Sarmatlar tarafından sıkıştırılan İskitler, M.Ö. III. yy’ın başlarına kadar, eski imparatorluklarının sadece orta kısmını ellerinde tutabilmişlerdir. Bu dönemde onlar Kırım yarımadasında toplanmışlardır. M.Ö. II. yy’ın sonlarına doğru İskitlerin gücü biraz daha artarak, hareket yolları üzerindeki bölge Dinyeper’e kadar genişlemiştir. Bu durum daha sonra değişmeye başlamıştır. Onlar üzerinde Sarmatların baskısı sürmüştür ve yeni bir güç olarak ortaya çıkmaları İskitlerin zayıflamalarında etkili olmuştur. İskitlerin varlığı M.S. II. yy’a kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda sürmüştür. Ancak, Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara doğru yönelen Gotlar onların siyasal varlığına tamamen son vermişlerdir. Krali Sarmatların liderliği altında yeni ve güçlü bir Sarmat ittifakının oluşturulması sonucunda İskitler Sarmat imparatorluğunun tebaası haline gelmişlerdir. Bu imparatorluğun politik egemenliği Grek şehirlerini de ele geçirmeye kadar varmıştır. M.Ö. II. yy’ın son on yılında Grek şehirleri üzerindeki baskısıyla Sarmat imparatorluğu etkisini Kırım yarımadasından Dinyeper bölgesine kadar hissettirmiştir. Sarmatların Grek koloni şehirlerini M.Ö. II. yy’dan sonra da kontrollerinde tutmaları muhtemeldir113

Sarmatlar M.S. II. yy’ın sonlarına gelindiğinde büyük ölçüde güç kaybetmişlerdir. Onların bu şekilde güç kaybetmelerinde iç ve dış etkenler büyük ölçüde rol oynamıştır. Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Grek koloni şehirlerini elde tutmak için verilen mücadelenin yanında Dakların Sarmatia’ya saldırıları, Yazığların öncü bir kol olarak Romalılarla mücadeleleri merkezi Sarmat birliğinin dağılmasına neden olmuştur. Sarmat İmparatorluğunun mücadeleler sonucunda yıprandığı dönemde, yani M.S. II. yy’ın sonlarında Gotlar Karpatlar’dan Karadeniz’in kuzeyindeki bozkır coğrafyasına ilerlemeye başlamışlardır. Burada yaşayan Roksolanlar ve Bastarnia, Carpi vs. ülkeler Got egemenliğine girdi. Karadeniz’in kuzeyindeki bölgede Sarmatların ağırlıklı merkezi Gotların eline geçince Sarmat dönemi bitmiştir114 .


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder