7 Eylül 2019 Cumartesi

Urman İyäse (Orman İyesi)





Bazı yörelerde Orman İyesi’ne Qarurman
Babay
(Karanlık Orman Dede). bazen de Urman Hucası (Orman Sahibi)
derler. Tatar Türkleri aras
ında, ormandaki ağaçlara, çalılara, bitkilere, hayvanlara kuşlara sahip çıkan bu mitolojik varlık hakkında çok güzel efsaneler
ya
şamaktadır.Orman İyesi, ormandaki en yaşlı, en güzel meşe ağacı kılığında olurmuş. Bazen
o, ormanda gezer ve keyfi yerinde olduğu zaman kalın sesle şarkı söylermiş.
Fakat onun en önemli görevi, her sene ağaçların tomruğuna halkalar eklemekmiş.
Orman İyesi, kimseye gözükmeden ağaçlara o halkaları ekleyip durur,
canı sıkıldığı zaman da ağaç gövdelerine değişik resimler çizermiş.
Sibirya Tatarları,
Orman İyesi’ni bembeyaz saçlı, kır sakallı uzun boylu bir
ihtiyar olarak tanımlarlar. Eline uzun sopa alıp, sağ omzundan sırtına çanta
asmış, yüzü nur saçan bir ihtiyar olarak bilinen bu
İye, insanlara asla ziyan
vermez, tersine, yoldan şaşıranlara yol gösterir ve en önemlisi ormanı afetten
korurmuş.
Orman İyesi’nin torunu, Orman Kızı’dır (Tañçulpan da denilir). Onun kayın
kılığında oldu
ğuna inanılır. Orman Kızı, genelde omuzuna yeşil şal örtmüş,
üzerine rüzgârdan daha hafif bir elbise giymiş ve başına çiçeklerden örülen
bir çelenk takmış, beyaz yüzlü, neşeli bir kız olarak tasvir edilir. Ayrıca o da
dedesi gibi, yolunu şaşıran insanlara ve evcil hayvanlara köy yolunu gösterir,
ormanda şafak sökmeden gezmeyi severmiş.
Fakat Tatar inanç sistemine göre ormanda,
Orman İyesi ve Orman Kızı gibi
iyi niyetli varlıkların dışında, insanlara zarar veren alçak ruhlar da “yaşamaktadır”. Meselâ,
Şüreli gibi.
Tatarlar,
Şüräle adlı mitolojik yaratığı, çocukluklarında anne babaları ve
nineleri tarafından okunan, büyük Tatar şairi Abdullah Tukay’ın şiirsel masalından tanırlar:

Närsä bu, qaçqınmı cenme?
Yä öräkme, närsä bu?
Qot oçarlıq bik kileşsez
ällä nindi närsä bu!
Bornı käp käkre bögelgänder
tämam qarmaq kebi,
Nedir bu, kaçak mı cin mi?
Ya hortlak mı nedir bu?
Ürkütecek çok da çirkin
Belirsiz bir şeydir bu!
Burnu tamamen bükük,
Eğri sanki olta gibi

Töz tügel qullar, ayaqlar da
botaq-tarmaq kebi.
Yaltırıy, yalt-yolt kiläder
eçkä batqan küzläre,
Düz değil kollar, ayaklar
Budaklanmış dal gibi.
Parlıyor yaldız gibi
İçe batan gözleri,

Qot oçar kürsäñ ägär tönlä tügel
köndezläre.
Yap yalanğaç, näp näzek, läkin
keşe tösle üze;
Urta barmaq buylığı bar
mañğayında mügeze.
Korkarsın görsen eğer gece değil
Gündüz bile
Çıplak, incecik fakat insan gibi
Boyu bosu,
Orta parmak kadar boyu
Alnında var boynuzu.
Tatar halk inancına göre Şüräle, aynı Orman İyesi gibi karanlık ormanda
yaşar ve dış görünümü ile insanlara benzermiş. Fakat ağaçlar gibi uzun boylu, uzun kollu, parmakları iki-üç arşın uzunlukta olan
Şüräle’nin vücudu
tüylerle kaplıymış. Kulaklarının da uzun, hatta alnının ortasında bir boynuzunun da olduğunu söylerler. Bir de,
Şüräle’nin koltuk altlarında bir delik bulunup, bu delikten bütün iç organları gözükürmüş. Şüräle hiçbir zaman kolunu havaya kaldırmazmış, çünkü koltuk altı deliklerine ağaç budağı saplanıp
ölebilirmiş.
Şüräleler, hem erkek hem kadın olabilir ve ormanda sürü sürü
veya ailece otururlarmış. Kadın
Şüräleler’in memeleri çuval kadar olurmuş.Ana Şüräleler bunları omuzlarından arka tarafa atarak gezerlermiş.Şüräleler biraz eğilip yürür ve insan gibi konuşurlarmış. Şüräleler’in insan
dilini kullanması insanlar
ı harap edermiş: Şüräle, ormanda imdat isteyen bir
ses çıkarıp insanları yoldan saptırır ve ormanın en karanlık köşelerine götü-
rürmüş.
Şüräle, kopuz sesini çok severmiş. Tatar halk bilimi uzmanı N. İsenbet’in
derlediği bir mitolojik hikâyede bu konuda şöyle denir:
“Bir gün bir çoban ormanda at güderken gece ayı gelmesinden korkup ağaç
başına çıkmış ve kopuz çalmaya başlamış. Bu kopuz sesine ormandan bir
Şüräle gelmiş ve ağaç altında oynamaya başlamış. Oynaması durunca da
“Hey, adam, ben de senin yanına ağaç başına çıkayım olur mu?” diye seslenmiş. Adam: “Çık” demiş.
Şüräle ağaca çıkmış ve kolları ile ağaç budaklarına asılmış. Adam da balta sapı ile Şüräle’nin kollarına vurup, onu yere
düşürmüş.” (Gıylmanov 1999: 71)
Şüräle, insanların gözüne genelde bahar ve yaz mevsiminde güneş doğarken
veya güneş batarken görünür ve sadece yalnız olan insanları korkuturmuş.
O, orman yolunda insanın karşısına çıkar ve yolu şaşırdığını söyleyip ağlar,
yardım istermiş. Yardım etmeye çalışan insanoğlunu da ormanın hiç bilinmeyen köşesine götürürmüş. Fakat
Şüräle, ormana yalnız gelmeyen veya
yanında köpek olan birinin yolunu asla kesmezmiş
. Bu yaratığın garip bir
alışkanlığı varmış: Kendisi soru sormayı sevse de hiçbir zaman ona sorulan
soruları yanıtlamazmış. Bunun yanında
Şüräle, çok saf bir yaratıkmış ve bu
yüzden halk arasında
Urman Sarığı (Orman Koyunu) olarak da adlandırılırmış

Şüräle, dişlerini gösteren veya kahkaha atan insanları uzun parmakları ile
gıdıklayıp öldürürmüş. Bu, onun en önemli özelliklerindenmi
ş. Yani uzun
parmaklı
Şüräle rastladığı her insanı gıdıklı-mıdıklı oynamaya çağırırmış. Sağ
kalmak isteyen insan bu oyunu asla kabul etmemeliymi
ş. Parmakları, ağaç
budakları gibi eğri büğrü ve tüysüzmüş. Bir de
Şüräle, yaşadığı sürece parmaklarını birkaç kere değiştirirmiş. Tatar Türklerinde bu parmakları orman
yolunda bulan insanlar şanslı sayılırlar. Bu taş “parmaklar” fen biliminde
Belemint adı ile bilinir ve onu ovalayıp yaraya serpince yaranın çabuk iyile-
şeceğine inanılır (Gıylmanov 1999: 69).
Şüräle’den kaçıp kurtulmak neredeyse imkânsızmış; çünkü çok hızlı koşar ve
gövdesi de ağaca benzediği için ağaçlar arasından fark edilmezmiş. Ama
Şüräle’den kurtulma yolu yine de varmış: giysileri ters, sağ ayakkabıyı sol, sol
ayakkabıyı
sağ ayağa giymek ya da gidilen yolu gizlemek için geriye yürümek
gerekiyormuş. Böyle yapınca
Şüräle ters tarafa koşarmış. Bir de Şüräle sudan çok korkarmış. Peşinden koşan Şüräle’den kurtulmak isteyen bir insanınakarsuya doğru koşması ve Şüräle “Suyun başı ne tarafta?” diye sorarsa,
ona suyun aktığı tarafı göstermesi gerekir. Böylece oraya gidip geri dönmemesi sa
ğlanır. Tatar Türklerince kullanılan “Şüräle’ye suyun başını göstermek” deyimi, birilerini aldatmayı anlatır.Yukarıda bildirdiğimiz gibi Şüräle, köpek ile kamçıdan çok korkarmış. Ormana gelen insana her şeyden önce “Hav hav var mı? Çuh çuh var mı?”
diye sorar ve köpek ile kamçı sesini duyunca kaçarmış.
Şüräle’nin bir özelliği
de
ata binmeyi çok sevmesiymiş. Orman yanında otlayan at sürüsünden en
iyi atı seçer ve onun üzerine binip gün boyu koşturup oynarmış. Tatarlar,
sürüden herhangi bir atın eve ter içinde döndüğünü görünce, onun üzerinde
Şüräle’nin koşturduğuna inanırlarmış. Bazen insanlar en iyi atın üzerinde zift
yakıp sürüye öyle gönderirlermiş. O ata
Şüräle bindiğinde yapışır ve inemediği için atla birlikte köye gelirmiş. At ile yakalanan Şüräle çoğu zaman cezalandırılıp öldürülürmüş. Onu hamama kapatarak yakarlar, yahut ateşe atarlarmış. Bazen sopa ile dövüp öldürürlermiş. Fakat Şüräle, ölmeden önce
insanlara ve onların oturduğu köye beddua eder ve bu beddua insanları ve
köyü en kötü şekilde etkilermiş. Bu konuda Tatarlar aras
ında korunmuş olanbirçok mitolojik hikâye bulunmaktadır. Şüräle’nin ölümüne sebep olan köy
fakirliğe uğrar, artık bir hane bile artamaz veya yangından yok olurmuş.
Meselâ:
“Karabay adlı bir köyden bir adam, atını otlamak için kıra bırakıyormuş. Bir
sabah atını almaya gitmiş ve onun ter içinde kaldığını görmüş.
Adam bu haleçok şaşırmış. Bir de bu at ile bütün gün saban sürmesi gerekiyormuş. Ertesi
gün at yine ter içinde kalmış.


Adamın aklına büyüklerin söyledikleri gelmiş ve bu sefer atını kıra sırtına zift
sıvayarak göndermiş. Ertesi gün erkenden atını almakiçin avluya çıkınca
“Hey, kapıyı aç, atını getirdim!” diye bağıran bir ses duymuş. Kapıyı açınca
gözlerine inanamamış: Atın sırtında zifte yapışmış
Şüräle oturuyormuş.
Halk adamın avlusuna toplanıp
Şüräle’yi balta kolu ile dövmeye başlamış.
Vurarak öldürselermiş
Şüräle’nin bir damla kanından birkaç Şüräle daha yaratılabilirmiş. Şüräle bağırmış çağırmış, sonunda ağlaya ağlaya “Köyünüz altı
haneyi aşmasın” diye beddua ederek Kıbla dağına yönelmiş. Köy o günden bu
güne altı-yedi haneyi geçmemiş.” (Cen-Pärilär Bar Dilär1992: 53-57).
Omsk, Tobol ve Tömän Tatarları
5 mitolojisinde Şüräle’ye benzer yaratık
insan kılığındaki bir maymun olarak bilinir. Eski Türkçede maymuna
biçindeniliyordu. İşte Sibirya Tatarları da çirkin yüzlü kır saçlı kadına benzeyen
maymun kılığındaki bu orman yaratığına
Matsin, Miçin derler. Bir inanca
göre, kambur, uzun boylu, koyu tüylü maymun kılığındaki bu orman ruhu
genelde avcıların evinde yaşar ve ormana yalnız gelen insanları orman içindeki uçuruma götürüp orada öldürürmüş. Ayrıca çocukları çok “severmiş”.
Miçin, çocukları anne babalarından çalıp, onları ıstırap içinde öldürürmüş.
Bir inanca göre de karlı kış günerinde demir leğene oturup çocuk avlarmış
(Gıylmanov 1996: 161).
Ural ve Sibirya Tatarları ormanda
Yarımtık adlı bir yaratığın da yaşadığına
inanırlar.
Yarımtık, yarım vücutlu (bütün vücutlu olduğu zaman da tek gözlü,
tek kollu, tek ayaklı) bir yaratıktır. İnsanlar ondan çok korkarlar ve ona beyaz
horoz kurban ederlermiş.
Yarımtık çok meraklı imiş; köye kadar gelip dolaşır,
insanları izlermiş.
Yarımtık’tan kurtulmak için de ayakkabıları, giysileri ters
giymek gerekiyormuş. Aklı yarım olan
Yarımtık, Şüräle gibi, ters giyinen
ayakkabının izini takip edip ters tarafa yönelirmiş.
Yarımtık kelimesine Baş-
kurt Türkleri arasında bugün de rastlamaktayız. Bu kelime, saf insanlar için
kullanılır. Bunun sebebi galiba
Şüräle ve Yarımtık gibi mitolojik varlıkların
çok saf ve aptal olarak bilinmesidir.
Kazaklar
Şüräle’ye Sorel derler. Çuvaş Türkleri ise Şüräle’yi Arsuri olarak
tanırlar ve onun kır sakallı bir ihtiyar veya yakışıklı bir genç kılığında olduğuna inanırlar. Bazı Çuvaş mitlerine göre
Arsuri’nin üç eli, üç ayağı ve dört
gözü vardır: İkisi önde, ikisi arkada.
Arsuri, aniden ormanda kahkaha atar,
insanların dişlerini çeker ve
Şüräle gibi insanları yoldan şaşırtıp gıdıklayarak
öldürürmüş. Ayrıca o da atları sever ve sudan çok korkarmış.
Görüldüğü gibi
Şüräle, Sorel ve Arsuri kelimeleri şür, sur kökünden türemiştir. Şüräle adının kökeni Tatar bilim adamı L. Zamaletdinov (1979: 117)
tarafından incelenmiştir. Ona göre bu kelime Eski Türkçedeki “kötülük, ziyan” anlamlı
şär kelimesine äl ve sıfat yapım eki –le’nin eklenmesiyle ortaya

çıkmıştır (şär-äl-le). Yani Şüräle, “kötü elli” anlamına gelir. Tatar Türklerinde
bugün de
şürläw fiili kullanılır ve “korkmak” anlamına gelir. Şüräle coğrafî
adlarda da görülür. XX. yüzy
ılın başında Kuzey Başkurdistan’da Şüräle kö-
yü,
Şüräle dağı olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır (Gıylmanov 1999: 71).
Bu yaratığı andıran bir orman yaratığı da Tatar Türklerinin komşusu olan
Fin-Ugor halkı Mordvalarda bulunur ve adı
Viryava’dır. Viryava’nın da memeleri öyle büyükmüş ki uyurken onları yastık gibi başının altına koyarmış.
Saçları ayaklarını örten bir kadın kılığında olan
Viryava, masal dinlemeyi çok
severmiş. Mordva mitolojisine göre, ormana gelen insanlar önce masal söyleyip
Viryava’yı uyuturlar sonra da kendi işlerine bakarlarmış. Kimi çilek toplar, kimi ağaç kesermiş. Viryava, ormana erkekler ile gelen kadınları sevmez,
onları genelde gıdıklayarak öldürürmüş. O da
Şüräle ve Yarımtık gibi, ormanda ses yankısı ile insanlara yolunu şaşırtırmış. Tatar mitolojisinden farklı
olarak Mordva mitolojisinde,
Viryava’yı gören kimse hastalanacak veya ölecek diye bir inanç da vardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder