8 Kasım 2019 Cuma

GEN BİLİMİ AÇISINDAN TÜRK KADINLARI


GEN BİLİMİ AÇISINDAN TÜRK KADINLARI

Bilindiği gibi Aryan Tarih Tezi, geçtiğimiz 20. yüzyılda, Almanlar tarafından Alman yayılmacılığına zemin oluşturması için başlatılmış, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler tarafından da Sovyet Blokunun tahkimatı ve Sovyet yayılmacılığı kapsamında sürdürülmüştür. Günümüzde de, Farsların tarihteki ve günümüzdeki tüm bölge halklarının Fars kökenli olduklarını iddia etmeye başlamalarına, PKK’nın da giderek Irkçı bir oluşuma dönüşmesine yol açmıştır. Ülkemizde de, söz konusu Aryan Tarih Tezinde ve sonraki dönemlerde düzenlenen Uluslararası Tarih Sempozyumlarında bile yer almamasına karşın, Türkler Moğol kökenlidir propagandası gündeme getirilmiştir.
Yapılan gen bilim araştırmaları ise, Türklerin (P) Y-Haplogrubu ile nesilleri (Q) ve (R1a ve R1b) Y-Haplogruplarının orijinal taşıyıcısı olduklarını göstermiştir. [Klyosov A. Journal of Russian Academy of DNA Genealogy, 2010]
Ancak bu sefer de; anne/kadın genlerinin (MtDNA Haplogruplarının) daha önemli olduğu ileri sürülmeye ve Türklerin sonradan edindikleri MtDNA’lardan dolayı Kafkas/Avrupa fenotipine sahip oldukları propagandalarına başlanmıştır.
Ülkemizde Türklerin ve Türk kadınları konusunda yürütülen bu tür propagandalar nedeniyle bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu konudaki açıklamalara, tersinden bir örnekle başlamak konuyu daha anlaşılır hale getirmektedir.
Anadolu, Yunanistan ve Balkanların en eski halkı sayılan halk, Kuzey Afrika kökenli (E1b1b1) ata-geni taşıyan halktır. (E1b1b1) ata-geni taşıyıcısı Kuzey Afrika kökenli halkların kadınları ise önemli oranda (L) MtDNA Haplogrup anne/kadın genleri taşıyıcısıdır.
Örneğin, Tunus erkeklerinin %50’si (E1b1b1) kadınlarının %48’i (L), Etiyopya erkeklerinin %50’si (E1b1b1) kadınlarının %52’si (L) Haplogrupları taşıyıcısıdır. Hatta (E1b1b1) genini İspanya (%5) ve Portekiz erkekleri (%15) gibi düşük oranlarda taşımasına rağmen bu ülke kadınlarının bölgelere göre %3-22 arasındaki bölümü de MtDNA (L) anne/kadın genleri taşıyıcısıdırlar.
Günümüz Yunanistan’ında ise, Kuzey Afrikalılarla aynı (E1b1b1) Y-Haplogrubu taşıyan erkek nüfus %20-47 gibi çok yüksek bir oranda olmasına rağmen, MtDNA (L) Haplogurubuna ise, sadece Girit adası kadınlarında %1 oranında rastlanırken, Yunanistan ile Limni ve Rodos
15                                                      Kaynak: Greek mtDNA by Dienekes Pontikos, 2007
Bu veriler, Yunanlıların, büyük ölçüde başta (H) MtDNA olmak üzere büyük bölümü Sibirya kökenli olan kadınlar ve bölgelere göre %22-33 oranında Altay (R1) ve %13-23 İskandinav-Avrupa (I) Y-Haplogrupları taşıyan erkeklerin karışması neticesinde günümüzdeki fenotiplerinin oluştuğunu göstermektedir.
Antik Yunan Devletlerinde ve Roma İmparatorluğu coğrafyasında bu gen yapısının oluşmasının da; Türklerin binlerce yıldır Balkanlara, Kafkaslara, Anadolu’ya ve Mezopotamya’ya yerleşmeleri ile başlayan ve tarih boyunca kesintisiz süren yerleşimleri yanında, çok önemli orandaki bir bölümünün de; Afrika’dan Amerika kıtasına sadece birkaç yüzyıl süren köle ticaretinin Amerika kıtasının günümüz nüfus yapısını oluşturması benzeri, Antik Yunanların MÖ 700 yılından itibaren Kırım sahillerindeki kurdukları, Roma ve Bizans İmparatorlukları (+ Ceneviz)  kolonileri vasıtasıyla yaklaşık 2.200 yıl sürdürdükleri, Büyük Kuzey Düzlükleri (Great Northern Lowland) halklarını oluşturan Sibirya, Ural, Altay, Kafkas ve İskandinav kökenli halklardan sağladıkları kölelere dayandığını göstermektedir.

A. Türklerde Doğu Avrasya Anne/Kadın Genleri

Prof. Anatole A. Klyosov; Baykal Gölü civarında 24.000 yıl öncesine tarihlenen ve Kafkas/Avrupa fenotipi denilen “Batı Avrasya” fenotipine sahip Altay halkı kavmine ait bir yerleşim yeri bulunduğunu, fenotipin süreç içinde yapılan ve üçten fazla nesilde tekrarlanan evliliklerle de ilgili olduğunu, Türklerde Doğu Avrasya fenotipi taşıyanların – Batı Avrasya fenotipi taşıyanlarla bir evlilikleriyle bile fenotiplerinin değiştiğini, bunun da bu insanların eskiden beri Batı Avrasya genleri taşıdığını gösterdiğini belirtmektedir.
Çeşitli iklim koşullarının hüküm sürdüğü Avrasya’nın bir ucundan diğer ucuna yerleşen Türklerin fenotiplerinin de, beslenme ve güneş radyasyonuna maruz kalma farklılıklarının etkisi ile çeşitli halklarla karışma oranlarına göre biçimlendiği görülmektedir.
Nitekim Altay-Sibirya bölgesindeki Türklerin günümüzdeki nüfusları üzerinde yapılan anne geni (MtDNA) araştırmalarında, hem Doğu Avrasya genleri taşıyan kadınlara, hem de Doğu Avrasyalı görünümüne sahip olmalarına rağmen, önemli oranda Batı Avrasya genleri taşıyan kadınların bulunduğu görülmüştür.
Örneğin, Günümüzde Sibirya’da yaşayan Türk dil ailesine giren diller konuşan halklardan, Altay Y-genlerini (R1 %79 – P ve Q %4) ve Ural Y-genini (N %16) oranlarında taşıyan Sibirya-Şor Türklerinde; “Doğu Avrasya MtDNA oranı %64 iken, Batı Avrasya MtDNA oranının %36 olduğu görülmüş, bunun da çoğunluğunun Avrupalı kadınlarda en yüksek oranda görülen (H) MtDNA olduğu” [Fedorova 2003] tespit edilmiştir.
Şor Türklerinin %83 oranında Batı Avrasya adı verilen Y-genleri taşıyan erkeklerinin de, %36 oranında Batı Avrasya adı verilen MTDNA’ları taşıyan kadınlarının da Doğu Avrasya fenotipi taşımaları, fenotipin yapılan evliliklerle de ilgili olduğu görüşünü desteklemektedir.
Benzer durumun, Altay ve Ural Y-Haplogruplarını yüksek oranlarda taşıdıkları tespit edilen Kuzey ve Güney Altaylılar; Altay Y-genini yüksek oranda taşıyan Kırgızlar ile hem Altay hem de Güney Batı Asya halklarının Y-genlerini yüksek oranlarda taşıyan Uygurlar ve Özbekler için de söz konusu olduğu, hatta Uygurlar ve Özbeklerin, Anadolu Türkleri ile benzer şekilde Avrupa – İskandinav, Güney Batı Asya ve Kuzey Afrika Y-Haplogrupları gibi çeşitli genleri de taşıdıkları görülmektedir.
İşte bu nedenle, çok yüksek oranlarda Avrupa genleri de denilen Altay-Sibirya (P, Q, R1,) Y-Haplogrupları taşıdıkları halde, Sibirya ve Orta Asya Türklerinin farklı oranlarda Doğu Avrasya fenotipi taşıdığını gören araştırmacılar, Türk dili konuşan halklar arasındaki fenotip çeşitliliğinin sebebi olarak, Kabile dışından evlilik yapılması kuralını (exogamy) göstermektedir.
Yapılan gen araştırmaları sonucunda da, Türk dili konuşan halklarda, Doğu Avrasya MtDNA kaynaklarının; Hindikuş dağlarından doğup Arap Denizine dökülen İndus Nehri boyunca devam eden (günümüz Pakistan sınırları içinde) antik Indus Vadisinde oluştuğu belirtilen (M/M1) MtDNA ile Ural ve Altay halkları dışındaki diğer iki Sibirya halkını oluşturan; Doğu Sibirya (Chukcha, Koryak, İtelmen, Evenk) halkları ve Kuzey Kutup bölgesi Sibirya (Lapon) halkı olduğu anlaşılmıştır.

1. Indus Valley Anne/Kadın Genleri (M/M1 MtDNA Haplogrup)

Türklerde Doğu Avrasya anne-genlerinin kaynaklarından birisi, F-M89* (FxGHIJK) Y-Haplogrubunun da oluştuğu bölge olan antik İndus Vadisinde (günümüz Pakistan sınırları içinde) oluştuğu belirtilen (M) MtDNA’dır.
Dünyada en yüksek oranda Tibet (%74), Hindistan’da (%55-76) rastlanan (M) geninin (M1/M1a) mutasyonları aşağıdaki tablodan görüldüğü gibi Afrika (%61,7), Avrupa (%14,5), Asya’da (%16) oranlarında olup, söz konusu (M+M1) MtDNA Haplogrubunun Türkiye’de %4,4 oranında, Türk dil ailesine giren diller konuşan halkların birçoğunda da Türkiye’ye benzer oranlarda (%3-5) olduğu anlaşılmıştır.
16Kaynak: Clyde Winters (Governers State University, Illinois, USA “Current Research Journal Biological Sciences, ISNN, © 2010, Maxwell Scientific Organization

2. Doğu Sibirya Anne/Kadın Genleri (M8/CZ MtDNA Haplogrup)

Türklerde Doğu Avrasya anne-genlerinin ikinci kaynağı da; günümüzde Güney Sibirya ve Orta Asya Türklerinde daha yüksek oranlarda rastlanan Doğu Sibirya (CZ) anne-genleridir.
Yine (M) anne-geninin bir grubunun, günümüz Pakistan sınırları içinde yer alan “Indus Valley” adındaki bölgeden, Doğu Sibirya’ya ulaştığını ve Doğu Sibirya iklim şartlarında, kısaca (M8) veya (CZ) olarak adlandırılan (C, D, E, G, Q ve Z) anne-genlerinin oluştuğu belirtilmektedir.
Doğu Sibirya halklarında (Chukcha, Koryak, İtelmen, Evenk) %90-95 oranında bulunan (CZ) anne-gen grubunun, yapılan gen araştırmalarına göre, diğer Doğu Avrasya anne-genleri ile birlikte, Bronz çağında, Altay Türklerinin anne-grubu içindeki oranının %10 olduğu ve MÖ 500 yıllarından sonra Türklerin anne-gen grubu içindeki oranının asırlar içinde artmaya başladığı ve günümüzde Doğu Sibirya anne-genlerinin Güney Sibirya ve Orta Asya Türklerinde (%15-30) oranlarına ulaştığı, Kuzey ve Doğu Avrupa ülkeleri ile bölgemizdeki tüm ülkelerde de rastlanan bu anne-gen grubunun, örneğin Çuvaşlar, Kazan Tatarları, Adıge’ler ve Kürtlerde %5-6 oranlarında bulunduğu görülmektedir.

3. Kuzey Kutup Bölgesi (Lapon) Anne/Kadın Genleri (A MtDNA Haplogrup)

Türk dili konuşan halklarda Doğu Avrasya genlerinin üçüncü kaynağının da; Ren geyiği yetiştiriciliği yapan Lapon halkı kadınlarının, en yüksek %96 oranıyla Danimarka-Grönland Laponları ve %77 oranıyla Sibirya Laponlarının kadınlarında bulunan (A) MtDNA olduğu belirtilmektedir.
(A) MtDNA günümüzde, Hakas, Kazak, Kırgız, Özbek, Soyot, Şor, Tuva, Uygur gibi bazı Türk dili konuşan halklarda %2-9 arasındaki oranlarda rastlanmaktadır.
Amerika, Kuzey ve Doğu Avrupa ülkeleri ile bölgemizdeki tüm ülkelerde de rastlanan (A) anne/kadın gen grubunun, Türkiye’de (%1,3) Ermenilerde (%2,6) Gürcülerde (%2,2) Osetlerde ise (%11,8) oranlarında bulunduğu görülmektedir.
MtDNA haplogroups in Anatolian-Trans-Caucasus populations (%)
Kristiina Tambets 2000
PopulationEastern Eurasian Haplogroups
AÄBFMMl
Armenians02.60.5000
Georgians02.2002.20.7
Ossetes011.8002.10
Turks0.50.800.34.10.3
 Özetle; yapılmış araştırmalar, binlerce yıllık süreçte Doğu Avrasya anne/kadın genleri dâhil Ural-Altay/Sibirya MtDNA ve Y-Haplogrup taşıyıcılarının tüm Avrasya halkları ile çeşitli oranlarda harmanlanması sonucunda Avrasya fenotipinin oluştuğunu göstermektedir.

B. Türklerde Bronz ve Demir Çağlarında Anne/Kadın -Genleri

1. Kazakistan (Kazak/Kırgız Stepleri)

Kazakistan’ın çeşitli bölgelerinde bulunan antik çağ insan iskeletlerinde 2004 yılında, C. Lalueza-Fox ve ekip arkadaşları tarafından yapılan araştırma sonucunda [Proc Biol Sci. 2004, May 7] yayınlanan makalede;
Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, Kazakistan’ın çeşitli bölgelerinde bulunan ve MÖ 14.yy – MÖ 5.yy arasındaki (3.500-2.500 yıl önce) döneme tarihlenen insan iskeletlerindeki anne genlerinin tamamının Batı Avrasya anne-geni olduğu, MÖ 5.yy-3.yy’da sadece Orta Kazakistan bölgesindeki (8) iskeletten (5) inde Doğu Avrasya anne-genine rastlandığı, MS 3-5 yy’lar arasındaki döneme tarihlenen bir iskeletin ise, Batı Avrasya anne-geni taşıdığının tespit edildiği belirtilmektedir.
C. Lalueza-Fox ve arkadaşları, antik çağ iskeletleri üzerindeki araştırmalarında saptadıkları Batı Avrasya anne-genlerinin, günümüzdeki Kazakistan kadınlarının anne-genlerinin bir araştırmaya göre %50, diğer bir araştırmaya göre de %63,4’ünü oluşturduğuna da dikkat çekmektedirler.
Bu veriler, Kazakistan Ulusal gen araştırma projesi sonuçlarına göre %22 oranında (R1) ve %6 (P) Altay-Sibirya ata-genleri taşıyıcılarının bulunduğu Kazakistan’daki kadınların yarısından fazlasının Batı Avrasya anne-gen grubuna ait anne-genleri taşımalarına rağmen, daha çok Doğu Avrasya fenotipine sahip olmalarının çapraz evliliklerden kaynaklandığını işaret etmektedir.
West and East Eurasian samples typed for each time period in different geographical areas from Kazakhstan
AreaM.Ö.
14.yy -10.yy
M.Ö.
8.yy-5.yy
M.Ö.
5.yy-3.yy
M.S.
3.yy-5.yy
West EurasianWest EurasianWest EurasianEast EurasianWest EurasianEast Eurasian
East2/25/5
South2/2 l*/2l*/21/10/1
Middle1/1 3/85/8  
West3/3 3/30/3  
Total8/85/57/136/131/10/1

2. Altay – Yenisey Bölgesi

Kazakistan (Kazak/Kırgız stepleri) antik çağ iskeletleri üzerinde yapılan yukarıdaki araştırma gibi, Altay-Yenisey bölgesi antik çağ iskeletleri üzerinde de araştırmalar yapılmıştır. Fransa Strasbourg Üniversitesi “Genetics, Evolutionary Biology, Molecular Biology” bölümünden araştırmacı Christine Keyser ve arkadaşları tarafından 2009 yılı Human Genetics [Hum Genet (2009) 126:395–410] isimli yayında yer alan  “Ancient DNA provides new insights into the history of south Siberian Kurgan people” isimli bu araştırma sonucunda yazılan makalede de özet olarak; 
  • Kızıl Yar (Krasnoyarsk Krai) ile Yenisey nehri arasındaki bölgedeki antik çağ iskeletleri üzerinde yaptıkları analizlerin, Sibiryalıların Bronz çağında; %10 oranındaki bölümünün Doğu Avrasya, %90 oranındaki bölümünün ise Batı Avrasya MtDNA Haplogrupları (anne/kadın genleri) taşıdığını gösterdiğini,
  • Batı Avrasya MtDNA Haplogruplarının %77’sinin de HV, H,T,U,I ve K (U8) gibi Avrupa’da yüksek oranda görülen Haplogruplar oluştururken, diğer Batı Avrasya MtDNA Haplogruplarının N1a, X gibi Haplogruplar olduğunu,
  • MÖ 1400 – MÖ 800 yılları arasında %10 oranında rastlanan Doğu Avrasya MtDNA Haplogrupları oranının, MÖ 800 – MS 400 yılları Demir Çağı iskeletlerinde yükselmeye başladığının görüldüğünü;
  • Makalelerinin son paragrafında da, ilk defa kendi bulgularının Bronz ve Demir Çağlarında Güney Sibiryalıların Avrupalıların fiziki görünüme sahip olduklarını gösterdiğini, bunun bir diğer sonucunun da, Avrasya boyunca görülen Kurgan Culture (Mezar Kültürü) ile Uygur Tarım Havzası Tokar Kültürünün Güney Sibirya’dan olan göç hareketi sonucunda meydana geldiği ihtimalinin düşünülmesini de gerektirecek nitelikte olduğunu belirtilmektedir.

3. 2500 Yıl önce Türk Kadınları

17Kaynak: [http://siberiantimes.com]
“Siberian Times” isimli yayının 14 Ağustos 2012 tarihli sayısında yer alan, 2500 yıllık mumyalanmış ve vücudunda döğmeler bulunan ve Altay Dağları Ukok Vadisinde bulunması nedeniyle Ruslar tarafından “Ukok Prensesi” ve “Altay Prensesi” olarak adlandırılan kadının iskeletinden yüz oluşturma teknikleriyle oluşturulan yukarıdaki fotoğrafı ile Siberian Times adlı yayının 1 Aralık 2015 tarihli sayısında yer alan, yine 2.500 yıllık olduğu belirlenen, mezarındaki savaş aletleri bulunması nedeniyle de “Kadın Savaşçı-Amazon” olduğu tahmini yapıldığı belirtilen kadının iskeletinden yüz oluşturma teknikleriyle oluşturulan yüzünün aşağıdaki fotoğrafı, 2.500 yıl önceki Türk kadınları hakkında bir fikir verebilecek niteliktedir. Aşağıdaki karede yer alan kadın başlığında da, keçinin baş tacı edilmiş olması, Türklerde hayvancılığın önemini göstermektedir.
18
Kaynak: [http://siberiantimes.com/science/]
Picture: Marcel Nyffenegger, Natalia Polosmak and Elena Shumakova for Science First Hand

4. Oğuz Kağan Destanında Türk Kadınları

Türk kadınları ile ilgili Oğuz Kağan Destanındaki tanımlama da şu şekildedir: “Oğuz Kağanın birinci eşi ışık kızı, ikinci eşi yer kızıdır. Destanda, Işık kızı “Bir ışık düştü gökten, öyle bir ışıktı ki, parlak aydan güneşten, çok güzel bir kızdı bu, sanki Kutup yıldızı” biçiminde tanımlanırken; Yerin kızı da “Ağacın kovuğunda oturuyordu bir kız, gözü gökten daha gök, sanki Tanrı kızıydı. Irmak dalgası gibi, saçları dalgalıydı” biçiminde anlatılmıştır.”
[Bahaeddin ÖGEL, Milli Eğitim Bakanlığı – Eğitim Dizisi, “Türk Mitolojisi – I”]
Destanda Oğuz Kağan’ın kendisi ise “Gök mavisiydi sanki benzi bu oğlancığın! Ağzı kıpkızıl ateş, rengi bu oğlancığın! Al, al idi gözleri, saçları da kapkara” olarak anlatılmaktadır.
Türklerin bir kısmının kapkara saçlı Oğuz Kağan’a, bir kısmının da Işık kızı ve Yer kızına benzediği görülmektedir.

C. Türklerde Batı Avrasya anne-genleri

Yukarıda açıklanan, Bronz ve Demir çağlarında Altaylar ve Kırgız steplerindeki MtDNA-anne/kadın genleri ile ilgili araştırmalarda alınan benzer sonuçların Y-Haplogruplar açısından da alınması üzerine; sonuçları New York Times ve BBC World’de de yayımlanan, Baykal gölü-Angara nehri yakınında antik bir yerleşim bölgesinde bulunmuş olan 24.000 yıllık çocuk iskeletinde DNA analizleri yapılmıştır.
Danimarka Kopenhag Üniversitesinden “Eske Willerslev” ve ekip arkadaşlarının 2013 yılında yaptıkları analizler sonucunda, bu çocuğun MtDNA’sının (U) olduğu anlaşılmıştır. Yine Sibirya Yenisey nehri bölgesinde bulunmuş olan 17.000 yıllık bir yetişkin insan iskeletinin MtDNA’sının da (R) olduğu tespit edilmiştir.
Böylece Altay-Sibirya kadınlarının, 24.000 ve 17.000 yıl önce, günümüz Avrupa kadınlarının da büyük anneleri olan (R) ve (U) MtDNA Haplogruplarını taşıdıkları anlaşılmıştır..
                                                                                                                                            
   Avrupa MtDNA Haplogroups

19
                                                                                                                                  
Christine Keyser ve arkadaşlarının Sibirya-Yenisey bölgesindeki Bronz Çağı iskeletlerinde yaptıkları araştırmalar sonucunda da, 24.000 ve 17.000 yıllık antik (R) ve (U) MtDNA’ların nesilleri olduğu anlaşılan günümüz Avrupalı kadınların taşıdıkları HV, H,T,U,I, K(U8), N1a ve X gibi MtDNA’ları Sibirya-Yenisey bölgesinde yaşayan kadınların Bronz Çağında da %90 oranında taşımaya devam ettikleri görülmüştür.
Aynı şekilde, günümüzdeki Türk dili konuşan halkların da önemli bir bölümünün 24.000 ve 17.000 yıllık (R) ve (U) antik MtDNA taşıyan kadınların neslinden geldikleri anlaşılmaktadır.
Avrupa kadınlarının çok büyük bölümü (H) ve (U) anne-genleri (MtDNA Haplogrupları) taşımaktadır. Avrupa’da en yüksek orandaki (ortalama %40) (H) MtDNA Türkiye’de %30,8 oranındadır. (H) MtDNA Kazan Tatarları ve Çuvaşlarda %30, Başkurtlar, Adıge’ler, Karaçay-Balkarlar, Kuzey Osetler, Azerbaycan ve Çeçenlerde %25, Ashkenaz Yahudilerinde %22, Uygurlar ve Kırgızlarda %20, Osetler, Gürcüler, Kürtler ve Irak’ta %17-18, Kazakistan ve Mısır’da %15 oranındadır.
 [http://www.eupedia.com/europe/european_mtdna_haplogroups_frequency.shtml] ve [Quintana – Murci et al 2004].
(H) MtDNA’nın annesi (HV) ise, tüm ülkelerde yok denecek oranlarda olup, (HV) MtDNA Türkiye’de %4,8  (HV)’nin büyük annesi (R) MtDNA Türkiye’de %2 oranında olup; (HV) MtDNA Darginler, Avarlar, Ashkenaz Yahudileri, Kürtler ve Dürzüler ile Ermenistan, Irak ve Ürdün’de %5-9 arasında, Kırım’dan Özbekistan ve Kırgızistan’a sürgün edilen Kırım Tatarı kadınlarında ise %20 gibi çok yüksek oranda bulunmaktadır.
[Comas D. et al. 2004]
Avrupa’da en eski tarihli (H) MtDNA, şimdiye kadar, Almanya ve İtalya’daki 3.500 yıllık iskeletlerde tespit edilebilmiştir. Araştırmalar, “Avrupa gen yapısının 4.000-4.500 yıl önce aniden değişerek günümüzdeki temellerinin oluştuğunu göstermektedir”
[BBC 23 April 2013 “Making of Europe unlocked by DNA”].
(H) anne-geninin Altay-Sibirya kökenli olduğunu günümüz İngiltere ve İskoçlara ilişkin veriler de desteklemektedir. Dünyada en yüksek (H) geni taşıyan halklar İngiltere (%45), İskoçya (%45) ve Wales (%60) halkları olup,  yine İskoçya’nın %84 ve İngiltere’nin %78 oranıyla çok yüksek (R1) Y-Haplogrup taşıyıcılarının ülkesi olması, (H) MtDNA taşıyıcısı kadınların (R1) Y-Haplogrup taşıyıcısı erkeklerle birlikte göç ettiği tespitini desteklemektedir.
Bronz Çağına ait Sibirya iskeletleri üzerindeki araştırmalarda tespit edilen (T) MtDNA’da günümüzde; Türkiye, Azerbaycan, Kazan Tatarları, Çuvaşlar, Gürcüler, Karaçaylar, Adıgeler, Çeçenler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler ile Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Rusya, Ukrayna, Litvanya, Almanya, Yunanistan, Çekoslovakya, Mısır, İtalya ve Sardunya’da %10-15 arasında rastlanmakta, Avrupa’daki diğer ülkeler ve Kazaklar ile Barbaros Hayrettin Paşa ve leventlerinin ikamet ettiği Cezayir, Fas, Tunus ve Libya’da %5-10 civarında bulunmaktadır.
(T) anne-geni; Özbekistan ve Kırgızistan’a sürgün edilen Kırım Tatarı kadınlarında ise %30 oranıyla [Comas D. et al. 2004] en yüksek rastlanan MtDNA olup, bu geni dünyada en yüksek %40 oranında taşıyan halkın dünyanın en kırmızı saçlı insanları olan Udmurt’lar olduğu görülmektedir. Hazar Türklerinin de tarihi kaynaklarda kırmızı saçlı olduğuna ilişkin kayıtlar bulunmakta, yine İskitler ve Sarmatlar’a ait MÖ 1.000 yıllarına ait antik mezarlarda ve “Yamna Kültürü” (MÖ 3.600- 2.300 yılları) dönemine ait orta Volga bölgesindeki mezarlarda yapılan (MtDNA) testlerinde de %30 oranında bu gene rastlanmıştır. Bir başka deyişle, bu verilere göre (T) anne-genlerini taşıyan kadınlar da Ural/Altay-Sibirya kökenlidir.
Angara nehri civarındaki 24.000 yıllık çocuk iskeletinde tespit edilen ve Sibirya>Kafkas-Karadeniz stepleri üzerinden Kafkaslar ve Avrupa’ya, Sibirya>Orta Asya>İndus Vadisi üzerinden Hindistan ve Ortadoğu’ya ulaşan (U) ve alt-grup (U1>U8/K) MtDNA Haplogrupları ise, günümüzde Altaylılar ve Uygurlarda %18, Türkiye’de %22, Avrupa’da %20-30, Kürtlerde %27, Özbekistan ve Kırgızistan’a sürgün edilen Kırım Tatarı kadınlarında %30, Gürcülerde %32, Adıge’lerde %34, Ashkenaz Yahudilerinde %40 oranlarında olup, Çuvaşlarda %40, Samilerde %48, Komi ve Mordvin’lerde %50-55 oranındadır.
(U) ve nesilleri MtDNA Haplogrupları taşıyan kadınların diğer ülkelere göre önceleri Türk dili konuştuğu belirlenen Komi ve Mordvinler ile Sibirya-Ural-Ugric dili konuşan Samiler ve Altay-Türk dili konuşan Çuvaşlarda çok yüksek oranlarda olması, bu MtDNA Haplogruplarının Ural-Altay kökenli olduğunu günümüz verileri de desteklemiş olmaktadır. Aynı şekilde Avrupa kadınlarının MtDNA Haplogrupları arasında olan Pre-HV (HV0+V) geni de, günümüzde en yüksek oranda Ural halklarından Fin-Ugric dili konuşan Samilerde %41 oranında bulunmaktadır.
Christine Keyser ve arkadaşlarının Altay-Baykal bölgesi Bronz Çağı iskeletlerinde rastladıkları (N1a) ve (X) MtDNA Haplogruplarının, günümüzde yeryüzündeki dağılımı incelendiğinde de ilginç sonuçlarla karşılaşılmaktadır.
Örneğin, Türkiye ve Avrupa genelinde %0,2 oranında rastlanan (N1a) MtDNA Haplogrubunu, günümüz Sibirya kadınları %1,2 oranında taşırken, Kangar boylarının yerleştiği Hırvatistan adalarındaki kadınların %9.24, Kırım’dan Özbekistan ve Kırgızistan’a sürgün edilen Kırım Tatarı kadınlarının %10, Komilerin %9,5, Başkurtların %3,6, Suudi Arabistan kadınlarının %2-4, Yemen kadınlarının %3-6 oranlarında taşıdıkları görülmektedir. Etiyopya’da ise %2,2 oranında rastlanan (N1a) MtDNA Haplogrubu taşıyıcılarının ise tamamının Etiyopya Yahudi toplumu kadınları olduğu belirtilmektedir. Hindistan’da ise, sadece Hintlilerin İndo-Aryan dili konuşanlarında (Havik ve Brahmin) %8,3 oranında bulunmuştur. 
Aynı şekilde, Christine Keyser ve arkadaşlarının Altay-Baykal bölgesi Bronz Çağı iskeletlerinde rastladıkları (X) MtDNA Haplogrubu da,  Avrupa genelinde %2, Türkiye, Azerbaycan, Yunanistan, Karaçay-Balkar, Nogay (Ases), Komi, Avar ve Adıge kadınlarında %4-5, Ermeni, Kuzey Oset, Dargin ve Çeçen kadınlarında %2-3 oranlarında bulunurken, Gürcülerde %10 [Kristiina Tambets, 2000] ve dünyada en yüksek oranda ise, Dürzü’lerde X1 (%16) X2 (%11) oranında rastlanmış ve MtDNA Haplogrubunun Lübnan bölgesinde oluştuğu farz edilirken; Amerikan Yerlilerinin genelinde %3, Kuzey Amerika yerli kabilelerinden Algonqunian (%25) Sioux (%15) Nuu-Chah-Nulth (%11-13) Navajo (%7) ve Yakama kabilesinde (%5) oranında rastlanmıştır. Altay bölgesi kadınlarında bulunan (X) MtDNA Haplogrubunun da, Avrasyalı ve Yerli Amerikalı kadınlarda bulunan (X) MtDNA Haplogruplarını birbirine bağlayan nitelikte olduğu belirlenmiştir.
[Brown M.D. et al. (1998) “mtDNA haplogroup X: an ancient link between Europe/ Western Asia and North America?”, Am. J. Hum. Genet. 63 pp.1852-1861].

Yerli Amerikalılarda (Y) ve MtDNA Haplogrupları:
Y-Haplogruplarının tamamına yakınını, başta (Q) olmak üzere eskiden Avrupa Haplogrupları denilen (P, Q, R) Y-Haplogruplarının oluşturduğu yerli Amerikalılarda Örneğin; (Q) ve (R) genlerinin atası olan (P) Haplogrup; Kuzey Amerika yerlilerinde bölgelere göre %17-44, Orta Amerika yerlilerinde %0-26 ve Güney Amerika yerlilerinde %0-70 oranlarında, (P) atadan doğan (Q) Haplogrup da; Kuzey Amerika yerlilerinde %40-75, Orta Amerika yerlilerinde %70-100 ve Güney Amerika yerlilerinde %27-100 oranlarında tespit edilmiştir.
Yerli Amerikalılarla ilgili yapılan gen araştırmalarında, Yerli Amerikalıların, Doğu Avrasya anne-genleri yanında, yukarıdaki paragrafta belirtilen (X) MtDNA Haplogrubu gibi Batı Avrasya MtDNA Haplogruplarını da taşıdıkları anlaşılmıştır.
Yine, yapılan kazılarda bulunan Amerika’da (12.500 yıllık) ve Sibirya’da (24.000 ve 17.000 yıllık) antik çağ iskeletlerleri ile ilgili veriler, yerli Amerikalıların taşıdıkları genler konusundaki önyargılara dayanan şablonlar değişmeye başlamıştır.
[BBC 13 February 2014 “Ancient American’s genome mapped” ve BBC 20 November 2013  “Ancient DNA from Siberian boy links Europe and America” ].
“ABCD şablonu”nda ele aldıkları Yerli Amerikalı MtDNA Haplogruplarının “CR>T” gibi farklı formlarda olduğu, Yerli Amerikalılarda bulunan Batı Avrasya MtDNA Haplogruplarının da Avrupa’dan göçlere bağlanması genel tutumuna karşın, farklı mutasyonlarda görülmesinin de, yeni bakış açılarına yol açtığı görülmektedir.
En erken 19 bin yıl önce, en geç 11 bin yıl önce Amerika kıtasına geçtikleri tahmin edilen Yerli Amerikalıların Bering Boğazından Amerika kıtasına geçişlerinde, Doğu Sibiryalı ve özellikle Lapon kadınlarla evlendikleri veya Kutup bölgesi iklim şartlarına daha uyumlu olmaları nedeniyle, Amerika kıtasına ulaşabilen kadınlar içinde, bunların oranlarının arttığı anlaşılmaktadır. Yapılan gen araştırmalarında da, Lapon (A) MtDNA Haplogrubuna Apaçi %63, Nahau/Meksika %61 ve Navajo’larda %51 gibi yüksek oranlarda rastlanmaktadır.

Sonuç itibariyle; Sibirya’daki 24.000 ve 17.000 yıllık iskeletler ile 2.500 yıllık Bronz Çağı iskeletlerinde rastlanan MtDNA Haplogrupları birlikte değerlendirildiğinde, ilk defa Christine Keyser ve arkadaşlarının 2009 yılında belirttiği “göç hareketinin Sibirya’dan Avrasya’ya olduğu ihtimalinin de düşünülmesi gerektiği” görüşünü ihtimal olma durumundan çıkarmaktadır.
Altay-Baykal-Yenisey bölgesinde Bronz çağı iskeletlerinde bulunan sadece Batı Avrasya anne-genleri esas alındığında bile, bunların günümüz Türkiye kadınlarının %72’sinin anne-genlerini oluşturduğu; Bronz çağı ile 24.000 ve 17.000 yıl önceki iskeletlerde bulunan tüm anne-genleri ve nesilleri esas alındığında ise, tüm Türkiye’deki kadınların %90 civarındaki bir bölümünün Ural-Altay kökenli olduğu net olarak görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder