Köyde bir horoz vardı, her sabah bağırıp dururdu. Bir gün sesi kesildi. Sâhibine sordum:
'Horozun sesi neden gelmiyor?'
O gün anladım ki, halkı uyandırmak isteyenlerin başını kesiyorlar.''
...
Şehriyar'ım gözüm yaşı sel kimin,
Garip sen mi vetanında el kimin,
Sevdan üreğimde kara yel kimin,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Haramzadalardan yoldaş olar mı?
Gurt gurtnan dolaşır, itler it inen,
Gurt şikarnan doyar, itler küt inen,
Yanaşmanın goynu dolar pit inen
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Fars, Çin, Urustan yoldaş olar mı?
Oğuz Atam bizi görse neyliyer,
Dövüner dizini helak eyliyer,
Yeğin geyze gelir, gönü göynüyer,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Yılandan, çiyandan yoldaş olar mı?
Bed-güman değilem Allah kerimdir,
Turan hayalimdir, etim, derimdir,
Böyyük Asya nece olsa benimdir,
Gurt yuvalarına tilki dolar mı?
Ayıdan, Moskof'tan yoldaş olar mı?
Şehriyar'ım, incinmeyin sözüme,
Dost acı danışar dostun özüne
Gah ağlaram, gah vururam dizime
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Hayından, uğrudan yoldaş olar mı?
MUHAMMED HÜSEYN ŞEHRİYAR
TÜRKLÜĞÜN BÜYÜK ŞAİRİ:MUHAMMED HÜSEYN ŞEHRİYAR
"Güneş kaybolmuş, akşamın sessizliği yavaş yavaş çöküyordu Tebriz`in üstüne. Caddelerdeki ayak sesleri, resmi dairelerin kapanmasıyla evlerine giden memurlardan geliyordu. Bir kısmı da alış-verişten dönenler aitti.
Şehriyar, Bank-ı Kişavarzi (Ziraat Bankası)nda yorucu bir gün geçirmiş;bir an önce evine ulaşıp, anasının güzel yemeklerle donattığı sofrasına oturmayı düşünüyordu.
Evlerinin bulunduğu sokağa sapacağı sırada, dün gece yarım bıraktığı şiir geldi aklına...O an ne yorgunluğu kaldı, ne de aklına takılan anasının yemeği... Durup, cebinden yarım kalan şiirin yazılı olduğu kağıdı çıkardı. Sırtını duvara yaslayıp, şiirini tamamlamaya başladı. Akşam iyice çöküp olanca karanlığını Tebriz`in üzerine büründüğü anda, o da şiirin son mısraını yazdı.
Seviçle evden içeri girdi. Bu sevinç, eli hünerli yaşlı anasının yemeğini tatma isteğinden doğmuyordu;şiirini bitirmiş olmanın çoşkusuydu. Sofraya oturmadan, cebinden çıkardığı son şiirini anasına heyecanla okumaya başladı. Şiiri bitirdiğinde anasının yüzüne baktı. Anasının yüzünde her zaman var olan gülümseme yoktu. Şaşırdı. Oysa her şiir okuyuşunda sevincini belli ederdi. Dayanamadı:
-Ana hasta mısın yoksa?
Anası Farsça hasta olmadığını söyledi. Bu cevaba büsbütün şaşırdı. Anası evde Farsça konuşuyordu! Oysa anası, yalnızca Fars tüccardan alış-veriş ederken Farsça konuşurdu... Aklı yettiğinden beri evde herkes Türkçe konuşurdu. Hele rahmetli babası buna çok özen gösterirdi.
Şehriyar, hayret dolu bakışlarla anasına sordu:
-Ana niçin Frasça söyledin?
Yaşlı kadın, oğlunun yüzüne bakmadan yüreğindeki sızıyı dile getirdi:
-Sen Türkçe şiir yazıyor musun ki;ben sana Türkçe söyleyem? Evimize hapsettin Türkçe`yi! ot kökü üstünde biter.Türkçe ile büyüdün, Farsça yazarsın. Artık dinlemeyeceğim şiirlerini!
Şehriyar`ın yüzü allak bullak oldu.Elindeki Farsça yazılı şiirin bulunduğu kağıdın parmakları arasından yere düşürdüğünü bile hissetmedi... Yavaş yavaş yürüyerek yandaki odaya geçti. Zihni karmakarışıktı. Yüzüne bir ana tokadı inmişti! Yemeği unuttu. Geçmiş günlere daldı.Babasının elinden tutup Haydar Baba Dağı eteklerindeki köyleri dolaştırmasını hatırladı. Hoşgenap`ı, Güllüce`yi, Kayışkursak`ı, Vangüzelleri`ni bir bir gezişini düşündü... Babasından dinlediği Türkçe masallar, zihninin gizli mahsenlerinden bir bir çekip;beynine egemen oluyordu...
Oturduğu sedire uzandı. Kendi kendine inlercesine konuştu:
-Türkçe yazacağım...Bundan sonra Türkçe yazacağım!"
(Bu bölüm Mevlüt Uluğtekin Yılmaz`ın 1997`de Azerbaycan`da yayımlanan "Türk Halklarının ortak Ata-Babaları" adlı eserinden alınmıştır)
ŞEHRİYAR KİMDİR?
Türk dünyasının en güçlü şairlerinden olan Muhammed Hüseyn Şehriyar, 1904 yılında Tebriz`de doğdu. Babası "Dava vekili" olan Mirza Aka Hoşgenabi, Hoşgenap kasabasının Haydar Baba Köyü`ndendir.
Şehriyar, güney Azerbaycan(İran) kentlerinden olan Tebriz`de ilk öğrenimini gördü. İlkokuldan sonra Medrese-i Talibiye`de Arapça ve Arap edebiyatı yanında Fransızca öğrenmeye çalıştı. Liseyi Tahran`da bitirdi. Tıp Fakültesine girdi. Tıp eğitimini tamamlayamadan, son sınıftan ayrıldı. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. Bu arada şiir gücü gittikçe büyüyor;İran`da zevkle okunan şairler arasına giriyordu. Hep Frasça yazıyordu. Babasını 1936 yılında yitirince ruhi bunalıma düştü. 1942 yılından itibaren beş yıl boyunca büyük sıkıntılar çekti. Onun bu zor günlerinde, annesi tek dayanağı oldu.
Yazdığı şiirler tüm İran`ın kalbini feth etti. Kendisini çağın Nizami`si, Hafız`ı ve Sadi`si olarak gördüler. Farsça`yı bir Farstan çok daha mükemmel kullanıyor;Fars dilini şiir sanatında ustaca işliyordu. Daha sonra, annesinin uyarısı üzerine Türkçe şiirler yazmaya başladı.
Şehriyar, çok genç yaşta evlendi. Bu evlilikten bir kızı oldu. Bankadan emekli olunca, daha sakin bir hayat sürmeye başladı. En büyük zevki, küçük kızını bağrına basarak Tebriz sokaklarında dolaşması idi.
Şehriyar 1929 yılında önsözünü dönemin bilinen şairlerinden olan Bahtiyar, Nafisi ve Muhammed Tagi Bahar'ın yazdığı ilk şiir kitabını neşreder. Şiirlerinde şair Hafız, Sadi, Fuzûlî, M.P. Vaqif, M.E. Sabir ve s.-den etkilenmeler mevcut olan şair, anadilinde kaleme aldığı Heyder Babaya Salam şiiri ile Türkiye'de ve Sovyetler Birliği'ndeki Türk Cumhuriyetlerinde de büyük bir üne kavuştu.
1951 yılında Haydar Babaya Selam şiir kitabını yayımladı. (Haydar Baba, köyünün üstünde kurulu olduğu dağın adıdır.)
Tahran'da Mehr hastanesinde akciğer iltihabı ve kalp yetersizliğinden 18 Eylül 1988 yılında vefat etti.
Eserleri:
Haydar Baba'ya Salam, Tebriz, 1951;
Yad-i ez Heyder Baba, Tahran 1964;
Seçilmiş Eserleri, Bakı, 1966;
Divan-ı Türkî Tebriz, 1992;
Yalan Dünya, Bakı, 1993;
Tüm Eserleri (4 cilt), Tahran,1971
Heyder Babaya Selam şiiri 76 dile çevrilmiş, Azerbaycan'da ve Türkiye'de bu şiire nazireler yazılmıştır.
Büyük Türk şairi ölüm yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum
Ruhu şad mekanı Cennet olsun...
Fatih Mehmet Yiğit