31 Ocak 2021 Pazar

ÇUVAŞ TÜRKLERİ

 
















ÇUVAŞ TÜRKLERİ
Unuttuğumuz akrabalarımız Çuvaşlar, Moskova'nın hemen 600 kilometre doğusunda yaşayan Türk kökenli bir halk. Onlar, Asya Hunları ile ilişkimizin sesli kanıtı...
Rus hâkimiyeti altında yaşayan Çuvaşlar, kendilerine "Çavaş" derler. Çuvaşistan, Rusya Federasyonu'na bağlı özerk bir cumhuriyettir. Rusya Federasyonu'nun Avrupa kısmının merkezinde, Volga nehrinin orta bölgesinde çok önemli su ve kara yolları üzerinde yer almaktadır.
Başkenti Şupaşkar (Rusça: Çeboksarı, Türkçe: Çubuksaray) olup, nüfusunun % 68'ini Çuvaş Türkleri, % 27'sini Ruslar teşkil etmektedir. 2 milyonun üzerindeki Çuvaş Türkü de, Cumhuriyet toprakları dışında yaşamaktadır.
1552 yılında Kazan Hanlığı idaresinde iken Rus işgaline uğrayan Çuvaşistan, Başkurt Türkleri gibi ardı arkası kesilmeyen isyanlara katılmışlar, bunlardan da 1572-1584, Stafin-Razin Köylü Savaşları ve 1774-1776 ayaklanmaları en kanlıları olmuştur.
1917 Komünist İhtilâli sonucu 1920 yılında muhtar, 20 Nisan 1925 yılında da Federe Cumhuriyet olan Çuvaşistan, SSCB'nin dağılması üzerine 24 Ekim 1990 yılında bağımsızlığını ilân etmiş, ancak Rusya Federasyonu'nun baskısı üzerine 1991 yılında Rusya Federasyonu'na bağlı özerk bir cumhuriyet olmuştur.
Kendisine has meclisi, anayasası, bayrağı ve millî marşı bulunan Çuvaşistan'da Devlet Başkanı aynı zamanda meclis başkanı olarak da vazife yapmaktadır. Devlet Başkanı Nikolay Vasiyeviç Fyodorov aynı zamanda Rus Devlet Başkanlığı hukuk bürosu üyesidir. Mecliste üstün durumda bulunan Çuvaş Türkleri, Rusya'dan birçok taviz koparttıkları için aktif direniş hâlinde değillerdir.
Bağımsızlık yanlısı birçok kişi ve kuruluş daha ziyade Türk şuuru ve kültürünü korumak ve geliştirmek amacıyla teşkilâtlanmışlardır. Bunların en önemlileri "Çuvaş Türk Halkı Millî Hareketi" ile Çuvaş Millî Akademisi'nin kurucusu olan Mihail Yuhma'nın yaptığı "Nasyonel Grup"tur.
Orta Asya'daki Türk yurtlarından biri olan Çuvaşistan, başta İdil Irmağı kenarında kurulmuş başkenti Şupaşkar olmak üzere diğer şehirleriyle birlikte Türk coğrafyasının en nadide topraklarından biridir. 18.300 km²'lik küçük bir alana sahip olan Çuvaşistan; doğuda Tataristan, batıda Gorki Özerk Cumhuriyeti, kuzeyde Mari ve güneyde Ulyanovsk bölgeleriyle çevrilidir.
Çuvaşistan’ın 1996 yılı nüfusu, 1.360.800 olarak verilmiştir. Çuvaşistan’da 21 büyük yerleşim merkezi bulunmaktadır. Cumhuriyet’in başlıca şehirleri; Şupaşkar, Yeni Şupaşkar, Kanaş, Ulatır, Şimirle, Kuslavkka, Şirpü ve Yedirne’dir.
Din
Araştırmacıların çoğuna göre, Çuvaşların ataları olan Bulgar Türkleri, ilk Müslüman Türk devletlerinden biri olsa da, bugünkü Çuvaş halkının büyük bir bölümü Ortodoks Hıristiyan’dır. Bugün başkent Şupaşkar’da pek çok kilise bulunmaktadır. Bu kiliselerden bazıları 17. yüzyıldan kalma yapılardır. Çuvaşistan’da az sayıda Müslüman nüfus da mevcuttur.
Çuvaşlar dil ve din özellikleri yönünden genel Türklükten uzak gibi gözükmekle birlikte, İdil-Ural’daki diğer Türk boyları (Tatar-Başkurt) ile kardeşliklerinin şuurundadırlar ve bu şuur tahsil derecesinin ve millî kültüre verilen ehemmiyetin fazlalaştığı derecede artmaktadır. 1990’dan itibaren Çuvaşistan ile Türkiye arasında kültürel ilişkiler başlamış olup, bir miktar Çuvaş öğrenci Türkiye’de tahsil görmektedir.
Çuvaş Türklerinin Tarihi
Pek çok araştırmacı tarafından Bulgar dili, bugünkü Çuvaşçanın eski şekli olarak kabul edilmektedir. Bu itibarla da bugünkü Çuvaş Türklerinin ataları olarak eski Bulgar Türkleri gösterilmektedir.
Araştırmacılardan Barthold, Çuvaş halkının Bulgar ve İslavların karışımından meydana geldiğini söylerken, Kovalevskiy, Çuvaşların kökenini Suvarlara dayandırır. Rasonyi’ye göre ise Çuvaşların kanında Türk’ten başka bir karışım varsa bu ancak Fin kanı olabilir.
Bugünkü Çuvaşların ataları diye bilinen İdil Bulgar Türkleri, 920 yılında Şelkey oğlu Yıltavar Almış Han zamanında resmî din olarak Müslümanlığı seçmişlerdir. Halife Muktedir Billâh Cafer tarafından gönderilen heyet içinde kâtip sıfatıyla yer alan ve bölgeye giden İbn Fadlan da yazdığı seyahatnamesinde bu yıllardaki Bulgar ahalisinden genişçe bahsetmektedir.
Bulgarlar, Hazar Hanlığı 965 senesinde yıkılana kadar bu devlete tâbi olmuşlar ve Hazar Hakanı’na vergi ödemişlerdir. 1236’da Moğollar, Bulgarlara saldırmışlar, köyleri ve şehirleri yıkmışlardır. 1391 yılında, Timur’un Altın Ordu Hanı Toktamış’a karşı yaptığı sefer sırasında Bulgar ülkesi bir kez daha tahrip edilmiştir. 9-13. yüzyıllar arasında Doğu Avrupa’nın en önemli ticaret merkezi olan Bulgar şehri, 1399 senesinde de Ruslar tarafından tahrip edilmiştir (Merçil 1997: 14,15).
Sırasıyla Altın-Ordu ve Kazan Hanlığı içinde yer alan Çuvaşistan 1552'de Kazan’ın işgali sonrasında Rus egemenliğine geçmiştir. Çuvaşistan 1650'de Moskova hükümeti ile birleşmiş görülmektedir (Kruger 1961: 9). Çuvaşlar, Rus hâkimiyeti altında zorla Hıristiyanlaştırılmak ve Ruslaştırılmak politikalarıyla karşılaşmışlardır. Bu doğrultuda çeşitli misyoner faaliyetler görülmüş mesela İncil Çuvaşçaya çevrilmiştir (Yüce 1993: 389).
1920’de kurulan Çuvaş Muhtar Bölgesi, 1925 yılında Çuvaş Muhtar Cumhuriyetine dönüştürülmüştür. Çuvaş Türkleri, 24 Ekim 1990’da egemenliklerini ilân etmelerine rağmen, Rusya Federasyonuna bağlı olmaktan kurtulamamışlardır. Çuvaşistan’da ilk serbest başkanlık seçimleri 1993 yılında yapılmıştır (Gömeç 1999: 239).
Çuvaş Türkçesi ve Edebiyatı
Konuştukları lisan, diğer hiçbir Türk diline benzemiyor ama onlar Türkçe'nin en eski lehçesini konuşan tek halktır. Türklerin batıya göç sürecinde kaybettiği kelimeleri, hatta çoğul eklerini koruyorlar. Slav, Fin-Ogur kültürü etkisiyle sözcükler hayli değişmiş ama kökleri yaşatıyorlar.
Gerek ses, gerekse gramer özellikleri bakımından Türk lehçeleri arasında özel bir yere sahip olan Çuvaşça, Türkologların üzerinde önemle durdukları bir saha olmuştur. Türkologlar, Çuvaşça'nın Türk lehçeleri arasındaki yerini belirlemeye çalışırlarken farklı görüşler ortaya sürmüşlerdir. W. Radloff, Çuvaşça'nın Türkçeleşmiş bir Fin-Ugor dili olabileceği ihtimali üzerinde dururken, J.G. Ramstedt ve N. Poppe, Çuvaşça'nın Türkçe ile Moğolca arasında köprü vazifesi yapan üçüncü bir dil olduğu görüşünü savunmuşlardır (Yüce 1993: 389). A. F. Karamanlıoğlu ve R. R. Arat ise Çuvaşça'nın Ana Türkçe döneminde Yakutça ile birlikte ayrıldığını kabul etmektedirler.
Çuvaşça, Anatri (Aşağı) ve Viryal (Yukarı) olmak üzere iki ana diyalekte ayrılmaktadır. Çuvaş edebî dili, Anatri diyalektine dayanır. Bu iki diyalekt arasındaki en önemli fark ise Eski Türkçe “o” sesinin Tatarcanın tesiriyle Aşağı diyalektte “u”ya dönüşmesidir (M.Yılmaz 1997: 1545).
20. yüzyılda İvan Yakovleviç Yakovlev, Rus alfabesine dayalı, Çuvaşça'nın ses özelliklerine uyan yeni bir yazı sistemi getirmiştir. Bugünkü Çuvaş alfabesi, Yakovlev’in 1872'de meydana getirdiği alfabenin biraz değiştirilmiş şeklinden ibaret olup, 34 harf ve 2 yardımcı işaretten oluşmaktadır (Yüce 1993: 389). Çuvaşça'daki seslerin 9'u ünlü (sesli), diğerleri ise ünsüzdür.
Çuvaşça ile diğer Türk Lehçeleri ve Eski Türkçe arasında özellikle temel fiiller, şahıs zamirleri, sayılar ve organ isimleri dikkate alındığında, belli başlı ses değişmeleri dışında çok büyük bir farklılık yoktur.
N. İ. Aşmarin 1928 ile 1950 yılları arasında 17 ciltlik Slovar Çuvaskogo Yazıka (Çuvaş Dilinin Sözlüğü) hazırlayarak Çuvaş tarihi, lisanı ve kültürü için çok mühim bir eser ortaya koymuştur. 1 Eylül 1967’de Çeboksarı’da (Şupaşkar) Çuvaş Devlet Üniversitesi açılmıştır.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Çuvaşların, en eski sanatlarından birisi de tahta oymacılığıdır. Köylerde kadınlar hâlâ eski kılık-kıyafetlerini kısmen muhafaza etmektedirler. Çuvaş folkloru sanatta, musikide ve halk danslarında yaşamaktadır. Halk sanatı, tahta oymacılığı ile örgüde kendini gösterir. Örgülerinde kullandıkları ana renk koyu kırmızı olup, örgülerin arasında yeşil, koyu mavi, sarı renkler ve kenarlarında siyah bordürler hâkimdir.
Tarım yapılan topraklarda buğday, çavdar, patates, şeker pancarı, baklagiller, şerbetçiotu yetiştirilir. Şehirlerde et kombinaları, sütlü gıda imalathaneleri, makina inşaa, elektronik, kimya ve tekstil endüstrileri bulunmaktadır.
Evlenirken kızlar evin bütün eşyalarını getiriyor, erkek tarafı ise ev alıyor. Köy düğünlerinde kızlar biraraya gelip şarkı söyleyip eğlenirken, şehirde ise evlilik merasimi Türkiye’de olduğu gibi geleneksel adetleri yitirmiş durumda...
DÜNYA BÜLTENİ 22 KASIM 2016


27 Ocak 2021 Çarşamba

Buz devri Sibirya avcıları 23.000 yıl önce köpekleri evcilleştirmiş olabilir




Bir sanatçının bir Kızılderili ve eski Amerika'da bir köpek anlayışı

 
ETTORE MAZZA


















Bir sanatçının bir Kızılderili ve eski Amerika'da bir köpek anlayışı

 
ETTORE MAZZA

Buz devri Sibirya avcıları 23.000 yıl önce köpekleri evcilleştirmiş olabilir

Son buzul çağının sonlarına doğru, taş uçlu mızraklarla donanmış bir grup insan, avlarını kuzeydoğu Sibirya'nın acı soğuğunda takip ederek engin, çimenli bir arazide bizon ve yünlü mamutları takip etti. Yanlarında kurt benzeri yaratıklar koşuyordu, atalarından daha uysaldı ve primat arkadaşlarının avını avlayıp kampa geri sürüklemelerine yardımcı olmaya oldukça istekliydiler. Bunlar dünyanın ilk köpekleriydi. Onların torunları hem batı hem de doğuya aktı, Avrasya'yı doldurdu ve Yerli Amerikalıların atalarına Amerika'ya yayılırken eşlik etti.

Eski köpeklerden ve insanlardan DNA verilerini birleştiren yeni bir çalışmada ortaya konan senaryo bu. Proceedings of the National Academy of Sciences'da yayınlanan analiz, köpeklerin nerede ve ne zaman evcilleştirildiği konusunda yıllarca süren tartışmaları sona erdirmeyi amaçlıyor. Hatta ilk başta, temkinli kurtların nasıl sadık arkadaşlara dönüştüğünü açıklayabilir.

“Ben seviyorum bu çalışmayı,” Jennifer Raff, Kansas, Lawrence Üniversitesi'nde antropolojik genetikçi ve Amerika'da antik insanlar üzerinde bir uzman diyor. Bulguları doğrulamak için eski köpeklerden ve insanlardan daha fazla genoma ihtiyaç duyulacak, diyor ama şimdiden "Köpek hikayesi ile insan hikayesinin nasıl eşleştiğini görmek harika.

Araştırma, evrimsel biyolog Greger Larson'un Oxford Üniversitesi'ndeki ofisinde biralar üzerinden başladı. Durham Üniversitesi'nde bir zooarkeolog olan Angela Perri ile bir köpek muamması hakkında sohbet ediyordu: genetik ve arkeolojik kanıtların en az 10.000 yıldır yaşadıklarını öne sürdüğü Kuzey Amerika'daki eski köpeklerin kökenleri.

Güney Metodist Üniversitesi'nden arkeolog David Meltzer, köpeklerden ve insanlardan alınan antik DNA'yı karşılaştırmayı önermek için söz verdi. Perri, “Dave, insanların önce Sibirya'dayken ve sonra Kuzey Amerika'ya ulaştıktan sonra nasıl ve ne zaman farklı gruplara ayrıldığından bahsetmeye başladı” diye hatırlıyor. Köpek DNA'sı benzer modeller gösteriyorsa, bu, köpek ve insan hikayeleri eşleşmeye başladığında ortaya çıkabilir. "Dev bir beyaz tahtaya gittik ve farklı yönlere oklar yazmaya başladık. Sıcak bir karmaşaydı ama köpek evcilleştirme hikayesini anlattı. "

Araştırmacılar, karalamalarını geliştirmek için, bazıları 10.000 yıl öncesine dayanan, dünyanın her yerinden 200'den fazla köpeğin daha önce dizilenmiş mitokondriyal genomlarını analiz ettiler. Fosillerde nükleer DNA'dan daha bol olan kısa diziler olan mitokondriyal DNA, tüm eski Amerikan köpeklerinin A2b olarak adlandırılan genetik bir imza taşıdıklarını ve yaklaşık 15.000 yıl önce Kuzey Amerika'nın farklı bölgelerini doldururken dört gruba ayrıldıklarını gösterdi.

Ekip, bu bölünmelerin zamanlaması ve konumunun eski Kızılderili gruplarınınkilere ayna tuttuğunu ortaya çıkardı. Tüm bu insanlar, Sibirya'da yaklaşık 21.000 yıl önce ortaya çıkan, bilim adamlarının ata Yerli Amerikalılar olarak adlandırdığı bir grubun torunları. Ekip, bu insanlar Amerika'ya yaklaşık 16.000 yıl önce girdiklerinde yanlarında köpek getirmiş olmalılar . (Eski Amerikan köpekleri sonunda ortadan kayboldu . Avrupalılar Amerika'ya geldiklerinde köpekleri basitçe kontrolü ele geçirmiş olabilir.)

Genetik geçmişin daha da derinlerine inen ekip, A2b köpeklerinin yaklaşık 23.000 yıl önce Sibirya'da yaşayan bir köpek atasından geldiğini buldu. Ekip, bu atadan kalma köpeğin muhtemelen antik kuzey Sibiryalılar olarak bilinen bir genetik gruba ait insanlarla yaşadığını tahmin ediyor. 31.000 yıldan daha uzun bir süre önce ortaya çıkan grup, kuzeydoğu Sibirya'nın nispeten ılıman bir kesiminde binlerce yıl yaşadı ve sert bir iklimin çok uzak doğuya veya batıya hareket etmesine engel oldu. Bu vahayı günümüz köpeklerinin doğrudan atası olan gri kurtla paylaştılar.

Meltzer, "Bu insanlar muhtemelen yerde kürkler üzerinde uyuyor, ateşte taze öldürmeler yapıyorlardı" diyor. "Aç bir etobursanız ve bir mamut barbekü kokusu alırsanız, kontrol edeceksiniz."

Köpek evcilleştirmesinin önde gelen teorisi, gri kurtların yiyecek toplamak için insan kamp alanlarına yaklaştıklarını, en az ürkeklerin ise yüzlerce veya binlerce yıl içinde bugün bildiğimiz nazik yavrulara dönüştüğünü savunuyor. İnsanlar her zaman yeni kurt popülasyonlarıyla karşılaşacak kadar uzaklara giderse bu fikir işe yaramaz. Perri, ekibin bulguları doğruysa, her iki

türün de Sibirya'da binlerce yıldır nispeten yakın bir yerde olduğunu söylüyor.

Dahası, genetik kanıtlar, eski kuzey Sibiryalıların, Amerika'ya göç etmeden önce Amerikan Yerlilerinin atalarına karıştığını gösteriyor. Eski köpek yetiştiricileri, daha batıda Avrasya'ya seyahat edenler de dahil olmak üzere diğer insan gruplarının yanı sıra Yerli Amerikalılar haline gelen soyla hayvanları takas etmiş olabilirler. Bu, köpeklerin neden hem Avrupa'da hem de Kuzey Amerika'da yaklaşık 15.000 yıl önce ortaya çıktığını açıklayabilir; bu, daha önce bilim adamlarının köpeklerin birden fazla kez evcilleştirildiği yönünde spekülasyon yapmasına neden olan bir bilmecedir Ekip, bunun yerine tüm köpeklerin 23.000 yaşındaki Sibirya yavrularından geldiğini öne sürüyor 

Stockholm'deki Kraliyet Teknoloji Enstitüsünde genetikçi olan ve köpeklerin Güneydoğu Asya'da evcilleştirildiğini uzun zamandır savunan Peter Savolainen daha küçümseyici. Takımın Amerika kıtasına özel olduğunu iddia ettiği A2b imzasının dünyanın başka yerlerinde de bulunduğunu söylüyor. Bu, tüm genetik analizi geçersiz kılıyor ve yeni çalışmanın köpek evcilleştirmesi hakkında "hiçbir şey söyleyemeyeceğini" öne sürüyor.

Ancak Raff, Amerika'daki eski insanlar hakkında bildiği her şeye dayanarak araştırmanın temel hikayesinin "doğru olduğunu" söylüyor. Yine de, mitokondriyal DNA'nın bir hayvanın genomunun yalnızca küçük bir bölümünü temsil ettiğini belirtiyor. “Nükleer DNA olmadan resmin tamamını dolduramazsınız” diyor.

Aynı şey, köpekleri Amerika'nın uzak köşelerine yaymış olabilecek Kızılderili atalar için de söylenebilir. Doktora yapan Justin Lund, “Bu çalışma gerçekten net bir ilerlemeyi temsil ediyor” diyor. Oklahoma Üniversitesi'nde antropoloji öğrencisi ve Native American perspektiflerini genomik araştırmalara dahil etmek için çalışan Navajo Nation üyesi. "Ancak bu anlatılar, kolonizasyondan önce Amerika'da mevcut olan bilgileri birleştirmeye başlayana kadar asla tam anlamıyla tamamlanmış sayılmaz."


Yayınlanan: 

doi: 10.1126 / science.abg7468


David Grimm

David, Bilimin Çevrimiçi Haber Editörüdür .

25 Ocak 2021 Pazartesi

OĞUZLAR VE KİEV RUSYASI "Oğuzların Doğu-Orta Avrupada varlığı ,Hazar Devletinin Yıkılması ve Rusyanın kuruluşundaki etkileri"

 


OĞUZLAR VE KİEV RUSYASI
"Oğuzların Doğu-Orta Avrupada varlığı ,Hazar Devletinin Yıkılması ve Rusyanın kuruluşundaki etkileri"
Prof.Dr.Ovez A. GUNDOGDIYEV
İki bin yıllık zaman dilimi içinde, Doğu ve Orta Avrupa coğrafyasına Türkçe konuşan kabileler; Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Oğuzlar, Tatarlar vs. yerleşmişlerdir. Bu yer değiştirmelere her zaman gereken önem gösterilmemiştir. Bu makalemiz, kalabalık Oğuz kitlelerinin Doğu Avrupa’ya göçleri hakkındadır.
Bu göç grubuna geleneğe uygun olarak “Kuzey” adını verdik. Aslında Oğuzlar Avrupa’da VII. yüzyılda Hazar Devleti’nin sınırları içindeyken de görülmektedirler.
Ancak en büyük hareketlilikleri IX. Yüzyılda Peçeneklerin, onların büyük topluluğundan ayrılmasıyla başlar. Sır-Derya Oğuz Devleti’nden ayrılan Peçenekler, Hazar Kağanlığı’nın sınırlarında kabileler birliği halinde şekillendiler [Gundogdıyev, 1995]. Kaynaklarda, aynı dönemde Oğuz Devleti’ne bağlı olmayan ve Hazar Devleti’nin sınırlarında yaşayan diğer Oğuz kabilelerinden de bahsedilmektedir.
Onlar “Guzların Bozkırı” olarak bilinen, Aral Denizi’nden Hazar Denizi’ne kadar olan geniş sahayı işgal etmişlerdi [Gundogdıyev, 1995].
Hazar Kağanı, daha önce bir kısmı kendisine tabi olan Peçeneklerin (Beçene) güçlenmesine müsaade etmek istemiyordu. Kağan, yeni düşmanlarını birlikte yok etme umuduyla Oğuzlar ile askerî ittifak kurdu.
Daha sonraki olayları, Bizans imparatoru VII. Konstantin Porphyrogenitus, 948 yılında kaleme aldığı “De Administrando Imperio” adlı eserinde şöyle anlatıyor; “…Peçenekler ilk olarak İtil (Volga) ve Geyhe (Ural) kıyılarında Hazarlar ve Uzlara (Oğuzlar) komşu olarak yaşıyorlardı. Uzlar, elli yıl önce Hazarlar ile ilişkiler kurdu ve Peçeneklerle savaşarak, onlara üstünlük sağladılar, ülkelerinden kovdular ve o günden beri orayı, Uzlar ellerinde tutmaktadır. ” [Ahincanov, 1989].
Nitekim, sonuç beklentilerin ötesine geçti. Oğuzlar, 898’de Hazar Kağanı’nın da arzuladığı gibi Peçenekler’e karşı galip geldiler.
Fakat bundan sonraki olaylar tamamen başka bir şekilde gelişti.
Oğuzlar, Peçenekleri kendi topraklarından kovdular ve Hazar Kağanlığı’nın sınırlarına yaklaştılar. Ancak, Hazarlar daha güçlü ve tehlikeli bir düşman olarak karşılarına çıkmıştı.
Peçenekler batıya gittiler. Onların ilk darbeleri Dinyester ile Dinyeper nehirleri arasında yaşayan Magyarlar’a (Macarlar) oldu. Bulgar Çarı Simeon, Peçeneklerin en etkin yardımcısıydı, çünkü Magyarların yok olmasını istiyordu. İki taraftan kıskaca aldıktan sonra sonuncular Tuna’ya ilerlediler. Galip gelerek Panonya’ya yerleştiler. Peçenekler ise Dinyeper, Donetsk ve Don bozkırlarının sahibi oldular [Gundogdıyev, 1998, 34].
Peçenekler Rusi’de2 ilk defa 915 yılında göründüler: “İlk olarak Rus topraklarına gelen Peçenekler, İgor ile bir barış antlaşması yaptılar ve Tuna’ya doğru ilerlediler” [Gundogdıyev, 1998, 35].
Konstantin Porphyrogenitus, Peçenekleri sekiz kabileye, onları da genel olarak kendi içinde iki kısma ayırmaktadır.
Dinyeper’den İtil’e kadar uzanan bölgede Tsur boyları (Kuartsitsur- annesi- Bora Tolmaç), Tsopon (Vulatsopon-Bulla Çopon).
Diğer dört boy ise Ruslar ve Bulgarların komşuları olan: Hopon (Giazihopon-Yazı Gopon), Gila (Havukingila-Kabugşın Yula), Haravoi (Kara Bay), İrtim (İavdiertim-İabdı Ertim) [Pletneva, 1990, 13].
Aynı yıl içinde (915) Kiev Knezi İgor, Peçenekler ile bir saldırmazlık antlaşması yaptı. Rusların Bizans seferinin, Yunanların Kievlilerin gemilerine ateş açması sonucu başarısız olmasıyla İgor,Peçeneklerden yardım istemiştir. Büyük bir ordu hazırlayan Kiev Knezi, Bizans üzerine yürüdü. Bulgarlar ise imparatora: “Ruslar geliyorlar ve Peçenekleri de yanlarına aldılar” diye haber yolladılar [Povest Vremennıh Let, 1985, 8].
İmparator hemen, vergi ödemeye hazır olduğunu bildirmek üzere Igor’a bir elçi, Peçeneklere ise birçok hediye ve altın gönderdi. Bizans, Peçenekler ile barış halinde yaşamak istiyordu.
Konstantin Porphyrogenitus [bu hususu] şu şekilde anlatır: “Roma İmparatoru, Peçenekler ile sulh halindeyken ne Ruslar ne de Türkler (Macarlar) Roma Devleti’ne karşı düşmanca saldırılarda bulunabilirdi.” [Saharov, 1991, 158].
Kiev knezleri de Peçenekler ile yalnızca müttefik olarak kalmaya çalışmışlardır.
İbn Havkal’a göre “[Peçenekler] Rusların dikeni ve güçleri idi” [Saharov, 1991, 159].
Knez Svyatoslav döneminde Kiev Rus Devleti topraklarını önemli ölçüde genişletmiştir. Fakat hala varlığını sürdüren Hazar Kağanlığı, Rusların Hazar Denizi’ne inmelerine izin vermiyordu. Bu yüzden Knez Svyatoslav, Hazarların eski düşmanları olan Peçenekler ve Oğuzlarla ittifak kurdu.
Müttefikler, 964 ve 965 yıllarında aynı anda Hazarlara hücum ettiler. Peçenek ile Kiev birlikleri batıdan, Oğuzlar ise Ural yönünden hareket ettiler. İtil (Volga) nehri yakınlarında iki ordu birleşti ve Hazarlara darbe indirdiler.
Geçmişin korkunç gücü, şimdi topraklarının birçoğunu ve kervan yollarının kontrolünü kaybetti. Oğuzlar, Peçeneklerin sınırlarına yaklaştılar [Gumilev, 1992, 44]. Peçenekler ve Oğuzlar sadece bu seferde değil, başka zamanlarda da Ruslar ile ittifaklar kurdular. Örneğin; 985 senesinde [müttefikler] Knez Vladimir ile İtil Bulgarları’nı hezimete uğrattılar, ardından da Hazarları yok ettiler. Bu olaylar esnasında Rus yıllıklarında3 ilk defa, sadece Oğuzlara hitap ifadesi olarak kullanılan “Torki” ismi geçmektedir.
Ama bu ismin niçin X. yüzyılda ortaya çıktığı bir soru işaretidir. Görünüşe göre Oğuz boyları bu asırda Kiev Rus Devleti sınırlarına yaklaşmışlardır. Göçebe Türk kabilelerinin yer değiştirmeleri, nesnel sebeplerden kaynaklanmaktaydı. Gumilev’in fikrine göre; X. yüzyıla kadar bozkırlarda Türk kabileleri denk güçlere sahipti ve her göçebe kabilenin kendi toprakları vardı, ancak X. yüzyıl boyunca süren kuraklık, bozkırların felaketi oldu.
Guzlar (Oğuzlar) ve Kanglılar (Peçenekler) Aral Denizi etrafındaki kurak bölgelerde yaşıyorlardı ve onlar Altay’ın eteklerinde yaşayan Kumanlar’a (Kıpçaklar) oranla daha fazla zarar gördüler [Gumilev, 1993, 301].
Kıpçakların saldırılarına dayanamayan Aral Oğuzlarının bir kısmı daha batıdaki bozkırlara göç ettiler. Fakat burada İslam’ı kabul eden Hazar kıyılarındaki kendi akrabaları ile mücadele etmek zorunda kaldılar.
XII. yüzyılda Şeref et-Tahir el-Mervezi şöyle yazmaktadır: “Bundan sonra Guzlar, İslam coğrafyasına komşu oldular, bir kısmı İslamiyet’i kabul etti ve onlar Türkmenler olarak adlandırıldı. Onlar [Türkmenler] ile İslamiyet’i kabul etmeyen Guzlar arasında düşmanlık, kavga başladı.
Guzlar arasında Müslümanların sayısı arttı ve İslamiyetin durumu da onlar arasında iyileşti. Müslümanlar kâfirlere karşı zafer kazandılar ve onları Harezm’den Peçeneklerin yerleşim bölgelerine sürdüler” [Gumilev, Hazar Çevresinde Bin Yıl].
Bu “Kâfir Guzlar”, daha doğrusu putperest [pagan] Oğuzlar, Rus yıllıklarında “Torki” olarak geçmektedir. Oğuz kabilelerinin tamamı Peçenekleri sıkıştırmaya geliyorlardı. Tahminen 1030’lu yıllarda, Karadeniz kıyılarındaki bozkırlarda, [Oğuzlar ve Peçenekler] arasında ikinci büyük savaş gerçekleşti.
Bunun ardından Peçenekler göçebelerin yeni bir dalgasıyla ezildiler. Karadeniz’in kuzey kıyılarının tamamı Oğuzlara tabi oldu. Azak Denizi ise Guz Denizi olarak adlandırılmaya başladı. 1040’lı yıllarda Asya’dan yeni Oğuz kabileleri geldi, daha doğrusu onlar oradaki Oğuzların kalıntılarıydı. Kıpçaklar ve Müslüman Oğuzlar tarafından iki yönden sıkıştırılan Guzlar kendilerini kurtarmak için Avrupa bozkırlarına doğru göç etmişlerdi. Bunların Avrupa bozkırlarına geliş dönemi, Türkmenistan’da yaşanan olaylara tekabül etmektedir.
1040 yılında Selçuklu ailesinin önderi, Oğuzların Kınık boyundan olan Tuğrul Bey, Dandanakan’da gerçekleşen savaşta Gazneli ordusunu yenilgiye uğratmıştı. Bu yıl Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. Durumlarını pekiştiren Selçuklular, daha önce Oğuz Yabgu Devleti’nin halkını oluşturan putperest Oğuzları öldürdüler. El-Mervezi’ye göre “Müslüman Türkmenler, İslam ülkelerine yayılmışlar” ve o ülkelerin “hükümdarları ve sultanları olmuşlardır” [Jirmunskiy, 1962, 184].
Selçuklu hanedanına tabi olmayan Oğuz kabileleri zorunlu olarak sığınmak amacıyla başka yerlere gittiler. Rus Devleti’nin güney sınırlarında yeni yerleşim yerleri ortaya çıktı. 1049’da Oğuzlar, Rus knezi ile doğrudan temasa geçtiler. 1055’ten 1060’a kadar Avrasya bozkırları için Oğuzlar ile Rus Knezliği arasında büyük savaşlar meydana geldi. Oğuzların bir kısmı ise 1064'te Tuna'yı geçtiler, Makedonya ve Trakya’yı savaşarak aştılar ve Konstantinopolis'e [İstanbul] yaklaştılar. Yunanlardan büyük bir haraç alan Kuzey Oğuzları, Bizans İmparatorluğu'nun başkentinden uzaklaştılar [Gumilev, Hazar Çevresinde Bin Yıl, 217].
Bizans kaynaklarında “Uzlar” olarak geçen Oğuzlar, imparatorluğun Balkan bölgelerine göç etmişlerdir. Salgınların [hastalık] başlaması ve Bulgarların ani bir saldırısı Oğuzların bu grubunu neredeyse yok etti. Oğuzların hayatta kalanları ise imparator tarafından Makedonya topraklarına yerleştirilmiş, Bizans ordusunda Oğuzların süvari birlikleri peyda olmuştur. Müstakil Oğuz askeri liderleri Bizans’ta, yüksek devlet makamlarına getirildiler [Rasovskiy, 1933, 9]. Oğuzların Avrasya bozkırlarında kalan kısmı bir süre sonra Kiev ve Volınya knezliklerine yerleştiler. Fakat D. A. Rasovskiy, en eski Oğuz yerleşimlerinin bu olaylardan yüz yıl öncesinde Rostov-Suzdal topraklarında var olduğunu kabul etmektedir. Bu olaylar hakkında yazılı kaynaklarda bilgi bulunmamasına rağmen, yazar kendi argümanlarını şöyle gerekçelendirmektedir: “Ancak onların eski çağı, Güney Rusya henüz Türkleri tanımıyorken ve Peçenekler, Dinyeper kıyılarında dolaşıyorken, Kuzeydoğu Rusya’nın Doğu güzergâhında ilk olarak İdil bölgesinde Ruslarla karşılaşan ve sadece 70 yıl sonra Dinyeper kıyılarına ulaşan Türklerle zaten uğraştığını gösteriyor.” [Rasovskiy, 1933, 10] .
Oğuzlar, Kiev Rus Knezliği’nde önemli askerî ve siyasi rol oynamaya başladılar. Rus yıllıkları, onlardan “Torklar” adıyla aşağıda verilen tarihlerde bahsetmektedir;
985, 1054, 1055, 1060, 1080, 1093, 1095, 1097, 1098, 1105, 1116, 1121, 1125, 1126, 1151, 1154, 1159, 1160, 1161, 1162, 1169, 1170, 1171, 1172, 1173, 1190, 1235 [Pogodin, 1856, 193].
Yıllıklar, kabileleri ve isimlerini şu şekilde vermektedir: Peçenekler (yukarıda anlatıldı), Berendeiler (Oğuz’un Bayandır boyu), Kaepçiler (Oğuz’un Kay oba boyu), Kovuiler (Oğuz’un Kayı boyu), Boutlar (Oğuz’un Bayat boyu) ve ayrı boy isimleri:
Bastiler, Turpeler, Şelbirler, Revuglar, Olberler ve Tatranlar [Gundogdıyev, 1995а].
1050’li yıllarda Kıpçaklar Avrasya steplerinde saldırılarını yoğunlaştırdılar ve (dağılan) Oğuz kabileleri Rus topraklarına göç ettiler. Bu göçler sadece Kiev ve Volinya Knezliklerinin topraklarına yapılmamış; Rostov, Vladimir-Suzdal, Çernigov ve Pereyaslavsk Knezliklerine de yerleşmişlerdir.
Büyük bir topluluk Porosye’de (Kiev Knezliği) –Dinyeper’in sağ kolu ile güneydeki Rus ve kuzeydeki Stugna nehirleri arasındaki bölgede– yaşıyordu. Burada müstahkem yerleşimler inşa edildi.
1085’te ilk defa, kaynaklarda Torçesk adlı bir Oğuz kentinden bahsedilmiştir. Bu kent XIII. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüş ve Kiev Knezliği’nin üçüncü büyük şehri olmuştur (90 hektar).
Hatta XII. yüzyılın ikinci yarısında, kentte bir Knezlik sarayı [taht] kurulmuştur [Kuza, 1985, 56–59].
Oğuzlar, eski Rus devleti için Kıpçakların yolunu engelleyen bir kalkan haline gelmiştir.
1093 yılında, Kıpçakların bir saldırısına maruz kaldılar. Bu olayda Torçesk kenti yandı ve çok sayıda insan hayatını kaybetti. Rus yıllıklarında bu olay hüzünlü bir şekilde, Oğuzlar’ın bu devletin tam, eşit vatandaşı olarak algılandığı belirtilmektedir. [Gundogdıyev, 2001, 51].
1097’de Bayandırlar ve Peçenekler, Lyahamiler (Polonyalılar) ile mücadelede Rus Knezlerinin safında yer aldılar [Radzivillovskaya Letopis, 1989, 92–93].
1116'da (diğer yıllıklarda 1114) Don Vadisi’nde kanlı bir savaş gerçekleşti, bundan sonra Don Oğuzları, zorunlu olarak Rus sınırlarına yaklaştılar. Fakat, Rusi’de yeni gelen göçmenler kabul edilmediler. Yıllıklarda bunlar, Bayandırlar (Berendeiler) ve Peçenekler olarak kaydedilmiştir. Macar kaynaklarına göre, Karpat Dağları’ndan geçen bu Oğuz süvarileri Çek, Slovakya ve Macaristan topraklarına ulaştılar. Bahsi geçen devletlerin siyasi hayatında onların [Oğuzların] rolleri çok büyüktür. Macar Prensi Tokson, Peşte şehrinin yönetimini kardeş iki Peçenek hanına verdi, Peçenek hanı Mog ise Macaristan’da “Palatin” ve “Bacs Büyük Jupanı” [Ortaçağda bir devlet görevi unvanı, ç.n.] gibi yüksek bir makamda yer aldı [Gundogdıyev, 1995].
Oğuz kabilelerinin yukarıda bahsi geçen ülkelerdeki büyük rolü, onlarla ilişkili bir dizi yer adları (toponim) ile gösterilmektedir (Slovakya, Çek, Ugriya - Macaristan); Slovakya’nın Bebrava ve Nitra ilçelerinde - Besne köyü, Berensbukos köyleri (Bukovets) ve Berenksvariya (Mıyavskiy bölgesi), Berençerna köyü (Rovensko). Berenç kalesi (1297), 1401 senesinde Kral Kalesi olarak dönüştürülmüş ve XIX. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür.
Nitre Nehri kıyılarında dört Berenç köyü vardı: Berenç (günümüzde de mevcut), Büyük ve Küçük Berenç (1435) ve Aşağı Berenç (1287); Berenç büyük alanı (1156), Berenç yerleşkesi (1244), Rudnı dağı altındaki Prenç köyü; Oğuz, Peçenek isimlerinden gelmiştir.
Ondan başka Çek Cumhuriyeti’nin Krupnı ve Macaristan’daki Hotan şehirlerinde Bayandır ve Peçeneklere ait sayısı 30’un üzerinde yer adına ve belgelere rastlanmıştır. Oğuz kabilelerinin isimleriyle ilişkili olarak yaklaşık 200 köy, kale, yerleşim ve yer adı gösterilmiştir [Rasovskiy, 1933, 19-42].
Rusi’de kalan Oğuzlar - Bayandırlar, Peçenekler, Kayılar, Bayatlar ve diğerleri hayatlarını sürdürmek için bir birlik oluşturmaları gerektiğinin farkına vardılar. Bu birliğin oluşumunda Bayandır kabilesi birleştirici bir rol oynamıştır.
Bu kabileler birliği “Karakalpak” olarak adlandırılmış veya Rus yıllıkları onları “çernıye klobuki” [Karakalpaklar] olarak nitelendirmiştir. Bu isimden kaynaklarda ilk defa 1146 yılında bahsedilmektedir [Pletneva, 1973, 24].
Karakalpaklar, Kiev Knezlerinin aktif yardımcıları oldular. 1146’dan 1202’ye kadar onların isimleri yıllıkların sayfalarında geçmemektedir. Onlar sadece Rusların dış düşmanları olmayıp, Knezlikler arasındaki mücadelelere de katılmışlardır.
Karakalpaklar, Kiev halkı ile birlikte, kendileri için [tahta] uygun görmedikleri prensleri tahtan indirdiler ve menfaatleri açısından onay verdikleri yöneticileri tahta oturttular. Tarihçi O. Suleymenov’a göre, Oğuzlar XII. yüzyılda Kiev üzerinde oldukça etkili olmuşlardır. “Devletin hazine işlerine, Kiev halkıyla beraber Knez seçimlerine katılırlardı. Knez seçiminde onların fikirlerini mutlaka yıllıklara kaydediyorlardı” [Suleymenov, 1990, 493]. Oğuzlar ücretli asker değildi, “Varyaglar, Novgorod'dan talep ettikleri gibi hizmet için para değil, şehirde yaşama hakkını istiyorlardı.” [Suleymenov, 1990, 491].
Oğuzlar Rusi’de, Kievliler ile eşit haklara sahip bir şekilde yaşıyorlardı. Doğal olarak, mükemmel savaşçılardı; Kiev Knezlerinin askeri kadrolarına girdiler ve askeri liderleri ise en sıradan Rus feodal knezleri gibi kendilerine bir votçina [miras, toprak mülkü] talep ediyorlardı.
Şu halde, bu “Oğuz-Rus” hanları, Olgoviçlerin Kiev tahtına geçmesini istemiyorlardı. Vsevolod’un ölümünden sonra Kiev knezi olarak, İzyaslav’ın amcası İgor tahta çıktı. Oğuzlar ise Monomah’ın torunu İzyaslav’ın tahta geçmesini istiyorlardı. Üstelik Kievliler de bu konuda, Oğuzlarla görüş birliği içindeydiler. İzyaslav bir sefere çıktı ve İgor birlikleriyle onu karşılamak için hareket etti. Torkiler, geriden İgor’a saldırmamış olsaydı, İzyaslav mağlup olacaktı. İzyaslav ve İgor arasındaki bu mücadeleye, Dolgorukiy [Uzunkol] olarak bilinen Suzdal Knezi Yuriy (İgor’un kardeşi) müdahale etmiş, fakat İzyaslav’un gücü giderek daha da artmıştır.
1150 yılında Karakalpaklar’ın tamamı, kendi silahlarıyla İzyaslav tarafına geçti ve ona katıldı [Pletneva, 1990, 77]. Knez bu durumdan çok memnun olmuş ve şu ifadeleri kullanmıştır: “Eğer sadece Karakalpaklar bizimle beraberse, o zaman korkacak kimsemiz olmayacaktır” [Pogodin, 1856, 204].
İzyaslav, bahsi geçen yılda sadece Oğuzların desteğiyle Kiev’de Knezlik tahtına oturdu. İzyaslav’a yardım edenler arasında yer alan Bayandırlar ve Turpeiler, özel bir konuma sahip oldular.
Yuriy Dolgorukiy’in büyük ordusu ve Polovetsler (Kıpçaklar) ile birlikte Knezliği ele geçirme girişiminden dolayı İzyaslav, Kiev’i iki defa terk etmek zorunda kalmıştır.
Macar Kralından yardım isteyen İzyaslav, 10 bin Macar süvari ve güvenilir Oğuz birlikleri ile Kiev’e saldırdı ve şehri tekrar ele geçirdi. Macar Kralına hitaben yazdığı mektubunda teşekkür ifadeleriyle birlikte aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır:
“Tanrı bizim koruyucumuzdur, halk ve Karakalpaklar dostumuzdur” [Karamzin, 1988, 149].
1151 yılında Suzdal askerî birlikleriyle Yuriy, kendi kuvvetlerinin başındaki Çernigov (Olgoviçi) knezleri ve aynı şekilde Kıpçaklar birleşik bir orduyla Kiev üzerine sefere çıktılar. Oğuzlar, İzyaslav'ın savaşa girmesine izin vermediler, fakat onun kardeşi Vladimir’in önderliğinde savaşmaya karar verdiler.
Fedakârlık göstererek, savaşta tüm saldırılara karşı kendilerini öne çıkardılar. Ailelerini ve hayvanlarını Kiev Kalesi duvarlarının yakınına gönderen Karakalpaklar, tüm askerleriyle düşmanlarına karşı savaşa girdiler. İlk olarak Suzdal birlikleri dirençlerini yitirdiler, onların ardından Çernigov askerleri ve Kıpçaklar da kaçtılar [Karamzin, 1988, 151].
Sonraki yıl (1152) İzyaslav’ın oğlu Mstislav, Bayandır ve Peçenek birlikleri ile Polovetsleri [Kıpçaklar] püskürttü. Onlar Polovetsler’e karşı zafer kazandılar ve onların elindeki esirleri kurtardılar. Aynı yıl İzyaslav sadece Bayandır birlikleri ile Galitsk Knezliği ordusunu hezimete uğrattı [Karamzin, 1988, 149].
1153’te Mstislav, Bayandır ve Peçenekler ile iki defa Kıpçaklar üzerine sefere çıktı. İlkinde Kıpçaklar, Orel ve Samara nehirlerinin kıyılarında, ikincisinde de Psla4 nehri yakınlarında mağlup edildiler [Karamzin, 1988, 157].
Kiev Rus Devleti’nin büyük Knezi İzyaslav, 13 Kasım 1154 tarihinde öldü. Onu sadece Ruslar değil, Oğuzlar da çok seviyordu: “Rus topraklarındaki herkes ve tüm Karakalpaklar’ın tümü, babalarından daha fazla, kendi çarları ve efendileri olarak onun için ağladılar.” [Karamzin, 1988, 149].
Yuriy Dolgorukiy 1155 yılında Kiev’in Knezi oldu. “Yıllıklarda şöyle anlatılıyor: Yuri, 663 (1155) yazında Kiev’e geldi ve tahta oturdu, onun oğulları Andrey, Vışgorod; Boris, Turov; Gleb, Pereyaslavl; Vasilko, Porosye şehirlerinin knezleri olarak atandılar. O yılın baharında Porosye’de Berendeiler, Polovetsler’i mağlup ettiler [Letopisnıy Svod…, 1963, 32–33].
En önemli husus olarak, Porosye diğer knezliklerle eşit duruma gelmiştir ve buraya belirli ve ayrı bir knezin gönderilmiş olması dikkat çekicidir. Bu Oğuz ittifakının ne kadar güçlü olduğunu ve onların şehirleri ile yerleştikleri köylerin sayısının oldukça arttığını göstermektedir ki, hatta eski Rusi topraklarında başkenti Torçesk olan Oğuz Özerk Knezliği’nin bile kurulduğunu ifade edebiliriz.
Bu knezlik, Kiev Rus Devleti’nde en büyük askerî güce sahip olanlardan biriydi. Onların katılımı olmadan, önemli hiçbir askeri-siyasi olay çözüme kavuşturulamazdı. Bunu sonraki delil göstermektedir.
1167’de Kiev Boyarları5 Vladimir’i, Kiev Knezliği için davet etmişler, ama Vladimir, Kiev halkının davetlerine rağmen ilk önce izin almak için Bayandırlara gitmiştir. “Fakat Oğuzlar ona ok attılar ve kaçan Vladimir, Kiev’e girmeye bile çalışmadı [Letopisnıy Svod…, 1963, 36].
1170 yılına geldiğinde artık Kiev’in itibarı sarsılmış, Eski Rusi’deki siyasi gelişmelerde Kiev değil, Vladimir-Suzdal Knezliği rol oynamaya başlamıştır. 1172’de Yuri Dolgorukiy’nin oğlu Andrey Bogolyubov, Kiev Knezliği’ni, Torçesk kentinde knezlik yapan küçük kardeşi Mihail’e verdi. Oğuzlar bu haberi iyi karşılamışlardı, çünkü onların knezi artık Büyük Knez olmuştu. Büyük knez olan Mihail’in, Torçesk şehrinde Oğuzların koruması altında hayatını sürdürmesi dikkat çekicidir [Karamzin, 1988, 11–12, 25].
Rus topraklarında Oğuz Knezliği, Moğol istilasına kadar varlığını sürdürmüştür.
XII. yüzyılın 90’lı yıllarında anne tarafından Polovets olan Rostislav Ryurikoviç’in Torçesk’te, knezlik makamında bulunması ilginçtir. Rostislav, Türkçeyi çok iyi konuşuyordu.
Dolayısıyla, Dinyeper Kıpçakları Rostislav ile akrabaydılar; Rostislav onlar [Kıpçaklar] üzerine bir kez bile sefere çıkmamıştır.
Ancak Rostislav’ın, Oğuzlar ile birlikte 1190, 1192 ve 1193 yıllarında Lukomorya Kıpçaklarına karşı şiddetli saldırılar düzenlediği bilinmektedir. [Pletneva, 1990, 152]. Kiev yıllık yazarları, dikkatlerini Oğuzlara ve Rostislav’a o kadar çok vermişlerdi ki, Rostislav’ın babası olan Büyük Knez Rurik “bazen Torçesk Boyarlarının ve kendi evladının gölgesinde kalıyor” idi [Rıbakov, 1972, 146].
Oğuz hanları, beyleri ve ünlü savaşçılar birçok kez Kiev’deki knezlik şölenlerine davet edilmişlerdir. Büyük Knez, onları bizzat hediyelerle uğurluyordu. Bu hanlar Kiev Devleti’nin kalkanları ve koruyucuları olmuşlardır. Oğuzlar hakkında yıllıklarda verilen bilgiler XII. yüzyılın sonunda ve XIII. yüzyılın başında sona ermektedir.
1169’da Peçenekler, 1202’de Karakalpaklar, 1206’da Berendeiler, 1235’de de Torklar hakkında son bilgiler kayda geçirilmiştir [Rasovskiy, 1933, 62].
O. Suleymenov’a göre: “Eğer XII. yüzyılda “Rus vatanseveri” kavramı mevcutsa, o dönemde bu öncelikle Kiev Knezliği vatanseverliği ile ilgili olacaktı. Kiev boyarları, Karakalpaklar, Torki ve Berendeiler onlardandı. Türklerle kan, kültürel ve politik bağlar açısından oldukça yakın olmalarından dolayı, XII. yüzyıl Rusları ırkçı olamazdı. Rus Devleti ile Pole6 arasında sıkı bir bağ oluşmuştu” [Suleymenov, 1990, 459–460].
Diğer bir yazar, ünlü tarihçi M. İ. Artamonov, görüşlerinde harika bir sonuca ulaşmış, Guzlar ve Slavyanların, Kiev altın tahtı etrafındaki birliği hakkında şu ifadeleri kullanmıştır; “Bu birlik sadece Rus Devleti’nin gelişmesi için değil, aynı zamanda eski Rus kültürünün hızlıca gelişmesi için imkân ve perspektifi hazırladı” [Artamonov, 1962, 458].
1240 tarihinde Moğollar Kiev’i işgal etti. Oğuz kabilelerinin birçoğu, Kıpçakların sağ kanadı ve Oğuzların sol kanadığını yönettiği Altın Orda Devleti’ne dâhil oldular.
Moğol Hanlığı'na dahil olmayan Oğuzlar, daha sonra Kazak7 olarak adlandırılmışlardır [Gundogdıyev, 1996, 17–18].
KAYNAKÇA
Ahincanov, S. M., Kıpçaki v istorii srednevekovogo Kazahstana, Alma-Ata 1989.
Artamanov, M. İ., İstoriya Hazar, Book on Demand, Leningrad 1962.
Gumilyev, L. N., Drevnyaya Rus i Velikaya Step, Eksmo, Moskova 1993.
Gumilyev, L. N., Ot Rusi k Rossii, Ėkopros Moskova 1992.
Gumilyev, L. N., Tısyaçeletiye vokrug Kaspiya, Azerneşr, Moskova B. G.
Gundogdıyev, O. A., “Kazaki”, Politiçeskiy sobesednik, No. 7, Aşhabad 1996.
Gundogdıyev, O. A., “Oguzı v Drevney Rusi”, Veçerniy Aşgabat, Aşhabad 1995a.
Gundogdıyev, O. A., “Peçenejskoye gosudarstvennoye obedineniye”, Türkmen tarıhında dövlet meselesi (gadımıyet ve orta asırlar), İstanbul 1998.
Gundogdıyev, O. A., “Peçenegi”, Veçerniy Aşgabat, Aşhabad 1995.
Jirmunskiy, V. M., “Oguzskiy geroiçeskiy epos i “Kniga Korkuta”, Kniga moyego deda Korkuta (oguzskiy geroiçeskiy epos), Moskova-Leningrad 1962.
Karamzin, N. M., İstoriya gosudarstva Rossiyskogo, Kn. Pervaya. T. II, Moskova 1988.
Kuza, A. V., “Drevnerusskiye poseleniya”, Drevnyaya Rus (gorod, zamok, selo), Moskova 1985.
“Letopisnıy svod 1497 g. Letopisnıy svod 1518 g. (Uvarovskaya letopis)”, Polnoye sobraniye russkih letopisey, T. 28, Moskova-Leningrad 1963.
Pletneva, S. A., Drevnosti Çernıh Klobukov, Moskova 1973.
Pletneva, S. A., Polovtsı, Moskova 1990.
Pogodin, M. P., İssledovaniya, zameçaniya i lektsii o rosskoy istorii, T. 5, Saint-Petersburg 1856.
“Povest vremennıh let”, Hrestomatiya po drevnerusskoy literature, Moskova 1985.
“Radzivillovskaya letopis”, Polnoye sobraniye russkih letopisey, T. 38., Leningrad 1989.
Rasovskiy, D. A., “Peçenegi, Torki i Berendei na Rusi i v Ugrii”, Seminarium kondakovianum No. VI, Prag 1933.
Rıbakov, B. A., Russkiye letopistsı i avtor “Slova o polku İgoreve”, Moskova 1972.
Saharov, A. N., Diplomatiya Svyatoslava, Moskova 1991.
Suleymenov, O., Az i Ya, Teas Press, Alma-Ata 1990.