27 Ekim 2019 Pazar

Kuzey Amerika’daki İlk Yerleşim 24.000 Yıl Öncesine Tarihlendi



Mağara 2’de bulunan at çenesi yüzeyindeki kesik izleri. Hayvanın dili muhtemelen taş aletle kesilmiş. 

F: Montreal Üniversitesi.

Kuzey Amerika’daki İlk Yerleşim

 24.000 Yıl Öncesine Tarihlendi

Bering Boğazı’nı  kullanan insanların Kuzey Amerika’ya ayak bastığı ilk zaman tam 24.000 yıl öncesine dayandı.

Kuzey Amerika’daki en eski yerleşimin tarihi, ilk arkeolojik alanların tarihlendirmesine göre şimdiye kadar günümüzden 14.000 yıl öncesine tarihleniyordu. Yeni yapılan araştırmada ise bunun tarihi son buzul çağına, yani günümüzden 24.000 yıl öncesine uzandı.

Bluefish Mağaraları

Araştırmacılar, Alaska sınırının yakınındaki Yukon’un kuzeyindeki Bluefish Nehri kıyısında yer alan Bluefish Mağaraları buluntularını kullanarak bu keşfi yaptı. Bu mağaralardaki kazılar, 1977 ila 1987 yılları arasında arkeolog Jacques Cinq-Mars tarafından yürütülmüştü. Hayvan kemiklerinin radyokarbon tarihlemesine dayanan araştırmacı, bölgedeki insan yerleşiminin günümüzden önce 30.000 yılına kadar geriye gittiğini savunan cüretkar hipotezini ortaya attı.
Fakat bu tarihlere benzer sonuçlar veren başka arkeolojik alanların yokluğu, bilim dünyasında Cinq-Mars’ın hipotezinin yetersiz kalmasına neden oldu. Ayrıca, Bluefish Mağaraları’nda at, mamut, bizon ve geyik kemiklerinde, insan faaliyetine dair bir kanıt bulunmamaktaydı.

Tarihlemeyi kesinleştirmek

Tarihlemeyi kesin olarak saptamak için Bourgeon, bölgede bulunan ve Gatineau’daki Kanada Tarihi Müzesi’nde korunan yaklaşık 36.000 kemik parçasını inceledi. İki yıl süren bu zorlu işi tamamladı. UdeM’in Ekomorfoloji ve Paleoantropoloji Laboratuvarı’ndaki bazı parçaların kapsamlı analizi, 15 kemikteki inkar edilemez insan faaliyet izlerini ortaya koydu. Yaklaşık 20 kemik parçası da insan aktivitesinin muhtemel izlerini taşıyordu.
Burke, “Kemik yüzeylerinde düz ve V-şekilli çizgiler dizisi, hayvanların derisini yüzmekte kullanılan taş aletlerle yapılmış. Bunlar, insanlar tarafından yapılan kesme işleminin tartışmasız izleridir.” diyor.
Bourgeon, söz konusu kemikleri tekrar radyokarbon tarihlemesine gönderdi. Kemiklerden en eskisi olan ve muhtemelen dilini kesmek için kullanılmış bir taş alet izleri taşıyan ata ait çene kemiğinin radyokarbon tarihlemesi 19.650 yılını verdi. Bu ise kalibre edilmiş olarak günümüzden önce 23.000 ila 24.000 yıllarına denk geliyor.
Burke; “Bulgumuz, önceki analizleri onaylıyor ve bunun Kanada’daki insan yerleşiminin en eski örneği olduğunu gösteriyor. Doğu Beringia, son buzul çağında insanlar tarafından iskan edilmişti.” diyor.

Beringia genetik izolasyonu

Beringia, Kuzeybatı Bölgelerindeki Mackenzie Nehri’nden Rusya’daki Lena Nehrine uzanan geniş bir bölgedir. Burke’e göre, popülasyon genetiğindeki çalışmalar, birkaç bin kişiden oluşan bir grubun Beringia’da 15.000 ila 24.000 yıl önce dünyanın geri kalanından izole bir şekilde yaşadığını gösteriyor.
Burke, “Bulgumuz, ‘Beringian genetik izolasyonu’ hipotezini doğruluyor. Genetik izolasyon coğrafi izolasyona karşılık geliyor. Son Buzul Maksimum boyunca, Beringia, Kuzey Amerika’nın geri kalanından buzullarla ve batıda insanlar için uygun olmayan steplerle izole oldu. Potansiyel olarak sığınılacak bir yerdi.”
Bu yüzden Beringia’daki Bluefish Mağaraları, Son Buzul Çağı’nın sonunda, Güney Amerika sahilleri de dahil olmak üzere tüm kıtayı kolonize eden insanların atalarına ev sahipliği yapmıştı.
Çalışma, Montreal Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden profesör Ariane Burke’nin yönlendirmesi, onun doktora öğrencisi Lauriane Bourgeon ve Oxford Üniversitesi Radyokarbon Birimi Müdür Yardımcısı Dr. Thomas Higham’in katkılarıyla gerçekleştirildi.



Montreal Üniversitesi. 14 Ocak 2017.
Makale: Bourgeon, L., Burke, A., & Higham, T. (2017). Earliest Human Presence in North America Dated to the Last Glacial Maximum: New Radiocarbon Dates from Bluefish Caves, Canada. PloS one, 12(1), e0169486.

İlk Amerikalılar Kıtaya Alaska Üzerinden Değil Denizden Gelmiş Olabilir


   Gerçek hayatta bu şekilde yaşanamaz. F: Henning Dalhoff / Science Photo Library.

İlk Amerikalılar Kıtaya Alaska Üzerinden Değil Denizden Gelmiş Olabilir

Bir tarih öncesi DNA çalışması, insanların ilk defa Amerika’ya nasıl ulaştığına dair kabul görmüş fikirleri sarsıyor.
Çalışma, buzul çağı insanlarının iki buzul arasındaki kara geçidi üzerinden Amerika’ya geçmiş olamayacağını, çünkü bu geçidin biyolojik olarak yaşama elverişli olmadığını iddia ediyor.
Genel kanı iki buzulun geri çekilmeye başlamasıyla insanların günümüz Kanada’sı üzerinden güneye ilerleyerek Amerika’ya yerleştiği yönünde.
Fakat önemli bir sıkışma noktasından çıkarılan DNA’ların analizi, bu durumun mümkün olmadığını zira hayatta kalmak için gerekli kaynakların bu buzsuz geçitte bulunamayacağını gösteriyor.
Araştırmacılar insanların büyük ihtimalle deniz yoluyla geldiklerini iddia ediyorlar.
Uluslararası araştırmacılardan oluşan ekip, geçitte önemli bir noktadan çıkarılan antik DNA’yı buzulların geri çekilmeye başlamasıyla ekosistemin nasıl değiştiğini araştırmak için kullandı.
Buzla kaplı arazinin yaşanabilir bir geçide dönüşümü ile farklı bitki ve hayvan varlığının ortaya çıkışının ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini kapsamlı bir şekilde ortaya koyan bir tablo oluşturdular.
Böyle bir tarih öncesi canlandırma projesi daha önce denenmedi. 

Aşılmaz geçit

Araştırmacılar insanların bu geçitten 12.600 yıl öncesinden itibaren geçmiş olabileceğini fakat daha öncesinde, avcı-toplayıcı yaşam tarzı için gerekli olan av hayvanlarıyla, yakıt ve aletler için odun gibi önemli kaynaklardan yoksun olduğu için geçmenin mümkün olmayacağı sonucuna vardılar.
Eğer bu doğruysa 12.600 yıl öncesinden çok daha önce buz örtüsünün güneyinde bulunan ilk Amerikalılar güneye yolculuğu başka bir şekilde yapmış olmalı.
Çalışmanın yazarları muhtemelen Pasifik kıyısı boyunca ilerleyerek geldiklerini öne sürüyor. Bu insanların kim oldukları ise yaygın bir tartışma konusu.
Arkeologlar Amerika’ya ilk yerleşenler arasında Clovis insanlarının bulunduğu konusunda hemfikir. Bu tarih öncesi Amerikan yerli halkı adını karakteristik taş el aletlerinin bulunduğu New Mexico, Clovis’ten alıyor ve arkeolojik kayıtlarda ilk defa 13.000 yıldan daha önce yer alıyor.
Yeni çalışma buzsuz geçidin o dönemde tamamen geçmeye elverişsiz olacağını öne sürüyor.
“Sonuç olarak, geçit 13.000 yıl öncesinde fiziksel olarak açık olsa da, geçebilmek birkaç yüzyıl sonra mümkün olmuştur,” diyor çalışmayı yürüten, Cambridge Üniversitesi St. John’s College üyesi ve bir evrimsel genetikçi olan Eske Willerslev.

Donmuş göl

“Bu durum günümüz ABD’si ile Orta ve Güney Amerika’sına gelen insanların başka bir yol izlemiş olmaları gerektiği anlamına gelir. Bu insanlar Clovis insanları ya da başka bir topluluk da olsa uzun zamandır iddia edildiği gibi bu geçidi kullanarak gelmiş olamazlar.” diyor.
Ekip kışın donmuş bir gölün üzerinde kanıt topladı ve “saçma yöntemleri” adı verilen bir yöntem uyguladı.
“Ayrı türlerden belirli DNA parçaları aramak yerine bakteriden hayvana orada bulunan her şeyi diziledik. Bu şekilde neler elde edebileceğiniz oldukça şaşırtıcı. Balık, kartal, memeliler ve bitkilerden kalıntılar bulduk,” diyor Willerslev.
Önemli olarak, bu çalışma 12.600 yıl öncesine kadar geçitte bitki ya da hayvanların olmadığını gösteriyor.



New Scientist. 10 Ağustos 2016.
Makale: Pedersen, M. W., Ruter, A., Schweger, C., Friebe, H., Staff, R. A., Kjeldsen, K. K., … & Potter, B. A. (2016). Postglacial viability and colonization in North America’s ice-free corridor. Nature, 537(7618), 45-49.

İlk Amerikalıların Kıtaya Kayıklarla Geldiği Teorisi Güçleniyor




 İlk Amerikalıların Kıtaya Kayıklarla Geldiği Teorisi Güçleniyor
Meksika, Cedros adasında, ekibinin tuvalet ihtiyacını gidermek için bir yer ararken toprak yolda aracını durduran Matthew Des Lauriers’in içine, özel bir şeye rastladığına dair ilk kuşku tohumu düşmüştü. O zamanlar California Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi olan Des Lauriers, herkesin arabaya dönmesini beklerken son 1500 yılda adada yaşamış olan insanların bıraktığı taş aletleri ve kabuk parçalarını inceledi.
Araştırmasına devam ederken ayağının altında büyük Pismo istiridye kabuklarının, Baja California’nın 100 kilometre uzağındaki dağlık adada daha önce görülmemiş çift kabukluların ezildiğini duydu. Yerleri kirleten taş aletler de oraya ait değildi. Des Lauriers’in adada daha önce bulduğu nizami ok uçlarının ve jilet keskinliğindeki obsidiyenin aksine, bu tırtıklı tabakalar sahilin iri taşlarının arasından atılmıştı.

Matthew Des Lauriers bir sahil taşının, Cedros Adası’nda yaklaşık 13.000 yıl önce yaşamış insanlar tarafından kullanılmış bir tür taş alet olduğunu kanıtlıyor. Bu insanlar tatlı su kaynaklarının yakınlarında yaşaıyor ama denize dayanarak balıklar, deniz memelileri ve deniz kuşlarıyla besleniyorlardı. F: Lizzie Wade

”Ne anlama geldiğine dair en ufak bir fikrim yoktu,” diyor şimdi California State University’de akademisyenlik yapan Des Lauriers. Merakına yenilip test kazısı için alana döndü ve radyokarbon tarihleme için biraz kabuk ve kömür topladı. Radyokarbon tarihlemenin sonuçları için arayan danışmanı, ”Kendine oturacak bir yer bul,” dedi. Des Lauriers’in gönderdiği örnekler, yaklaşık 12.000 ila 11.000 yıl öncesine, yani Amerikalar’a ilk defa insanların gelmesinin üstünden yalnızca birkaç bin yıl sonrasına dayanıyordu.
2004 yılında yapılan bu keşifte herhangi bir anomali görülmedi; o tarihten beri de Des Lauriers 14 arkeolojik alan daha keşfedip ikisinde kazı yaptı ve Cedros Adası’ndaki yerleşim yerini yaklaşık 13.000 yıl öncesine dayandırdı. Oregon State Üniversitesi’nden, 2009 yılında projeye katılan arkeolog Loren Davis de bölgedeki eski kıyı bölgelerinin yoğunluğunun ”Kuzey Amerika’da eşi benzeri görülmediğini” söylüyor.
Cedros Adası’ndaki arkeolojik alanlar, Amerikalar’daki yaygın inanışa ters düşen yerleşim fikrini destekleyen küçük listeyi büyütüyor. Arkeologlar eskiden, ilk gelen insanların kıtaya Kanada’yı kaplayan buz çağı buzullarındaki bir boşluğun arasından geldiklerine inanırken günümüzde birçok araştırmacı ilk sakinlerin denizden geldiklerini düşünüyor. Bu görüşe göre, deniz kaşifleri yaklaşık 16.000 yıl önce Beringia’dan – günümüzde kısmen Bering Boğazı’nın suları altına batan antik karadan – kayıkla yola çıkıp Pasifik kıyısından hızla aşağı inip en az 14.500 yıl önce Şili’ye ulaştılar.
Cedros Adası’ndaki gibi bulgular da Amerikalar’daki herkes kadar erken tarihlerde kıyı boyunca yaşadıklarını göstererek bu resmi destekliyor. Ama bu arkeolojik alanlar kıyı hipotezini henüz desteklemiyor. Kimi arkeologlar, ilk Amerikalıların kıtanın iç kısımlarından gelmiş olabileceğini ve deniz hayatına geldikten sonra başlamış olabileceklerini düşünüyor. ”İç kısımlardaki buzsuz bir koridordan geldilerse sağa dönmüş ve Kaliforniya’nın sahillerini görüp, ‘Canı cehenneme,’ demiş olabilirler,” diyor Southern Methodist Üniversitesi’nden David Meltzer.
Görüş ayrılıklarını ortadan kaldırabilecek kanıtlar çoğunlukla ulaşılamaz konumda. Yaklaşık 16.500 yıl önce buzullar erimeye başlayınca küresel deniz seviyeleri yaklaşık 120 metre yükseldi ve birçok kıyıyı ve üzerlerindeki yerleşimleri suya boğdu. Nevada Üniversitesi’nde arkeolog olan ve ilk Amerikalıların kıtanın içinden geldiklerini düşünen Gary Haynes,”Kıyıların dağıtıcılarını onlarca yıldır arıyoruz ama elimizde hala somut bir kanıt ya da ipucu yok.” diyor.
Kanıtların araştırılması tam gaz devam ediyor. Kendilerini bu araştırmaya adamış bir arkeolog grubu, 14.000 ile 16.000 yıl öncesine dayanan, buzsuz koridorun geçiş izni sağlamasından öncesinin deniz siteleri için arama yapıyor. Amerikalar’ın geçidine, buzul çağ sonrası selden korunan Alaska ve Kanada kıyı uzantılarına bakıyorlar. Hatta suyun altına bile bakıyorlar. Cedros Adası’nda da, Des Lauriers ilk kıyı insanlarının nasıl yaşadıklarının, hangi aletleri yaptıklarının, onları Pasifik’in etrafında gelişen deniz kültürlerine bağlayan ve denize daha sonra dönen kara insanları olmadıklarını işaret eden detayların resmini doldurmaya yardım ediyor. Meltzer, ”Bütün gözler kıyıda.” diyor.
Güneşli bir Haziran gününde, Des Lauriers küçük bir olukta çömelip okyanustan gelen sert rüzgara karşı siper alıyor. Eğilip insanların 12.000 yıl önce burada nasıl yaşadıklarına dair ipucu olabileceğini düşündüğü şeyi inceliyor: güneşin altında parlayan, hilal şeklindeki hassas kabuğu. Birkaç santimetre uzağında, kesin kıvrımı olan bir kabuk iki parçaya ayrılmış halde uzanıyor. Des Lauriers antik bir balık kancasının kalıntılarına baktığını biliyor. Adada dört tane daha bulmuştu bunlardan. İçlerinden yaklaşık 11.500 yaşında olan bir tanesi, bu yaz American Antiquity‘de yayımlandığı üzere Amerikalar’da keşfedilen en eski olta iğnesi.
Des Lauriers bu seyahatinde herhangi bir eser, kalıntı toplamayı düşünmüyordu ama kabuktan kancanın doğaya bırakılmayacak kadar değerli olduğunu biliyor. Ekibi bu narin eseri paketlemek için ellerine ne geçerse kullanmaya çalışıyor. Birisi tuvalet kağıdı rulosu getirince Des Lauriers malasıyla parçaları alıyor ve yavaşça dolgulu malzemelerin üstüne yerleştiriyor. Her bir parça güzelce paketlenip plastik bir çantaya koyuluyor.
Yirmi yıl önce, birçok arkeolog ilk Amerikalıların balıkçı olmadıklarına, tam tersine Kanada’daki buz koridoru boyunca mamut ve bizonların peşine düşen büyük hayvan avcıları olduklarına inanıyordu. Aşağıdaki 48 eyaletteki, yaklaşık 13.500 yıllık arkeolojik alanlarda bulunan özgün Clovis mızrak uçlarının da onların imzaları olduğu düşünülüyordu. Ama Clovis ilkinin imajı parça parça çöküşe uğradı.
En büyük darbe 1997 yılında, Şili’nin Monte Verde’sinde (Yeşil Dağ’ında) bulunan kara içinde bir sitenin en az 14.500 yaşında, Clovis aletlerinin ortaya çıkışından 1000 yıl daha yaşlı olduğu doğrulanınca geldi. O zamandan beri de, birkaç tane daha Clovis öncesi site ortaya çıktı ve bütün araştırmacılar hemfikir olmasa da Monte Verde’nin yaşıyla ilgili en yeni görüşler dağın en az 18.500 yaşında olduğunu söylüyor. Temas öncesi (yerli halkla karşılaşılmadan önceki dönemi belirtmek için kullanılan bir terim) Güney Amerika iskeletlerinden alınan genetik deliler de en eski Amerikalar’ın Beringia’nın dışına yaklaşık 16.000 yıl önce yayıldığını öne sürüyor.
Grafik: G. Grullón/Science
Clovis halkının ilk gelenler olmamasının yanında, birçok araştırmacı ilk Amerikalıların kıtaya kara yoluyla geldiğinden de şüpheli. Koridordaki en eski kum tepeciklerindeki mineralleri tarihlendiren en son araştırmaya göre, 16.000 yıl öncesinden sonrasına kadar buzulların Kanada’nın batısı boyunca ilerleyen kara yolunu kaplamış olmaları muhtemeldi. Başka bir çalışma da, Alaska’daki bizonla kıta Birleşik Devletleri bizonunun yaklaşık 13.000 yıl öncesine kadar haşır neşir olmadıklarını ortaya koyarak pasajın en az 2000 yılda tamamen açıldığını ve megafaunayı ve insan avcılarını karşılayan otlağa dönüştüğünü işaret etti.
Bu da ilk Amerikalıların kullandıkları en olası, belki de tek yolu kıyı rotası yapıyor.
Kanada’daki Simon Fraser University’den arkeoloji alanında fahri profesör olan ve 1979’da Amerikalar’a yapılan kıyı göçü fikrini ortaya ilk atan kişilerden biri olan Knut Fladmark şöyle diyor: ”Çekici görünmüş olmalıydı. Buranın kara-deniz ara yüzü dünyadaki en zengin yaşam alanlarından biri.” İlk Amerikalılar kıtanın bol kaynaklarından nasıl faydalanacaklarını çok iyi biliyorlarmış. Vanderbilt University’de arkeolog olan Tom Dillehay Monte Verde’de, kıyıdan 90 kilometre uzaklaşınca yaklaşık 14.000 yıl öncesine tarihlendirilmiş yenilebilen ve ilaç olarak kullanılabilen dokuz deniz yosunu türü buldu.
Cedros Adası’ndaki arkeolojik eserler insanların geçimlerini denizden sağlamanın çeşitli yollarını bulduklarını öne sürüyor. 13.000 yıl önce ada anakaraya bağlıydı ve otostopçuların başparmakları gibi Baja yarımadasından sallanıyordu; ilk siteler, o zamanlar karanın kilometrelerce içlerinde olması gereken tatlı su kaynaklarının etrafında toplanıyordu. Ama Des Lauriers’in çalışması Cedros Adası sakinlerinin kabukluları, deniz aslanlarını, fok balıklarını, deniz kuşlarını ve yalnızca kayıkla gidilebilecek derin çukurlarda dahil okyanustan gelen her tür balığı yediklerini ortaya çıkarıyor.
Olta iğnesi yapmalarının yanısıra, ada sakinleri bir de sahil taşlarını kaba spatula ve çekiçlere, taş alet uzmanı olan Des Lauriers’in deyimiyle ”tek kullanımlık jiletlere” dönüştürdüler. Söz konusu aletlerin bitki liflerini kazımak ve kesmeye oldukça elverişli olması da adalıların sabırotunu (agav), olta ipi ve balık ağlarına dönüştürdüklerini ortaya atıyor. Araştırmacılar Pasifik kıyısı boyunca görülen diğer arkeolojik alanlarda da benzer alet takımları buldular; organik ağlar, ipler ve botlar uzun süre önce çürümüş olsa da bu şekilde balıkçılık teknolojisinin yaygın olduğunun ipuçları bulundu.
Bölgede bulunan belirli alet türleri daha uzak bağlantıların olabileceğini de ortaya atıyor. Des Lauriers bölgede sık sık Japonya’dan Peru’ya kadar uzanan bir alanda bulunan ve adada da belki de deniz memelilerini ve bölgeye özgü pigme geyiği avlamak için kullanılmış olan bir çeşit mızrak ucu buluyor. Hatta kabuklu olta iğneleri, yaklaşık 23.000 yıl önce deniz salyangozlarının kabuklarından yapılan dünyanın bilinen en eski olta iğnesine benziyor.
Antik Pasifik kıyısı boyunca yaygın, çok yönlü ve karmaşık bir denizcilik yaşamı olduğu, Meltzer’in deyimiyle ”Hansel ve Gretel tarzında arkeolojik eser izi bırakmak” kanıtı ne kadar çekici olsa da kıyı göçü teorisini kanıtlamaya yetmiyor. Cedros Adası’ndaki en eski siteler, anakaradaki büyük hayvanları devirmek için kullanılan ilk Clovis mızrak uçlarından daha genç çünkü.
Ama daha eski kıyı siteleri de kendilerini göstermeye başlıyor. Dillehay bu sene Huaca Prieta’da, Lima’nın yaklaşık 600 kilometre kuzeyinde neredeyse 15.000 yaşında bir arkeolojik alan keşfi yapıldığını duyurdu. Bölgenin en eski sakinleri Pasifik kıyı şeridinden 30 kilometre ötede bir ırmak ağzında yaşarlarken yine de çoğunlukla köpek balığı, deniz kuşu, balık, deniz aslanıyla besleniyorlardı ve bıraktıkları eserlerde diğer kıyı sitelerinin eserlerine benziyordu. ”Huaca Prieta’daki aletlerin Cedros Adası’ndaki aletlerle gösterdiği bu benzerlik şaşkınlığa uğrattı beni,” diyor Davis.
Yine de, kıyı göçü teorisini temellendirmek, güneybatı Alaska ya da İngiliz Kolumbiyası’nda 15.000 yıl öncesinden başlayan ve zamanla kıyı boyunca yayılan bir dizi arkeolojik alan gerektirecek. Arkeologların bu alanları bulmaları için tehlikeleri göze almaları gerekecek.
Araştırma gemisi Pacific Storm‘daki laboratuvara giden Loren Davis dengede durmaya çalışıyor. 25 metre uzunluğundaki gemi, Mayıs sonlarına doğru Oregon kıyısının 35 kilometre ötesinde dalgalı denizle boğuşurken arkeolog 2 gün boyunca kamarasında mide bulantısı yaşadı. Davis mide bulantısıyla boğuşurken ekibi ses dalgalarıyla okyanus zeminini inceledi.
Antik denizci kaşiflerin güneye doğru seyahatlerinde izlemiş olabilecekleri, günümüzde sularla kaplı olan araziyi arıyorlar. Oregon’daki 14.200 yaşındaki insan fosil dışkısının bulunduğu Paisley Mağaraları gibi kara içindeki eski sitelerin gösterdiği gibi, bazı kıyı gezginleri er geç karaya döndüler. Ama kıyı göçünün en eski bölümlerinin neredeyse tamamı suyun altında geçti.
16.000 yıl sonra, böylesi bir göçü sahilden sahile yapılıyormuş gibi hayal etmek kolay geliyor. Ama insanlar ıssız Amerikalar’da belirli bir istikamete doğru ilerlemediler. Durdular, yerleştiler, bildiklerinin ötesine cesaret edip gittiler ve geri döndüler. Böylece arkeologların atması gereken ilk adım da bu erken denizcilerin tam olarak nereye yerleştiklerini öğrenmek oluyor.
Bu karar büyük ihtimalle tek bir kaynak yüzünden alınıyordu: tatlı su. ”Su her şeyin can damarıdır,” diyor Davis. O yüzden, derin okyanusla kaplanmasına ve tortularla dolmasına rağmen kanalların hala algılanabilir olmalarını umarak şimdi sularla kaplı olan kıyı şeridindeki muhtemel antik nehir yollarını haritalandırıyor.
Ekibin üyeleri Mayıs yolculuğu sırasında Davis’e göstermek için erken sonuçları çıkardığında, günümüz deniz zeminini temsil eden siyah bir çizgi ekranda yatay bir biçimde eğri çizgiler oluştu. Sonra çizgi iki çizgiye bölündü, görüntüde tebessüme benzer bir boşluk oluştu: Modern deniz zemininin altında, Davis’in modelinin tahmin ettiği noktada antik bir nehir kanalı uzanıyordu. ”Midem bu kadar bulanmasaydı ve gemide biraz alkol olsaydı şampanyalık bir an yakalamıştık,” diyor Davis. ”Artık insanların gözde bölgelerinin nereler olduğunu gözümüzde canlandırmaya başlayabiliriz.”
Bu yaz, Davis’in Cal State’de arkeolog olan meslektaşı Amy Gusick başka bir muhtemel gözde bölgeden – California Channel Adaları kıyısındaki sulara batmış nehirden – ilk numuneyi almak için Davis’in haritalarından birini kullandı. Adalardaki kara bölgelerinden 13.000 yaşında insan kemikleri ve kıyı bölgelerinin özelliklerini taşıyan taş aletler bulundu. Ama o zamandan beri yükselmekte olan deniz, adanın antik bölgesinin %65’ini sular altında bıraktı. Gusick ve meslektaşları, karadaki sitelerden bile yaşlı su altı sitelerinin günümüzün kıyısının uzağında olduğundan eminler.
Haziran ayında Gusick, Davis’in haritasında antik nehir yatağı olarak gördüğü bölgede delik açmak için 5 metrelik bir numune tüpü kullandı. Gusick’in topladığı çamur bitki kalıntıları, polen, hayvan kemikleri ya da insanların eserlerini içinde barındırabilen antik toprağın derin sulardan çıkarılıp çıkarılamayacağını ortaya koyacak. Gusick en sonunda sular altındaki araziyi iyice anlayıp su altı radarı haritasındaki anomalileri bulup, tarihlendirme için gerek duyulan eserleri ve organik maddeyi ortaya çıkarabilecek tortu çekirdeği için hedef haline getirmeyi umuyor. 15.000 yıllık ya da daha da eski bir tarih, buzsuz koridorun tamamen açılmasından önce hünerli denizcilerin anakaraya hiçbir şekilde bağlı olmayan ve yalnızca deniz yoluyla ulaşılabilen Channel Adalarını keşfetmiş olduklarını gösteriyor.
“İnsanların Amerikalar’a nasıl ve ne zaman yerleştikleri sorusunu açıklamak için çıktığımız yolda bizi ilerleten en büyük bilimsel çaba oldu bu.” diyor San Diego State University’de arkeolog Todd Braje. Channel Adaları’nda onlarca yıldır kazılar yapan ve projede yer alan antropolog Jon Erlandson da su altında kalmış arazilerin Amerikan arkeolojisi için ulaşılan son sınır olduğunu söylüyor.
Ne olursa olsun, araştırmacılar kıyı rotasına nihai bir çerçeve çizmek için Amerikalar’ın girişindeki, güneybatı Alaska ya da İngiliz Kolumbiyası’nın kıyılarında, Clovis öncesi kıyı sitelerini bulmak zorundalar. Neyse ki, bölgede çalışan arkeologlar belki de suyun altına girmek zorunda kalmayacaklar.
Antik kıyı sakinlerinin peşine düşen araştırmacılar, İngiliz Kolumbiyası’ndaki Calvert Adası’nda 13.200 yaşında insan ayak izlerine (solda) ve Cedros Adası’nda Amerikanın en eski olta iğnesine (sağ) denk geldiler. F: Joanne McSporran; Matthew Des Lauriers
Günümüzden yaklaşık 13.200 yıl önce, birileri Calvert Adası sahilinin hemen üstündeki bir gelgit bölgesinde yürüdü ve bölgenin ıslak, yoğun kil toprağında ayak izlerini bıraktı. Deniz kabardığında kum ve çakıllar ayağın bıraktığı ize dolup ortaya yüksek bir anahat çıkardılar. Bin yıllık süreç boyunca tortu tabakaları büyüdü ve neredeyse hiç aşınmamış ayak izlerini yarım metre toprağın altında koruyabildi.
O anahattı 2014 yılında sahilde kazı yaparken Victoria Üniversitesi’nde (UVic) ve Kanada, Quadra Adası’ndaki Hakai Enstitüsü’nde arkeolog olan Daryl Fedje fark etmişti. O zamandan beri de UVic ve Hakai üniversitesindeki meslektaşı Duncan McLaren’la birlikte, Calvert sahillerinin altında 29 ayak izini belgeledi. Ayak izinin olduğu yere gömülü bir odun parçası radyokarbon tarihlemeyi mümkün kıldı. ”İnsanın tüylerini diken diken ediyor,” diyor Kanada’da toplanan Amerikan Arkeoloji Toplumu toplantısında McLaren.
Calvert Adası kıyılarında yaşamış en erken Amerikalılara yakından bakabilmek adanın jeolojik tuhaflığı sayesinde mümkün oluyor. Eriyen buz tabakaları başka yerlerdeki kıyı şeritlerini su altında bırakmış. Ama İngiliz Kolumbiyası ve güneybatı Alaska’nın kıyıları yakınlarındaki buzulların ağırlığından kurtulduğu gibi buzun altında yatan toprak kabuğu geri çekilmeye başlayıp bazı adaları yükselterek selden kurtulmalarını sağlamış.
Arkeolojik alanları bulma ihtimalini en yükseğe çıkarmak için, McLaren, Fedje ve UVic’deki meslektaşları Quentin Mackie İngiliz Kolumbiyası kıyılarındaki yerel deniz seviyesi değişikliklerini onlarca yıl boyunca haritalandırdılar. Ayak izlerinin bulunduğu Calvert Adası’nda deniz seviyesi yalnızca 2 metre yükseliyordu. Hemen yakınındaki Quadra Adası’nda ise deniz seviyesi düşüyor ve modern sahillerin üstündeki ormanların antik kıyı şeritlerini ”karaya oturtuyor”. Orada da, ”bölgedeki yerleşimin bütün bir tarihi kuru toprak üzerinde,” diyor Mackie.
Antik kıyı şeritlerini belirleme ve arama işi İngiliz Kolumbiyası kıyısından gelen daha da eski tarihlerle karşılığını veriyor. Haida Gwaii takımadasındaki Gaadu Din mağarasında bulunan antik ayı avı kalıntıları – ayı kemiklerinin içinde uzanan mızrak uçları – 12.700 yıl öncesine ait. Calvert ayak izleri 13.200 yıl öncesine dayanıyor. Trique Adası’ndaki bir ocağın yanında bulunan taş aletler 14.000 yıl yaşında ve ocaktaki kömüre yapılan radyokarbon tarihlendirmeye göre bölgenin en eski arkeolojik eseri unvanını alıyor. Ayak izleri ve Triquet aletleri hakkındaki raporların daha emsal değerlendirmeden geçmesi gerekiyorsa da çoğu arkeolog İngiliz Kolumbiyası ekibinin yaklaşımından etkilendiğini söylüyor. Erlandson tam yerine baktıklarını söylüyor.
Kıyı rotasına dair kanıtlar her geçen gün artıyor olsa da herkes buzsuz koridor fikrini tamamen gözden çıkarmaya niyetli değil. Alberta Üniversitesi’nden arkeolog John Ives bölgenin daha çok azının araştırıldığını ve ”ilgi çekici sürprizler” için vaktin geldiğini söylüyor. Mesela, koridor 14.000 yıl öncesine kadar çayır halinde olmayabilir ama Haynes insanların buz gittiği gibi koridora başvuramayacaklarını düşünmenin naiflik olacağını söylüyor. Çimenler kök salmadan, ”kara içindeki koridor rotası tatlı su kaynaklarıyla dolu olabilir ve milyonlarca göçmen ya da yerleşik su kuşu ve irili ufaklı memeliler yeni mesafeleri keşfetmiş olabilir.” diyor. ”Doğu Beringia’nın 14.000 yıl öncesindeki avcı toplayıcıları uzman öncülerin soyundan geliyordu ve yürüyerek güneye doğru gitmiş olabilme ihtimalleri vardı.”
Araştırmalar böylece devam ediyor. Bir sabah kahvaltıdan önce, Des Lauriers adanın güney kıyısının uydu görüntülerini dağıtıyor. Arazinin büyük kısmı, çöl bir adadan beklenildiği gibi kahverengi pikseller halinde görünüyor. Ama bazı yerlerde mavi piksel parçaları, yani zeminde bulunan nemin işaretleri görünüyor. Des Lauriers kaynakları bulduğu taktirde insanları da bulacağını biliyor.
Davis ve ekibin geri kalanı bir pikabın arkasına biniyor ve Des Lauriers onları daha önce gitmediği bir kaynağa götürüyor. Normalde kupkuru olan dik kenarlı bir kurumuş vadinin dibinde gri parçalar uzanıyor. Bir metre derinlikteki havuzun yüzeyini yosunlar kaplıyor. Çorak Cedros Adası’nda alışılmışın aksine, karanlık toprak organik maddeyle dolu, büyük ihtimalle de antik bir yerleşimi işaret ediyor. En eski adalıların özelliği olan taş aletler de yüzeyde görülüyor. ”Burada çok şey var.” diyor Davis Des Lauriers’e. ”Her yerden çıkıyorlar.”
Adada daha önce ikisinin de görmediği, eski aletlerin arasına karışmış bir şeyler var: mano de león (aslan pençesi) adıyla bilinen bir türe ait büyük, çizgili deniz kabukları. Günümüzde bu kabuklar bölgenin doğusunda, Baja yarımadası kıyısındaki lagunlarda yaşıyorlar. Des Lauriers 13.000 yıl öncesinde benzer lagunların Cedros Adası’nı anakaraya bağladığından şüpheleniyor. İnsanlar buraya böyle lagunları görebilecek kadar mı erken geldiler? Söz konusu kabuklar, 13 yıl önce Pismo istiridyelerinin işaret ettiğinden de eski bir yerleşim sürecini ima ediyor olabilir mi?
Des Lauriers cevabı bulabilmek için ekibinin kazı yapmasını ve numuneleri radyokarbon tarihlendirmeden geçirmesini bekleyecek. Arkeolojik alanın GPS koordinatlarını kaydediyor ve insanların binlerce yıl yaptığı gibi tatlı su kaynağı aramak için kuru vadide yola çıkıyor.




Sciencemag. Lizzie Wade. 10 Ağustos 2017

Kanada’da 14,000 Yıllık Yerleşim Bulundu


Triquet Adası sahillerinde yürütülen kazı çalışmaları. F: Grant Callegari/Hakai Institute

Kanada’da 14,000 Yıllık Yerleşim Bulundu

Britanya Kolumbiyası’ndaki Trinquet adasında, Heiltsukların geleneksel hikayeleriyle de örtüşen basit barınaklardan oluşan 14,000 yıllık yerleşim bulundu.

Kuzey Amerika yerlileri olan Heiltsukların geleneksel hikayeleri, atalarının binlerce yıl önce Kanada’nın kıyı şeriti boyunca yerleştiklerine dair hikayeler ile doludur. Son yapılan bilimsel araştırmalar bu etnolojik verilerin doğruluğunu kanıtlar nitelikte. Araştırmalar son buzul çağı döneminde yerleşimcilerin basit barınaklar kurarak bu bölgede yaşadıklarını ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz sene Triquet Adası’nın Britanya Kolumbiyası sahili boyunca yapılan keşif sonucunda arkeologlar, karbonlaşmış buluntular, deniz canlıları avlamak için geliştirilmiş aletler, kancalar, mızraklar hatta ateş yakmak için kullanılan el matkapları gibi bir dizi buluntuyu ortaya çıkardılar.
Bulunan karbonlaşmış malzemeler yardımı ile yapılan tarihlendirmeler, yerleşimcilerinin bu alanda yaklaşık 14,086 ila 13,613 yıl önce bu bölgede etkin bir şekilde yaşamlarını sürdürdüklerini ortaya koyuyor. Bu tarihleri özel kılan nokta ise, bu yerleşimcileri Kuzey Amerika’nın en eski yerleşimcileri yapıyor olması.
Çalışmaların yürütüldüğü Triquet sahilleri F: Grant Callegari/Hakai Institute

Deniz seviyelerinin sabitliği büyük avantaj

Özellikle bu çeşit deniz kenarı yerleşimcilerine dair bilgilerimiz oldukça kısıtlı. Deniz seviyelerindeki hareketlenmeler bu yerleşimcilerin yaşam alanlarını sular altında veya dev alüvyon dolgular altında bırakmakta. Triquet adasında ise bu duruma dair bir kanıt bulunamadı. Araştırmacılar yapılan çalışmalar sonucunda Triquet Adası çevresinde deniz seviyelerinin Buz Devri sonundan başlayarak yaklaşık 15,000 yıldır belirgin bir istikrarla sabit kaldığına dair kanıtlar ortaya koydu. Bu durum, Heiltsuk yerlilerinin istikrarlı bir cennet olarak niteledikleri bu alan hakkında ne kadar haklı olduklarını da kanıtlıyor.
Sözlü tarih araştırmaları ile başlanan çalışmalar bir süre ardından arkeolojik çalışmalar doğrultusunda da sonuçlar vermeye başlamış durumda. Araştırmacılar daha önceden ellerinde yalnızca etnolojik ve sözlü tarihe dayalı bilgiler olduğunu ancak ortaya çıkan arkeolojik buluntular sayesinde konu hakkında önemli materyal buluntulara da sahip olduklarını vurguluyorlar.



iflscience, vancouverisland.ctvnews.ca

Amerika Kıtalarına Yerleşen İlk İnsanlar


Son Buzul Çağ sırasında, düşük deniz seviyeleri Bering Denizi boyunca bir köprüyü ortaya çıkardı. (C: Tom Thulen/Alamy)

Amerika Kıtalarına Yerleşen İlk İnsanlar

Binlerce yıl önce Amerika kıtalarında tek bir insan bile yaşamıyordu. Fakat bu durum, Son Buzul Çağı’nda değişti. Kuzey Amerika’nın büyük bir kısmının kalın buz tabakasıyla kaplı olduğu zaman Amerika kıtalarında yaşamak da zordu. Ama bu zaman diliminin bir noktasında maceraperest insanlar, Yeni Dünya’ya yolculuklarına başladılar.
Muhtemelen Sibirya’dan çıkıp yürüyerek yaklaşık 10,000 yıl öncesine kadar Alaska ile Avrasya arasında bulunan Bering’den geçtiler. Bering Boğazı’nın bulunduğu konum günümüzde artık sular altında.
İlk Amerikalıların tam olarak ne zaman ve nereden geldikleri konusunda tartışmalar hala devam ediyor. Ama artık özgün anlatıyı keşfetmeye ve ilk Amerikalıların kimler olduklarını öğrenmeye yaklaşıyoruz.
Buzul Çağı’nın yaklaşık 20,000 yıl önceki zirve yaptığı dönem sırasında Asya’dan Amerikalar’a seyahat etmek pek cazip sayılmazdı. Kuzey Amerika buzlu donmuş toprak ve uzun buzullarla kaplıydı. Bir yandan da, buzun varlığı yolculuğu çelişkili bir şekilde bugüne kıyasla daha kolay hale getirmişti.
Buzun çokluğuyla deniz seviyeleri bugüne kıyasla daha düşüktü ve Sibirya ve Alaska arasında bir toprak şeridi ortaya çıkmıştı. İnsanlar ve hayvanlar Asya’dan Kuzey Amerika’ya rahatlıkla yürüyebiliyordu. Bu toprak köprünün adı da Bering idi.
Son Buzul Çağ sırasında insanlar Sibirya’dan Amerikalar’a yürüyebiliyorlardı. (C: Gary Hinks/SPL)
İnsanlar arazide kemikleri tutuşturmak için odunsu çalıları kullanıyordu.
Son Buzul Maksimum olarak bilinen zaman aralığında avcı toplayıcı grupları bugünkü Sibirya’dan doğuya doğru hareket ettiler.
Kanada’daki Montreal Üniversitesi’nden Lauriane Bourgeon şöyle diyor: “Bering’e ulaşan ilk insanlar muhtemelen ufak ve hareket halindeki gruplardı ve yine muhtemelen mevsimsel kaynaklara bel bağlamışlardı.”
Bu insanlar sığınak bulmayı da başarmışlardı. Bering’inn ortası, arkalarında bıraktıkları buzlu topraklara göre çok daha cazip bir çevreydi. İklim biraz daha nemliydi. Isınabilmek için odunsu çalılardan oluşan bitki örtüsünü kullanmış olmalılardı.
Birleşik Krallık’taki London Üniversitesi’nden, geçmiş iklimleri yeniden inşa eden Scott Elias, Bering’in ayrıca büyük memeliler için de ideal bir otlak olduğunu, böylece avcı toplayıcıların avlayacak bir şeyleri olduğunu söylüyor.
“Bizim hipotezimize göre, insanlar arazide kemikleri tutuşturmak için odunsu çalıları kullanıyordu. Büyük hayvanlar kemikleri içlerinde büyük miktarda ilik barındırıyor ve yanıyorlardı.”
İnsanlar Bering’e ulaştıklarında ellerinde oraya kamp kurmaktan başka pek çare yoktu. Doğudaki engin Laurentide ve Cordilleran buz tabakaları onların Kuzey Amerika’ya gitmelerine izin vermemişti.
DNA antik sırları ortaya döker (C:Wavebreak Media Ltd/Alamy)
Bu duraklama, izole olmuş insan gruplarının arkalarında bıraktıklarıyla genetik farklılıklara sahip olmalarına yol açtı.
Birkaç bin yıl boyunca orada kalıp Bering’i vatan edindiklerini artık biliyoruz. Bu fikre de Bering Duraklaması Hipotezi (Beringian Standstill Hypothesis) adı veriliyor. 2007’de yapılan bir çalışmaya göre, bu duraklama izole olmuş insan gruplarının arkalarında bıraktıklarıyla genetik farklılıklara sahip olmalarına yol açtı.
Yani bu uzun duraklama, buzlar sonunda geri çekildiğinde Amerikalar’a gelen insanların, binlerce yıl öncesinde Sibirya’yı terk eden bireylere göre genetik farklılıklara sahip olduğu anlamına geliyordu. Gainesville’deki Florida Üniversitesi’nden Connie Mulligan şöyle diyor: “Her ne kadar tartışmaya açık olsa da, bu sürecin en önemli bölümlerinden birini Bering’de yaşananlar oluşturuyor. Bering’de geçirdikleri zamanda, insanlar Asyalılardan ayrılıp Amerikan Yerlisi (Kızılderili) olmaya başladılar.”
O zamandan beri de diğer genetik kavrayışlar duraklama hipotezini destekler nitelikte oldu. Hatta Elias ve arkadaşları, insanların Bering’den 10,000 yıl kadar kımıldamadıklarını ileri sürdüler.
Buzlar nihayetinde geri çekilmeye başlayınca da insan grupları Amerikalar’ın farklı kesimlerine olan yolculuklarına başladılar.
Birçok Amerikan Yerlisi Clovis halkının soyundan geliyor. (C: William Scott/Alamy)
Nüfus gruplarında daha önce kimilerinin varsayımda bulunduğu gibi bir değişim ya da eksilme olmamıştı.
Mulligan 20 yılı aşkın bir süre önce Bering’den Yeni Dünya’ya tek bir göç yaşandığını öne sürmüştü. Bu sonuca da günümüz Amerikan Yerlileri’nin DNA’larındaki genetik çeşitliliği analiz edip Asya’daki çeşitlilikle karşılaştırarak vardı. Aynı nadir düzenin, üzerlerinde çalışmasını yürüttüğü bütün Amerikan Yerlileri’nde ortaya çıkarken günümüz Asyalılarında çok nadir ortaya çıktığını gördü. Bu da Amerikan Yerlilerinin Bering’de yıllarca izole bir halde yaşayan tek bir insan popülasyonundan ortaya çıkmış olabileceği ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyordu.
2015 yılında, daha da gelişmiş genetik tekniklerini kullanan bir çalışma da aynı sonuca vardı. California Üniversitesi’nden Rasmus Nielsen ve arkadaşları Amerikan Yerlilerinin “büyük çoğunluğunun” kökeninin tek bir kolonizasyon vakası olduğunu buldu.
“Nüfus gruplarında daha önce kimilerinin varsayımda bulunduğu gibi bir değişim ya da eksilme olmamıştı.” diyor Nielsen. Aksine, günümüzde yaşayan Amerikan Yerlilerinin yaklaşık %80’i, yaklaşık 13,000 yıl önce Kuzey Amerika boyunca yaşayan Clovis halkının soyundan geliyor. Günümüzden yaklaşık 12,700 yıl önce ölmüş bir yaşındaki Clovis oğlanının 2014 yılında yapılan genetik çalışmasıyla varılmıştı bu keşfe.
Ama artık Bering’den aşamalı göçler yaşanması gerektiğini biliyoruz.
Bu da Güney Amerika’nın Amazon bölgesinde Clovis oğlanı ile alakası olmayan ve ek olarak gizemli “arktik gen akışına” sahip Suruí ve Karitiana gibi küçük insan gruplarının olmasından kaynaklanıyor. 2015’te yapılan bir diğer çalışma bu sebeple “Amerikalar’daki kurucu popülasyonun” birden fazla olduğunu öne sürmüştü.
Çalışmayı yapan ekip Amerikalar’ın yerli popülasyonlarının, Avustralya, Papua Yeni Gine ve Andaman Adaları’nın halklarıyla uzak genetik bağlantıları olduğunu ortaya çıkardı.
İnsanların 14,500 yıl önce Oregon’da bulunduklarının kanıtı (C: John R. Foster/SPL)
Duraksama boyunca farklı zamanlarda insanlar Bering’e ulaştı.
Harvard Üniversitesi’nden Pontus Skoglund, insanların “duraksama” boyunca farklı zamanlarda Bering’e ulaştığını ve Amerikalar’ın farklı bölgelerine yerleştiklerini söylüyor. Bu erken dağılmalar, günümüzde yaşayan insanların genomlarındaki farklılıklarda halen yansıtılıyor.
“Kurucuların tek bir homojen popülasyon olduğunu söyleyemeyiz. Bir tür insan yığını olması gerekiyor, hatta belki çeşitli akımlar olmuştu.” diyor Skoglund.
Bir diğer deyişle, insanlar Bering’e aynı zamanda gelmemiş veya oradan ayrılmamıştı.
Bering’in iki yanında okyanus olan dar bir toprak köprü olmadığı göz önüne alındığında mantıklı geliyor insana. “Texas’ın neredeyse iki katı büyüklükte bir bölgeydi Bering.” diyor Elias. Orada yaşayan insanlar oranın bir köprü görevi gördüğünü bile bilmiyor olabilirlerdi. “Sonuçta Sibirya’dan ayrıldıklarına dair herhangi bir tabela görmemişlerdi.”
Bu da birbirleriyle hiç karşılaşmamış farklı Beringli gruplar olabileceği anlamına geliyor.
Şubat 2017’de yayımlanan bir çalışma bu fikri daha da güçlendiriyor. Meksika’daki 800 ile 500 yıl arası yaşlarında olan kafataslarını inceleyen araştırmacılar, kafataslarının epey farklı olduklarını ve ait oldukları insanların en az 20,000 yıl boyunca genetik olarak izole olmuş olabileceklerini öğrendiler.
Amerikalıların gerçekte kim olduklarını anlayabilmek için, Amerikalara vardıkları zamanı göz önünde tutmalıyız. Amerikalara varışın tam zamanını saptayabilmek zor olsa da Nielsen’in çalışmaları bilim insanlarına biraz ışık tutuyor. Nielsen ve arkadaşları Amerikalar, Sibirya ve Okyanusya’daki insanların genom dizilişlerini yaparak popülasyonlarının ne zaman ortaya çıktığını anlayabildiler. Ekip ilk Amerikalıların atalarının 23,000 ile 13,000 yıl öncesinde bir noktada Bering’e geldikleri sonucuna ulaştı.
Lapa do Santo arkeolojik alanından 1 numaralı mezara ait Paleoamerikan kafatası. F: Mauricio de Paiva
At, ren geyiği ve Kanada geyiğine ait kemiklerde kesikler bulduk; insanlar o türlere bel bağlıyorlardı
Artık elimizdeki arkeolojik kanıtlarla, Sibirya’yı – ardından da Bering’i – terk eden insanların bunu, Nielsen ve arkadaşlarının önerdiğinin aksine 23,000 yıldan daha da önce yaptıklarını biliyoruz. Ocak 2017’de, Lauriane Bourgeon ve ekibi Batı Kanada’nın kuzeydeki Yukon Bölgesi’nde Bluefish Mağaraları adındaki bir mağara sisteminde 24,000 yıl öncesinde yaşamış insanlara dair kanıtlar buldu. Daha öncesinde insanların o bölgeye o tarihten 10,000 yıl sonra geldiğine inanılıyordu.
Bourgeon, “24,000 yıl öncesinde Bering’e ulaştılar ve yaklaşık 16-15,000 yıl öncesine kadar da genetik ve coğrafya açısından izole kaldılar, daha sonra da Kuzey Amerika’nın büyük çoğunluğunu kaplayan buz tabakalarının güneyine dağıldılar.” diyor.
“Mağaralar ‘yalnızca avcılık faaliyetleri için kullanılıyordu’. At, ren geyiği ve Kanada geyiğine ait kemiklerde kesikler bulduk; insanlar o türlere bel bağlıyordu.”
Bu çalışma, insanların bu erken tarihte Bering’de bulundukları iddiasına güçlü bir kanıt oluşturuyor. Ama insanların güneye inmelerinin kesin tarihiyle ilgili bir şey söylemiyor.
Onun için de arkeolojik kanıtlara başvurabiliriz. Onlarca yıl boyunca, Kuzey Amerika boyunca Clovis halkından kalan taş aletler bulunmaya devam ediyor. Bu aletlerden bazılarının 13,000 yıl öncesine kadar uzandığı biliniyor. Bu durum insanların güneye çok daha sonraları gittiği anlamına gelebilir. Ama son yıllarda ortaya çıkan kanıtlar bu fikri sorgulamaya başlıyor.
Bu 24,000 yaşındaki at çene kemiğinde insan kesik izleri bulundu. (C: Lauriane Bourgeon)
Korunabilmiş kalıntıların çoğunu taş aletler ve bazen de hayvan kemikleri oluşturuyor.
Örnek olarak, Şili’nin güneyindeki Monte Verde isimli bölgede, insanların 14,500 ile 18,500 yılları arasında bulunduğuna dair kanıtlar var. Bu insanlar ateş yakıyor, deniz ürünü yiyor ve taş aletler kullanıyordu – fakat arkalarında herhangi bir insan kalıntısı bırakmadıkları için bu erken grupla ilgili çok az bilgiye sahibiz.
Bu insanlar üzerinde çalışmalar yürüten Vanderbilt Üniversitesi’nden Tom Dillehay şöyle diyor: “Haklarında gerçekten çok az bilgiye sahibiz, çünkü korunabilmiş kalıntıların çoğunu taş aletler ve bazen de hayvan kemikleri oluşturuyor ve bu da bize teknolojileri ve diyetleri hakkında bilgi veriyor. Şili’nin merkez güneyindeki Monte Verde’de hayvan postu, et, bitki kalıntıları ve odun teknolojisi gibi birkaç organik kalıntı var, fakat bu tür bölgeler çok nadir karşımıza çıkıyor.”
Geriye bir merak konusu daha kalıyor. 18,500 yıl önce Kuzey Amerika buzul tabakayla kaplıydı ve güneye inmek bu yüzden oldukça zordu. Peki ya bu insanlar Şili’nin güneyine nasıl bu kadar erken gelebilmişlerdi?
Başta gelen fikirlerden biri de buzsuz bir koridorun açıldığı ve insanların güneye seyahat edebildiğiydi. Fakat, son kanıtlar koridorun yaklaşık 12,600 yıl önce, yani erken Şilililerin gelmesinden çok daha sonra açıldığını gösteriyor.
Elias ayrıca yolculuğun ne kadar zorlu olması gerektiğine de işaret ediyor. “Bu devasa buzul tabakaların arasında ufak bir boşluk varsa bile, o boşluktaki çevre çamur, buz, erime sularıyla oldukça korkunç olurdu. İnsanlar ya da peşlerinden gidebilecekleri hayvanlar için yaşanabilir bir yer olmazdı.”
Kuzey Yukon’daki Bluefish Mağaraları bölgesinde hayvan kalıntıları bulundu (C: Lauriane Bourgeon/Canadian Museum of History)
Bu erken insanlar botlarla yolculuk yapmış olabilir
Bir alternatif daha var. Bu erken insanlar botlarla yolculuk yapmış, Pasifik kıyısından dolanmış olabilirler. Bu fikri destekleyecek arkeolojik bir kanıt olmasa da tamamen beklenmedik bir durum da değil: arkeolojik kayıtlarda odundan yapılan botlar çok nadir korunabiliyor.
Cevaplanmamış bir sürü soru var fakat Mulligan erken avcı toplayıcıların Amerikalara nasıl ve ne zaman yayıldıklarını inceleyerek göç sürecini daha iyi anlayabileceğimizi söylüyor. Bu şekilde, popülasyon boyutlarının nasıl değiştiğine ve hangi genetik özelliklerin sürdüğünü anlayabiliriz.
Amerika’nın insanlaştırılması, bu süreçleri inceleyen bilim insanlarına altın bir fırsat sağlıyor. Dünyanın Afrika, Avrupa ve Asya gibi diğer bölgelerinde de çeşitli iç ve dış göçler yaşanmıştır. Fakat Amerikalara gelen insanlar için yolculuk tek yönlüydü. “İlk yerleşimcilerin Yeni Dünya’ya Asya’dan geldiklerini, orada daha önce başkalarının yaşamadığını, büyük çapta geriye dönük göçler olmadığını biliyoruz ve bu da bize anlayabileceğimiz en basit modeli veriyor.”
Yolculuğun tek yönlü olması, antik insanların genetiklerini araştırma yönünde artan ilgiyle birlikte kısa sürede bu ilk Amerikalıların kim olduklarını ve kesin olarak ne zaman geldiklerini anlayabileceğimiz anlamına geliyor.



BBC, 30 Mart 2017.

Kanada’da 13.000 Yıllık Ayak İzleri Bulundu


Kanada adasındaki insan ayak izleri yaklaşık 13.000 yıl öncesine dayanıyor. C: Duncan McLaren

Kanada’da 13.000 Yıllık Ayak İzleri Bulundu

Sahilde bir aile gezisi ya da eğlence gibi ne gibi bir aktivite içinde olduklarını asla bilemeyecek olsak da kesin bir şey var: Yaklaşık 13.000 yıl önce, Kanada’nın batısındaki bir adada küçük bir grup insan vakit geçiriyordu.
Araştırmacılar, Britanya Kolombiyası’ndaki Calvert Adası kıyısındaki bir tortu tabakasında 29 ayak izi buldular. 14.000 ila 11.000 yıl önce, dünya son buzul çağının sonuna doğru ilerlerken, deniz seviyesi bugünkünden 2 – 3 metre daha düşüktü.
Ayak izlerinin kaç insana ait olduğu net olmasa da, ekip, bir çocuğa ait gibi görünen ayak izleri de dahil olmak üzere en az üç farklı insana ait ayak izleri olduğunu söylüyor.

Araştırmanın baş yazarı Dr Duncan McLaren, “Ayak izlerine rastladığımızda bu alt sahil boyunca aktif arkeolojik sit alanları arıyorduk. Bu izlerin, 13.000 yıl önce gelen yüksek gelgit çizgisinin hemen üzerindeki bir alanda kalmış olması muhtemel.” diyor.
Plos One dergisinde yayımlanan araştırmada, 2014 yılında adadaki kazı çalışmalarının nasıl başladığı anlatılıyor ve araştırmacılar, buranın yakınlarında 6.100 yıl öncesine tarihlenen kabuklu insan yapımı çöp döküntülerinin yanı sıra yontma taş aletlerin ve insan yapımı düzenlemelerinin bulunduğunu belirtiyor.
McLaren, “Bu alanın binlerce yıldır insanları kendine çekmiş olabileceğini düşündüğümüz geniş ve korunaklı bir sahili var. Son 14.000 yıl boyunca deniz seviyesi nispeten istikrarlı olduğundan, bu alanın çok eski arkeolojik kalıntılar için bir potansiyele sahip olduğunu düşündük.” diyor.
Araştırmacılar ayak izlerine rastladıkları sırada, arkeolojik alan arıyorlardı. C: Grant Callegari/Hakai Institute
İlk insan ayak izi, mevcut kumsal yüzeyinin 60 cm altında, kahverengi kil tabakasının üstüne basılmış ve üstü siyah kum ve çakıl ile dolmuş olarak ortaya çıkarıldı. Şans eser, ayak izinin topuk kısmında küçük ve yanmış odun parçaları bulundu ve yapılan radyokarbon tarihlemesi bunun 13.000 yıl öncesine ait olduğunu gösterdi.
Ekip, 2015 ve 2016 yıllarında bölgedeki kazıları genişletmek üzere tekrar çalışmalara başladı ve 28 ayak izi daha ortaya çıkardı. Ayak izlerinin bazılarında, ayak parmaklarının ve kemerlerinin izlerini görmek mümkündü. Ayak izlerinin detaylı ölçümleri, burada en az üç farklı kişinin yürümüş olduğunu ortaya çıkardı.
McLaren, “Çok dikkatli ve yavaş bir şekilde kazı yapmak zorunda kaldık, ki bu da gelgitle yarışmak zorunda olduğumuz için zordu.” diyor.

McLaren, buluntuların uzun süredir çözülemeyen bir bilmecenin aydınlanmasına yardımcı olduğunu söylüyor. Son buzul çağında, Sibirya ve Alaska, Bering olarak bilinen bir alanda büyük bir kara köprüsü ile birbirine bağlıydı ve Kanada buz tabakalarıyla kaplanmıştı.
McLaren, “Birçok arkeologun sorduğu temel soru şudur: İnsanlar, son buzul çağında Kanada’nın güneyinde bulunan bölgeye Bering’den nasıl geçti?'”
Yeni araştırma, insanların buzul ve deniz arasındaki kıyı boyunca buzul içermeyen alanlara doğru hareket ettikleri düşüncesine ağırlık katıyor (çeşitli bitkiler ve hayvanlar için bir sığınak sağladığı bilinen alanlar)
“Bu da, insanların deniz taşıtları kullandığını ve çok erken zamanlarda kıyı bölgelerini araştırdığını ve keşfettiğini gösteriyor.”

British Museum’da Paleolitik ve Mezolitik koleksiyonların küratörü Nick Ashton, bulguları memnuniyetle karşılıyor: “Amerika’nın en erken kolonileşmesi için etkileri olan önemli bir keşif.”
“Bulgular, Amerika’nın ilk halklarının Doğu Asya’dan, deniz seviyelerinin daha düşük olduğu bir dönemde geldiği fikrini destekliyor. O dönemde karar kütleleri daha büyüktü fakat aynı zamanda kayık da kullanmış olmalılar. Yeni bulunan ayak izleri ilk Amerikalılara dair çok somut bir bağlantı sağlıyor.”

The Guardian. 28 Mart 2018.
Makale: Duncan McLaren, Daryl Fedje, Angela Dyck, Quentin Mackie, Alisha Gauvreau, Jenny Cohen. 2018. Terminal Pleistocene epoch human footprints from the Pacific coast of Canada. PLOS ONE.