19 Ekim 2019 Cumartesi

Türk Tarih Tezi Nasıl Yazılmalıdır? Prof.Dr. Sait Yılmaz




Türk Tarih Tezi Nasıl Yazılmalıdır? 

GirişGünümüzde mevcut tarih bilgileri insanlarımızı tatmin etmiyor. Mevcut Türk tarih
yazımında, Avrupa‟nın Türk tarihi ile ilgili teşhisleri ya aynen kabul edilmiş, ya da
gururumuzu kıran bölümleri reddedilmiştir. Hâlbuki Avrupa için Türkler, barbar ve
savaşmaktan başka şey bilmeyen bir toplumdu. Moğolların ve Türklerin tarihi; hızlı işgallerin
yerkürenin yüzeyini karıştırdığı tarih öncesi barbar enerjisi ve arayışı olarak takdim edilir.
1893 yılına kadar Orhun Anıtları üzerindeki yazıtlar Hint-Ari dil yazımı olarak kabul
görüyordu. Ancak, Vilhelm L.P. Thomsen‟in (1842-1927) bu yazıların Göktürklere ait
olduğunu ortaya koyması, “Türk Budunu” yazısını okuması ile Avrupa büyük şaşkınlık
geçirdi ve Türklere bakış değişti. Ancak, Türk tarihi yazıcıları ikinci, üçüncü ve hatta daha
sonraki ellerde yazılmış yabancı kaynakları kullanmakla kalmışlardır. Tarihimiz ile ilgili pek
çok boşluk hala çalışılmayı beklemektedir. Örneğin, Türk tarihi ile ilgili eser yazanlar,
tarihimizin başlangıcı ile ilgili olarak bugüne kadar elde edilen ve sürekli gelişen kanıtlara
göre bir hüküm vermek ya da çeşitli yorumlar içinde en makul olanını seçmek zorundalar.
Asıl mesele ise, Türklerin tarih çalışmalarında kendine has bir metodoloji ve yeni bir bakışa
ihtiyacı var. Bu makalede, Türk tarihi çalışmalarının sorunlarını ve metodoloji konusunu ele
alacağız*. Amacımız, bir bilim dalı olarak Türk tarihinin en doğru şekilde çalışılması ve
anlaşılmasıdır.
  

Dünya tarihi, Türk tarihi bilinmeden anlaşılamaz..

Türk tarihi bilinmeden, dünya tarihi anlaşılamaz. Dünya tarihi içinde Eski (Kadim)
Türklere ve onların kurdukları devletlere baktığımızda kendi torunları olan pek çok millete
isimlerini verdiklerini ve tarihten silindiklerini görmekteyiz.
- Türklerin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö. 15.000‟de Türkçe konuşan ilk
grupların ortaya çıkması ile başlayan Türk tarihi Çin‟den bugünkü Rusya ve Avrupa‟ya,
Ortadoğu‟dan Avrupa‟ya hatta Bering boğazından ABD‟ye yayılmış köklere sahiptir. Maddî
buluntular ve Türk mitolojisi, Türklerin tarih sahnesine çıktığı yer ve zaman hususunda
tamamen uygunluk arz etmektedir. Türklerin ata yurdu Orta Asya bozkırlarıdır, bu
coğrafyanın, bütün dünya tarafından kabul edilmiş siyasî adı ise Türkistan‟dır.
- Türkistan, konar-göçer bozkır medeniyeti M.Ö. devirlere giden pek çok kültür
çevresi içinde yer alır. Bu durum Türk kültür çevrelerinin zenginliği kanıtlar. Proto (Ön)
Türklere ait olduğu bilinen ve bulundukları coğrafyalardaki yer adları ile anılan başlıca kültür
çevreleri arasında; Anav Kültürü (M.Ö.4000-1000), Afanaseyevo Kültürü (M.Ö.3000-1700),
Kelteminar Kültürü (M.Ö.3000), Andronovo Kültürü (M.Ö.1700-1200), Karasuk Kültürü
(M.Ö.1200-700), Tagar ve Taştık Kültürü (M.Ö.700-100) bulunmaktadır
1.

  - Sovyet arkeologlarına göre; Ön Türk kültürü M.Ö. 1700-2000 yılları arasında Altay
dağlarının kuzeybatısındaki Andronovo kültürü içinde görülmüştü. Bu kültür ise M.Ö. 2500-
1700 tarihleri arasındaki Afanasyevo kültüründen doğmuştu
2. M.Ö. 2000‟den öncesine ait
olduğu tespit edilen Afanasyevo ve devamını temsil eden Androvo kültürlerinin
temsilcilerinin Brekisefal, savaşçı Türk ırkının ön tipi olduğu kabul edilmektedir
3.
- Başka bir teoriye göre; İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli “Zend-Avesta”
rivayetleri ve İsrail menşeli “Tevrat” rivayetlerinde Nuh Peygamberin torunu olan “Türk” ile
İran‟ın rivayetlerindeki Feridun‟un oğlu “Türac” veya “Tur”un soyu, Türk adını taşıyan ilk
kavim olarak gösterilmek istenmiştir. Tevrat rivayetlerinde Nuh tufanından sonra Nuh
Peygamber dünyayı üç oğlu arasında pay etmiş, Yafes‟e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş,
Yafes ölürken tahtını sekiz oğlundan biri olan “Türk”e bırakmıştır. Özetle, Hz.Adem devrine
yakın zamanlarda Turak‟tan (Türk), İran-Turan savaşlarında Alp Er Tunga gibi büyük bir
Türk başbuğundan ve Saka (İskit) İmparatorluğu kağanından bahsedilmektedir
4.
- Çin kaynakları, kuzey Çin‟de yaşayan Rung-Di‟lerin ve onların devamı olan Ti‟lerin
(Tie-le, Tu-kiu) Türklerin ataları olduğunu kaydetmektedir. Rung-Di‟ler M.Ö. 4.-3. bin
yıllarda Orta Asya, Kazakistan, Moğolistan ve Kuzey Çin‟de çok geniş bir alanda
yaşamışlardı. M.Ö. 14. yüzyılda yer alan “Tik”ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en
eskisi olan M.Ö. 7. yüzyılda Orta Asya‟da kurulan “Anav” medeniyeti de Türkler tarafından
kurulmuştu. Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa M.Ö. 1328 yılında Çin
tarihinde “Tiu-Kiu” şeklinde görülmektedir. M.Ö. 1. yüzyılda Romalı yazarlardan biri olan
Pompeius Meala‟nın Azak Denizi kuzeyinde yaşayan halktan “Turcae” olarak bahsettiğini
görüyoruz.
- Çin baskısı ve kuraklık nedeni ile Batıya kayan Hun kitleleri IV. yüzyılın ortalarına
doğru siyasî bir birlik kurarak, Alanlara ait toprakları ele geçirmiş ve İtil (Volga) kıyılarına
ulaşmışlardır. Başlarında Balamir‟in olduğu Hunlar, önce Don-Dinyeper nehirleri arasında
yaşayan Ostrogotlar‟ı ağır bir yenilgiye uğrattılar (374) ve ardından ileri hareketlerine devam
ederek, daha batıda yer alan Vizigotlar‟a ağır bir darbe vurdular (375). Hunların harekete
geçirdiği İran, Slâv, Germen menşeli çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden atmak
suretiyle, batıya doğru hızla akan büyük bir Kavimler Göçü‟nü başlattılar.
Bir yüzyıl kadar devam eden Kavimler Göçü, Avrupa ve dünya tarihî açısından çok
önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu göçler neticesinde Roma İmparatorluğu, 395 yılında ikiye
ayrılmış, 495‟te ise Batı Roma yıkılmıştır. Bu olaylar Orta Çağ‟ın başlangıcı olarak kabul
edilmiştir. Çünkü bu dönemle beraber, Avrupa‟da "feodalite" merkezî imparatorlukların
yerini almış, bugünkü Avrupa‟nın siyasî ve etnik yapısı bu dönemde şekillenmiştir. Hunların
gelmesiyle Avrupa‟da atlı birlikler önem kazanmış, süvari silâh ve kıyafetleri Hunlardan
esinlenmiş ve belki de Orta Çağ Avrupa‟sının şövalye tipi, Hun Alplerine öykünülerek
oluşturulmuştur.
Attila, Büyük Çekmece‟ye ulaştığında Bizans‟a barışı çok ağır şartlar karşılığında
kabul ettirdi (447). Attila, Galya (bugünkü Fransa) üzerine yürüyüp karşısına çıkan çok
kalabalık Roma ordusu ile ilk çağın en büyük meydan savaşlarından birini yapmıştır (451).
Papa Büyük Leon idaresindeki Roma elçilik heyetinin ricaları üzerine Po ovasından geri
dönen Attila, 453 yılında anî olarak vefat etti. Attila‟nın oğulları arasında çıkan taht
kavgalarıyla zayıflayan devlet kısa bir süre sonra parçalandı. Hunların bir kısmı Karadeniz‟in
kuzeyine çekilmişler, bir kısmı ise yabancı kavimler arasında eriyip gitmişlerdir. Cermen

Nibelungen efsanesinde Atilla‟ya dayalı olarak Türk gruplar ile İskandinav halkları, İskoç ve
İzlanda ile bağlar kurulabilir. Finlandiya‟da Mişer Türkleri var. Fin destanlarında Attila anılır.
- Modern Avrupa devletleri Şarlman İmparatorluğu sonrası ancak 10. yüzyılda belirgin
hale gelmeye başladılar; Türk tehdidi karşısında şekillendiler. Hunlar dışında Peçenekler,
Kumanlar (Kıpçaklar) ve Oğuzların kuzey veya güney yolu ile Balkanlara geçtikleri
görülmektedir. Bu kapsamda, Bulgarlar (1187-1257; Asen hanedanı yani İvan ve Peter Asen),
Macarlar (6. Macar Kralı Ladislaus; 1272-1290), Moldova ve Ulahistan‟ı kuranların Kuman
olduğunu bilinmektedir.
Moğol diye bir millet yoktur, ağırlıklı Türkler olmak üzere pek çok kabilenin
karışımıdır. Moğol ismi Cengiz Han ile birlikte ortaya çıktı. Şato Türkleri, 9. yüzyılda Çin‟de
arka arkaya üç hanedanlık kurdular. Bunlar Cengiz Han‟ın akrabalarıdır ve bugün
Mançurya‟da hala yaşıyorlar. Arap literatürü Cengiz Han‟ı Müslüman olmadığı için düşman
kabul etmiştir. Aynı şey, Özbekistan‟ın Atatürk‟ü kabul edilen Timur için de geçerlidir.
İkinci binyıla girerken yaşanan gelişmeler, Türklerin 1000 ile 2000 yılları arasındaki
jeopolitik çerçevelerini belirlemiştir. İkinci bin yıl başlarında Türkistan‟dan gelen Türk
kavimleri, merkezdeki Selçuklu Oğuz Türkleri gibi kenar bölgelerde, Hindistan ve Doğu
Avrupa‟da da devletler kurmuşlardır
5. Oğuz Türklerinin önemli bir bölümü için hedef batıya,
Avrupa‟ya ilerleyerek, Avrupa kıtası üzerinde hâkimiyet kurmak olmuştur. Öte yandan,
Asya‟da kalan Türkler için doğuda Çin, batıda Osmanlı, güneyde Hint ve kuzeyde Sibirya
tundralarının çevirdiği ve tıkadığı ölü bir jeopolitiğin hâkim olduğu dönem başlamıştır.
Türk Çağı denilen 1000-2000 arası yüzyıllarda dünya iki büyük Türk imparatorluğuna
sahne olmuştur. İlki, 1100-1245 arasında Orta Asya‟dan Bizans sınırlarına, Akdeniz‟e kadar
uzanan Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157); ikincisi 1300‟lerde ortaya çıkarak Anadolu ve
Balkanlarla beraber tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika‟yı 500 yüzyıl idaresi altında tutan
Osmanlı İmparatorluğu‟dur.
Uzun süren bir ret döneminden sonra Macarlar Türklüklerini kabul ettiler ve Türk
Kongrelerine katılma kararı aldılar. Bulgarlar ise redde devam ediyorlar. Ancak, 2006 yılında
Bulgaristan‟da yayınlanan oniki hayvanlı Bulgar takvimi Oğuzlarda kullanılıyordu. Son
dönemde, Ukrayna‟da kökenlerinin Türk olduğuna ilişkin görüşler ortaya çıkmaya başladı.
Ayrıca, İskoçyalıların köklerinin İskitler olduğuna dair önemli kanıtlar yayınlanmaya başladı.
Japon ve Korelilerin de köklerinin Türklere dayandığı son dönemlerde bazı bilim
adamları tarafından ortaya çıkarıldı.
Türk Devletleri..Türkler coğrafyaya ve zamana meydan okuyan bir millettir; zamanın bilinen bütün
coğrafyalarında devletler kurarak yaşadılar
6. Bu devletler yıkılmamıştır, vatanları değişse de
yeni şekilleri ile devam etmiştir. Bütün Türk devletleri, bulundukları coğrafyalarda
birbirlerinin ardılları, aynı kökün, aynı kültürün siyasi birimleridir. 14 kavim (boy) halinde
göç eden Türkler tarihte 14 imparatorluk, 38 devlet, 42 beylik, 16 Hanlık ve 12 Cumhuriyet
  kurdular. Türk devleti sayısının bir ayırıma göre 120, bir başka ayırıma göre ise 160 civarında
olduğu görülür7.
Türk tarihi savaş, göç ve kültür tarihidir
8. Türk göçleri, tarih boyunca doğudan batıya
doğru gerçekleşmiştir. Bu istikamet içerisinde bazı Türk kavimleri Hazar‟ın kuzeyinden
Avrupa‟nın içlerine kadar yönelirken-Bulgar-Kuman-Kıpçak ve Çağatay dil grubu-, bir kısmı
da İran üzerinden Anadolu ve Orta Doğu‟ya göç etmişlerdir. Bu iki göç yolu üzerinde değişik
dil, din ve medeniyetten topluluklarla temasa geçen Türk kavimleri yüzyıllar boyu bu
coğrafyalarda varlığını sürdürmüştür. Göç yönlerine ve coğrafi konumlarına göre Türk
imparatorluk ve devletlerini altı bölüme ayırmak mümkündür.


    Tablo 1: Türk Devletleri


  Kaynak: Suat İlhan, Türk Olmak Zordur, Kimliğimizin Kaynakları, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2009), s. 630-
631‟den yararlanılarak hazırlanmıştır. 

   İlk Müslüman Türk devleti Karahanlılar‟dır. İtil (Volga) Bulgarlarının onlardan önce
Müslüman olduğu tartışmaları da vardır. Kıpçak Türklerinin, Altay Türkleri hariç hepsi
Müslüman‟dır. Altay Türkleri ve Sibirya Türkleri tamamen Gök Tanrıcı‟dırr. Çuvaş Türkleri
Hıristiyanlaşmıştır. Kaşgar Türkleri Müslüman‟dır. Oğuz Türkleri, Gagavuz Türkleri hariç
Müslüman‟dır. Gagavuz Türkleri Hıristiyan‟dır. Türk Dünyası tartışmaları arasında Türk
Ortodoks Kilisesi birliği kurularak, inisiyatifin Ruslardan alınması da vardır.
Türk bünyesine uymayan inanç sistemlerinin, hayat tarzlarının benimsendiği ya da
zaman içerisinde nüfus bakımından beslenemediği yerlerde bulunan bazı Türk kavim ve
boyları tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Çin‟deki Tabgaç‟lar, Orta Avrupa‟daki Hunlar ve
Balkanlardaki Bulgarlar buna örnektir. Ancak bu olumsuzluklardan etkilenmeyen Türk
toplulukları büyük bir coğrafyada varlıklarını devam ettirmektedirler.
 

   Kafkasya‟ya Ogurlardan sonra gelen Peçenek ve Kuman Türklerinin öncekilerle
karışımından bugünkü Kafkasya ortaya çıktı. Hazar hanedanı 6-11. yüzyıllar arasında yaşadı.
Bir yandan Hıristiyan Bizans saldırıları, güneyden ise Arap saldırıları karşısında Museviliği
seçtiler. Hazar Türk İmparatorluğu‟nun dağılmasından sonra Musevi Türkler Doğu ve
muhtemelen Orta Avrupa‟ya, Müslüman Türkler Güneydoğu Anadolu‟ya göç etmişlerdir.
890‟da Hazar-Oğuz ittifakına yenilen Peçenekler bugünkü Ukrayna topraklarında
bağımsız bir devlet kurmuşlar, Peçenekler, diğer bir Türk boyu olan Kıpçaklar ile ittifak
yapan Doğu Roma/Bizans‟a yenilerek bağımsızlıklarını kaybettikten sonra Bulgarlar,
Kumanlar ve Macarlar içinde erimişlerdir
9.
11. yüzyıldan sonra Kafkasya‟ya Oğuzlar hâkim olmaya başladı ve yeni gelenler
bölge halkına karışmaya devam etti. Bu dönemde, Anadolu‟da Bizans tarafından iki büyük
kıyım yapılır. İlki Ermenilere yöneliktir ve Bizans tarafından Kayseri bölgesine gönderilirler.
İkincisi Karadeniz bölgesinde yaşayan diğer bir Hıristiyan mezhep olan Bogomolistlerdir.
Bogomolistler, İsa‟yı Tanrının oğlu olarak kabul etmeyenlerdir. Bunlar da Bulgaristan
üzerinden Balkanlara sürülür. Bizans tarafından çoğu yok edilen Bogomillerinden
kaçabilenler Balkanlar üzerinden Peçenekler sığındı, daha sonra bir kısmı Bosna-Hersek‟e bir
kısmı Fransa‟ya kaçtı.
Altınordu hâkimiyetinden 1480 yılında çıkan Ruslar, 1552‟den itibaren Türk
bölgelerinden genişlemeye başladı ve 1593-1604 yılları arasında Sibirya‟yı işgal etti
10.
1559‟da Rus Kazakları ilk defa Azak ve Kırım sahillerine saldırıp, Orta Asya‟dan Rus
girişimlerine karşı şikâyetler gelmeye başladığında Kanuni Rus tehlikesini görebildi
11.
Pontuslar, büyük ölçüde Türk kökenlidir
12. Mübadele esnasında Türk Pontusluların
çoğu Hıristiyan olduklarından Yunanistan‟a gittiler ve tıpkı Karamanlılar gibi orada Türk
muhaciri muamelesi görüp, dışlandılar. Tonya‟da hala Pontusça konuşulur. Of‟un (Trabzon)
bazı bölgelerinde Ermenice konuşulur. Türklerin kabul ettiği Hıristiyanlık olan Gregoryan
Ermenilerin bir kısmı Türklüğe geçtiler. Bunların bir kısmı bugün Of ile Çaykara arasındaki
bölgede yaşamaktadırlar.
 

 Türk tarih yazımı..

Türk tarihi yazımı; Avrupa‟nın 19. yüzyılda ortaya çıkan tarih metodolojisine dayanır
ve Avrupa‟nın dünya tarihi ile ilgili değerlendirmeleri, Türk tarihine nasıl baktığının bir
kopyasıdır. Avrupa‟nın tarih anlayışı; kendilerinin Hint-Avrupa dili konuşan, beyaz ırk ya da
Ari ırka ait oldukları iddiasını esas alır. Bunlar dışında kalanlar Türkler de dâhil sarı ırk ve
ikinci sınıf görülür. Afrikalılar ise köle ırktır. Bir bütün olarak bakıldığında aslında insanlık
tarihi de henüz bütün yönleriyle incelenmiş değildir. Avrupa ve Yakın Doğu‟daki hadiseler
zinciri ve toplum şekillenmeleri 19. yüzyıl sonlarına doğru çeşitli değerlendirmelere göre ele
alınmıştır. Bazı Batı Avrupalı araştırmacılar, Orta Asya‟dan gelen göçebeleri „insanlığın
parazitleri‟ olarak gördüler
13.
Avrupalılar için kendi tarihleri; 19. yüzyıldan itibaren dünyanın geri kalanı üzerinde
hâkimiyet kurdukları ve teknolojik, siyasi ve askeri güçlerine dayanan „kazananlar‟ın
tarihidir. Diğerlerinin tarihi ise „kaybedenler‟in tarihi yaklaşımı ile ele alınmıştır. Bu yaklaşım
  kendine özgü bir tarihi anlatım terminolojisi ortaya çıkarmış; Avrupalı-Avrupalı Olmayan,
Doğu (Oryantalist)-Batı imajları yaratılmıştır. Bu imajlar içinde Avrupalı; özel bir dinamizme
sahip (kapitalizm), akılcı (rasyonel; laik, dini dogmalardan uzak), liberal anayasacı,
demokratik olarak tarif edilmiştir. Avrupalı olmayanlar ise; durgun (ekonomik rekabet,
kapitalizm eksikliği), irrasyonel (dinsel inançların hâkim olması) ve despotik otoriter yönetim
(oryantal despotizm) biçimleri ile açıklanmıştır
14. Anlatılan Avrupa tarihi aynı zamanda Doğu
üzerindeki Batı hâkimiyetini mazur göstermek için gayret ederken, Avrupalı için hep ideal
olan imajı çizmektedir.
Türk tarihi, çağdaş tarih biliminin geri kalmış dallarından biridir. Bunun başlıca
sebeplerinden birisi, Türk tarihinin başka hiçbir milletin tarihi ile mukayese edilemeyecek
ölçüde çeşitli kaynakların tetkiki ile birlikte yazılma zorunluluğudur. Bu kaynaklar, M.Ö.
yazılmış Çin vakayinamelerinden İtalyancanın Venedik lehçesi ile yazılmış vesikalarına kadar
en az 15-20 dilde ve düzinelerce lehçede kalem alınmış, birçoğu yayınlanmamış yüzlerce ve
binlerce yıllık eserlerdir
15. Türklerin tarihi ile ilgili bu kadar çok çelişki ve saptırma
yaşanmasının altında siyasi, dinsel ve ideolojik yaklaşımlar yanında; Türk tarihi ile ilgili
gerçek çalışmaların ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve Batılı hatta Rus yazarların
öncülüğünde çok geç bir dönemde başlamış olması yatmaktadır.
Türkoloji ve Türk filolojisinin kurucuları oryantalistlerdir. Türkler ve Türk tarihi en
çok Fransızlara egzotik geldiğinden Çin kaynaklarını ilk inceleyenler Fransızlar olmuştur. 18.
yüzyılda Fransız misyonerleri pek çok Çin külliyatını tercüme ettiler. Prof. J. Deguignes, bu
tercümelerden faydalanarak „Hun, Türk ve Moğol Tarihi‟ni yazmıştır. 19. yüzyılda S.
Julien‟in Bizans tarihiyle ilgili çevirileri ve 20. yüzyılın başlarında E. Chavannes‟in Batı Türk
Hakanlığı ile ilgili incelemesi önemli boşlukları doldurdu.
Fransızlar gibi onları takip eden Almanlar da Orta Asya Türk tarihine Çinli gözü ile
bakmak hatasına düşmüşler, hayal mahsulü bilgiler yanında pek çok kişi ve yer ismini
birbirine karıştırmışlardır
16. Bu hataların oluşumunda çeviri ve fonetik sorunları da etkili
olmuştur. Nitekim Eski Türk tarihi ile ilgili bilgilerin çoğu Çin hanedanlarının genellikle
taraflı Salnamelerine (yıllıklar), biraz da Arap, İran ve Grek kaynaklarına dayanır. Çin
kroniklerinde olaylar günü gününe ama Çin anlayışı ile verilir. Çinliler hep zafer kazanan
olarak gösterilmiş, belirli yer ve halk isimleri değiştirilerek yazılmıştır. Bizans, Ermeni, Arap
ve Fars kaynaklarında Türklerle ilgili bilgiler bölük pörçük, bazen anlaşılmayacak şekilde
yazılmış, Türk isimleri doğru olarak verilmemiş, birbirine karıştırılmıştır.
Diğer bir kaynak grubu ise 6. yüzyıldan itibaren dikilmeye başlanan ve 8. yüzyılda
zirveye ulaşan kitabe şeklindeki yazılı tarihi (Orhun) anıtlardır. 8. yüzyıl Kök-Türk (Gök
Türk) abidelerini keşfeden, bu yazıtlarda eski Türk runik alfabe ile yazılmış en eski Türkçe
metni ilk defa çözen V. Thomsen
17, Türk lehçeleri lügatini yazan W. Radloff ve Orta Asya
Türk kavimleri üzerinde en yetkili eserleri yayımlayan V. Barthold, oryantalist okulundan
yetişmiş Batılı ilim adamlarıdır. Orhun Anıtları‟nın keşfi 1900‟lerde Türkler arasında heyecan
uyandırmış, Türk milliyetçiliği ve Türkçülüğün gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Osmanlı Devleti‟ne sığınmış ve yüksek devlet basamaklarına çıkmış Lehli ve Macar
asıllı milliyetçi ve liberal devrimciler (Celaleddin ve Ömer Paşalar), Osmanlı‟da Türklük
bilincini uyandırmaya çalışmışlardır. Türklük bilincinin milli fikir kaynakları ise şaşılacak bir

   biçimde Fransız, İngiliz ve Macar Türkolojisi içinde çıkmıştır. Leon Cahun‟un Asya Tarihine
Giriş
(Paris 1896) kitabı 1900 tarihinde Necib Asım tarafından ilavelerle Türkçe‟ye çevrilmiş
(Türk Tarihi, İstanbul, 1900) ve Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde önemli bir rol
oynamıştır
18.
Türk tarih araştırmalarının geri kalmasının diğer bir nedeni ise Batılı anlamda
tarihçilerimizin çok geç yetişmesidir. Türk tarihinin boşluklarını doldurmaktan hala uzağız.
Bugün bile Türk tarihinin kaynaklarının önemli bir kısmı ne derlenmiş ne de basılmıştır. Türk
tarihi ile ilgili kaynak bolluğu özellikle İstanbul‟un fethinden sonraki dönemde başlamış
olmakla birlikte, birkaç yüz milyonu bulan bu arşiv vesikalarının pek çoğu tarih
çalışmalarında kullanılmamıştır.
Türk tarih metodolojisi için ilk tercümeler 1930-1933 yıllarında yapıldı. Zeki Velidi
Togan‟ın
“Umumi Türk Tarihine Giriş ve Tarihte Usul” başlıklı iki kitabı, bu kapsamda bir
başlangıç sayılabilir. Türkiye‟de tarih metodolojisi tartışmaları gerçek anlamda 1945
sonrasında yapılmaya başlandı. Bu dönemde, Avrupa‟da da tarih metodolojisi ile ilgili
tartışmalar devam ediyordu. Örneğin, Fransa‟da yayınlanan “
Histoire et Metot” adlı kitap ülke
tarihinin yeniden ele alınması için önemli bir kaynak teşkil etti. Bu kapsamda, onomastik
(isim bilgisi) ve tamga (sembol) bilgisi (heraldik) uzmanlığına önem verildi. Tarih yazımında
başvurulan bir diğer yöntem de etimoloji (kelime bilgisi) oldu. Ancak, kelime benzerliklerine
bakarak bağlantı kurma merakı, Türk tarihini Mayalara bağlayan tezler ortaya çıkardı.
 

Türk Tarih Tezinin Sorunları..

Atatürkçü tarih tezi Türk tarihini Arap tarihi bağından kurtararak Orta Asya‟dan
başlatır. Gerçekten de Orta Asya‟dan günümüze kurulan devletlerin birbirinin ardılı olması
nedeni ile Türk tarihi bir bütündür ve süreklidir. Ancak, tarihçiliğimiz bugün de tehlike
altındadır. Son yıllarda Türk kültürüne özelde Türk tarihi ve tarihçilerine yönelik sinsi bir
karalama kampanyası içinde bulunmaktayız. Tarihimizle ilgili güzel ve doğru olan ne varsa
„Resmi tarih‟ söylemi ile Türk insanının kafası karıştırılmaya ve tarihi değerlerimiz
yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. Kendi ideolojik doğrularını tarihi çarpıtarak yaymaya çalışan
pek çok maksatlı yayın ile de karşı karşıyayız.
Türk tarihinin başlangıcı konusundaki çelişkiler hatta bazen maksatlı yorumlar içinde
Batılı pek çok tarihçinin Türk tarihini mümkün olduğu kadar öne alma yaklaşımı görülür
19.
Batılı tarihçiler Göktürklerden önceki Türk tarihini yok sayma, Hunların bile Türk
olmadıklarını söyleme eğilimindedir. Bunun temel nedeni İranlıların, Ari ırktan, Hint-Avrupa
dil grubundan bir topluluk oldukları, yani köken itibariyle Batılı oldukları kabul edildiği için
Asya‟daki topluluklarına ne kadarına İrani derlerse, Asyalıların da o kadar Avrupalı olduğunu
kanıtlamış olacakları hesabıdır. Böylece kendi tarihlerini daha geçmişe ve Orta Asya‟ya
götürürken, Türklerin kökenini barbar akınlarına indirgeme yanılgısına düşerler. Osmanlı‟dan
başlattıkları Türk tarihi ile ilgili en genel yaklaşım ise Türklerin bir devlet değil, denge nedir
bilmeyen despot imparatorluklar kurduğu anlayışı sergiler
20.
Öte yandan pek çok Türk tarihçisi, İslami bakışın etkisi altında bilinçli ya da bilinçsiz
olarak Türk tarihini Arap tarihi, özelde İslam tarihi ile özdeşleştirme çelişkisine düşmüştür.
Osmanlı postuna bürünmüş İslamcı zihniyet; Türk tarihini sadece din temelinde ve din birliği
  
   amacına uygun şekilde açıklamaktadır21. Hâlbuki Türk kimliği, Türk tarihi çerçevesinde
analiz edilmelidir. Kimlik arayışında, Turan‟a dönmek yerine İslam‟a ya da Batı ile tam
özdeşleşmeye zorlanıyoruz. Bu yüzden, Dünyada olduğu kadar Türkiye‟de de Türk olmak
zorlaşıyor.
Araplaştırılmaya çalışıldıkça kendi içimizde yabancılaşıyoruz. Bu yüzden, Alevileri
olduğu kadar Suriye ve Irak‟taki Türkmenleri de kendinden görmeyen bir zihniyet ortaya
çıktı. Kimlik ya da var olma sorunumuz buradadır
22. Tarih çalışmalarında esas Türk kimliği
olmalı, Türk tarihi ile ilgili çalışmalar dini ideoloji kapsamından çıkarılmalıdır.
Cumhuriyet döneminde bazı sol görüşlü yazarlar ise „Türk tarihi yoktur‟ diye işe
başlayarak
23, Türklerin 19. yüzyıldan itibaren Marksizm‟e olan ilgisizliğinin acısını tarih
sahnesi içinde çıkarmaya çalıştılar. Türk tarihini Marksizm‟in gelişimi ile ilgili
ilişkilendirdiler. Bunların arkasında ise kendi milliyetini inkâr eden ve sadece Sovyet
kontrolünde bir dünya işçi devleti kurabileceklerini sanan kör Komünizm ideolojisi vardı.
1990‟lı yıllardan beri ortaya atılan Avrasyacılık düşüncesi Rusların Türklere bakışında
yeni bir açılım getirdi. Rusların Avrasyacılık içinde yer verdiği Turan anlayışı, Rus
hâkimiyetinde bir Avrasya için Çin‟e karşı Türkleri din esası altında kendine alet edinmeyi
amaçlamaktadır. Bunu Afganistan‟da Amerikalıların Talibanı kendisine karşı kullanmasından
aldıkları dersle yapmaktadırlar. Rus coğrafyasında Kafkasya ile Yakutistan arasındaki hat
kolayca arka arkaya çökebilir. Köprübaşı Kırım‟dır. Bu yüzden Ruslar, Ukrayna‟dan ilhak
edip, köprübaşı yaptılar.
Günümüzde yayınlanan bazı gen çalışmaları ile ortaya atılan; „Türk yoktur‟ ya da
„Anadolu‟da Türk kalmamış ya da çok azdır‟ gibi iddialar, içlerinde bazı Türklerin de
katıldığı yabancı ülkeler tarafından yaptırılan maksatlı araştırmalara dayanmaktadır. Böylece,
Türk kimliği ve tarihine zarar veren üstelik tarihçi kimliği takınmış kişiler de ortaya çıkmıştır.
Gen çalışmaları ile Türk tarihine ilişkin yapılmaya çalışılan saptırmaların amaçları şunlardır;
- Türk geni kalmadığı iddiası,
- Türk geni ile oynamak,
- Gen haritası ile Anadolu‟yu Kürtlere ait gibi gösterme,
- Yörüklerin Türk olmadığı iddiası.
Bu tür çalışmaları yapan Alman ve Amerikalıların arkasında modern haçlı merkezi
olan Alman Kiliseler Birliği, Volkswagen gibi özel şirketler vardır. Anadolu‟da Kızılbaşlık ve
Türklük hedef seçilmiştir. Kürt sorunundan sonra Alevilik, Yörüklük üzerinden oyunlar
oynanmaya çalışılmaktadır. Bazı çalışmaların arkasında Ermeniler de var.
 

Türkolojide yazım sorunları..

Türkoloji‟de iki akım vardır;  
(1) Rus Türkolojisi; Volga boyu Kuzey Kafkasları ve Orta Asya‟nın kuzeyini inceler.
Bunlar, Osmanlı ve Akdeniz Bölgesine ilgi duymazlar. Sovyet Türkolojisi, etimoloji (dil)
üzerinden bir köken araştırmasına yönelmiştir.
(2) Daha çok Avrupalı çalışmalara dayanan kronolojik tarih yazımıdır. Türk tarihini
kronolojik yazım metodu ile beş ana döneme
24 ayrıldığını ve bunun genel kabul gördüğünü
söyleyebiliriz;
(a) Ön Türkler dönemi.
(b) İslamiyet öncesi dönem.
(c) İslamiyet‟e geçiş ve ilk İslamiyet dönemi.
(d) Osmanlı İmparatorluğu dönemi.
(e) Türkiye Cumhuriyeti dönemi.
Yukarıda Türk devletleri bölümünde de açıkladığımız gibi Türkler, birbiri ile aynı
dönemde devlet ve devlet benzeri yapı (beylik, hanlık vb.) kurmuşlardır. Türk tarihi bir bütün
olsa da bu devletler doğrusal bir sıra izlememektedir.
Türk tarihinde devlet ve
imparatorluk sayısının çokluğu iktidar değişikliği ile ilgilidir. Bu yüzden, Türk tarihinin
yazımında kronoloji kadar coğrafya da esas alınmalıdır.
Türk tarihini İslam öncesi ve sonrası diye kategorilendirmek de doğru değildir.
Türkler, dün olduğu gibi bugün de, Müslüman olsun-olmasın pek çok coğrafyada aynı
dönemde farklı devletler içinde yaşamaya devam etmişlerdir. Onları tanımlayan Müslüman
kimliği değil, Türklüktür. Bugün Müslüman olmayan pek çok Türkü göz ardı edemeyiz.
Türk tarihi, Türkiye Cumhuriyeti ile de bir son noktaya gelmemiş ve Türk
dünyası için nihai bir devlet değildir.
Günümüzün 270 milyonluk Türk dünyasında pek çok
bağımsız devlet yanında çeşitli özerklik seviyeleri içinde yaşayan Türk kardeşlerimiz de
vardır. Türk tarihinin çetelesini tutanların sorumluluğu hangi devlette ya da dinde olursa olsun
tüm Türk dünyasına karşıdır.
Son yıllarda maksatlı olarak sürekli gündemde tutulan Osmanlıcılık ve Osmanlı tarihi
ile ilgili de bazı gerçekleri yazmak zorundayız.
- Osmanlı kendi tarihini kronikçi veya vaka yazarlığı denilen gelenek içinde ele
almıştır. Bu resmi tarihçiliğin asıl amacı, merkezin eylemlerinin methiyesini yapmaktan
ibarettir
25.
- Osmanlı, öncelikle Türkmen beyliklerinin düşmanı, yok edicisi olmuştur ve kendi
içinde otantik Türkmen kültürünün tahribatından sorumludur. Osmanlı tarihi, diğer halklardan
daha da ağır bir şekilde Türkmenlere karşı saldırı ve sömürgeleştirme tarihi olmuştur
26.
Nitekim Osmanlı döneminde Anadolu‟daki Türk milletinin asıl kitlesi, “Osmanlılık” vasfını
üzerine almamıştır. Anadolu halkı, her zaman sarayla onun etrafındaki zümreye “Osmanlı”
demiş ve kendini onun dışında tutmuştur.
- Osmanlı Devleti‟nin kurucularından Çandarlı ailesinin Fatih döneminde yok edilmesi
ve Oğuz boyları liderlerinin katli, Osmanlının Türk vasfına büyük zarar vermiştir. Osmanlı,
Türklüğü sadece geçmişi olarak anmış ama kendini asla Türklükle özdeşleştirmemiş,
Türklüğü dışlamış ve küçümsemiştir. Osmanlı için Türkler reayadır (sürüdür), yönetilen,
  vergiye bağlanan ve savaşa Tımar askeri olarak çağrılandır. Ama yönetim mekanizmasından
ve hassa ordusundan ısrarla ve sistematik olarak uzak tutulandır27.
- Bu yüzden, Osmanlı döneminde Türklerin tarihi, Osmanlı tarihinden çok daha fazla
Akkoyunluların, Karamanoğullarının, Safevilerin, Saruhanoğullarının vb. tarihi olabilir çünkü
Türk halkını toplumsal temel yapmışlardır. Anadolu Türkmenleri, kendilerini kültürel olarak
bu devletlerin doğal bir parçası görüyorlardı
28. Osmanlının beklentisi ise halkı tebaalaştırmak,
yönetimin her türden savaş, vergi, iskân gibi keyfiliklerine kayıtsız şartsız boyun eğmesini
sağlamak, onların ruhlarını teslim almaktı.
Ancak, 1800‟lerden itibaren, bir Osmanlı toplumu yaratmak ideali ile her vilayette
pozitif bilimleri öğreten idadilerin (lise) açılması, aydın bir kuşak yetişmesini sağladı. 1834
yılında Harp Okulu‟nun kurulması ile Anadolu Türk gençleri ilk defa askeri okullara
alınmaya başlanacak ve zamanla ordunun tamamına hâkim olacaklardır. Böylece
Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin mimarı olan Süleyman (Uslu) Paşa gibi devlet adamları
buradan yetişecektir. Atatürk nesli, bu temelde kurulan yeni askeri mekteplerde yetişti
29. Eğer
Türkiye, kendi kimliği ve milli kültürünü geliştirerek modern dünyada bağımsız bir milli
devlet olarak ortaya çıktıysa, bu başlıca eğitim, gazete ve bu kuşak içinde sivrilen aydın
liderlerin çabaları sayesinde olmuştur.
İlber Ortaylı‟nın sözleri ile; “
Türklük, bir şuur olarak ortaya çıkmıştır. Yani
Osmanlılık ve İslamlık değil, ön planda Türklük vardır
30”. 19. yüzyılda Türklük kimlik ve
şuurunu yerleştiren yayınlar başlamış olsa da bu şuuru asıl yerleştiren Balkan Savaşları,
Çanakkale ve Yemen‟dir, Kurtuluş Savaşı‟dır.
Diğer yandan, Osmanlı Devleti monarşi ile yönetilen çok uluslu bir imparatorluktu.
Türkiye Cumhuriyeti ise bir ulus-devlettir. Atatürk, Türklüğü kabul eden herkesi kendi
vatandaşı gören ama ırk esasına dayanmayan bir ülke kurdu. Ulus-devlette egemenliğin
kaynağı, milletin hür ve serbest iradesidir. Bu irade milletin serbestçe seçtiği
milletvekillerinin oluşturduğu TBMM‟nde kendini gösterir: egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir. Osmanlı Devleti‟nde ise egemenlik, Osmanlı hanedanının tekelindedir, babadan
oğula bir mülk gibi algılanır. Osmanlı Devleti‟nde bireyler tebaadır, kuldur, Türkiye
Cumhuriyeti‟nde ise bireyler eşit hakka sahip vatandaştır. Özetle, Osmanlı Devleti ve onun
dayandığı prensipler Türkiye Cumhuriyeti‟nin kuruluşu ile birlikte tarihe mal olmuştur
31.
Devam eden sadece toplumsal kültür ile ilgili sorunlardır. Bugün Türkiye her zamankinden
daha ağır bir kültür ve kimlik sorunu yaşamaktadır
32.

 

Türk Tarih Tezi Nasıl Yazılmalıdır?

Sovyet İmparatorluğu‟nun dağılmasıyla istiklâllerini kazanan Türkistan‟daki Türk
Cumhuriyetleri ve topluluklarına ait topraklarda yapılacak incelemeler Türklerin tarih
sahnesine çıkışlarına dair yeni belge ve bulguları, elbette ki, gün yüzüne çıkaracaktır. Ancak,
Türk ana yurdunu Orta Asya‟da dar bir bölgeye sıkıştırmak hem tarih ve kültür birliğini
muhafaza etmek hem de ilmî gerçekler açısından doğru değildir.
Türk tarihi, coğrafya ve kronoloji esasına göre yazılmalıdır. Türk tarihini zaman
kronolojisi içinde doğrusal olarak ele almak yerine coğrafyaya göre bölümlendirmek daha
  doğru olur. Türk tarihi bir bütün olmakla beraber, tarih çalışmaları ve yazımı için Türk
coğrafyası aşağıdaki ana bölümlere ayrılabilir;
(1) Türkistan (Orta Asya) Türklüğü,
(2) Doğu Avrupa Türklüğü (Kafkasya dâhil),
(3) Hindistan Türklüğü,
(4) Anadolu Türklüğü,
(5) Ortadoğu Türk tarihi, şeklinde sıralayabiliriz.
Şimdi alt bölümlerde neler var, açıklayalım;
(1) Türkistan (Orta Asya) Türklüğü;- Türkistan coğrafyası tarihi (Karadeniz‟in doğusundan Mançurya‟ya kadar olan
coğrafyada tüm Türk oluşumları (Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Doğu
Türkistan vd.),
- Geleneksel olarak Türk tarihine Hunlar ile başlanırdı ancak onlardan önce Chouv ve
İskitlerin Türk kavimleri olarak hareketleri kanıtlandı. Dolayısı ile sıralamada, Orta Asya
Türklüğü içinde, önce Sovyet Türkolojisinde Ön Türkler diye anılan Çin kaynaklarında ismi
yakın zamanda keşfedilen;
- Chouv Türkleri ile
- İskit (Saka) Türkleri başta yer alır. Onları;
- Hunlar ve
- Göktürkler, daha sonra
- Uygurlar ve
- Kırgızlar izler.
Bu coğrafyadaki Yakutistan gibi diğer Türk bölgeleri de ilave edilmelidir.
(2) Doğu Avrupa Türk tarihi (Kazakistan, Tataristan, Çuvaşistan, Gagavuzlar, Sekel
Türkleri, Macarlar, Bulgarlar, Fin-Ogur vd.).
- Doğu Avrupa Türklüğü içinde ilk bahsetmemiz gereken M.S.350‟li yıllarda
Avrupa‟ya uzanan Atilla‟nın başında olduğu ve Doğu Avrupa-Kafkasya dahil büyük bir
devlet kuran; Batı Hun Devleti‟dir.
- Onu İskandinav ülkeleri ve diğer Avrupa halklar ile karışan Ogur Grupları izler.
Bunlar içinde yer alan;
- Bulgarlar iki kola ayrılır;
* İdil Volga Bulgarları; 9. yüzyılda İslamiyet‟i kabul ettikten sonra Hazarların
kontrolüne girdiler.
* Tuna Bulgarları ise 10. yüzyılda Hıristiyanlaşma ile birlikte Slavlaşmaya
başladılar ve 14. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine girdiler.
- Avarlar içinden Macar grupları çıkar. Macarları grupları içinde Fin, Ogur ve Sekel
Türkleri bulunmaktadır.
- Hazar Devleti (6.-11. yüzyıl) kurulmadan önce bölgeye Hunlar gelmeye devam
etmektedir. Gök-Türkler‟e bağlı olarak yaşıyorlardı. 630 yılında Batı Gök-Türkleri Çin
hâkimiyetine girince kendi devletlerini ilan ettiler. Daha sonra gelen Peçenek ve Kıpçaklar da

Hazar Devleti‟ne katılır ve yöneticileri Museviliği kabul eder. Museviliği tercihte o dönemde
bir yandan Bizans ülkesinden kovulan Yahudilerin gelmeleri diğer yandan Araplar ile sürekli
savaş halinde olmaları etkili olur. Ancak, Hazar ülkesinde Gök Tanrı inancı, İslamiyet ve
Hıristiyanlık yanında Musevi oranı yüzde beş‟ten fazla olmamıştır.
Türklerin Müslüman olmasına kadar olan dönemde:
Orta Asya‟da Cengiz Han dönemi; Japon Denizi‟nden Doğu Avrupa‟ya kadar hâkim
imparatorluk 30-40 yıl kadar sürdü. Bu imparatorluğun yıkılmasından dört devlet ortaya çıktı;
- Altın Orda (1227-1502; Doğu Avrupa),
- Çağatay (1227-1370; Özbekistan-Türkmenistan),
- İlhanlılar (1256-1336; İran, Anadolu ve Türkmenistan‟ın bir kısmı),
- Kubilay Hanlığı (1280-1368; Türk-Moğol Devleti; Kubilay‟ın Moğolistan ağırlıklı
ve bir kısmı Çin içinde).
- Nogay Hanlığı (1259-1557).
- Kasım Hanlığı (1445-1681).
Yukarıdaki yapı Orta Asya‟da 15. yüzyıla kadar devam eder. Bu dört devlet gücünü
kaybedince;
- Çağatay Devleti‟nin bulunduğu yerde Timur Hanedanı ortaya çıktı. 1390‟larda Altın
Ordu Devleti‟ni yıktı ve onun yerine hanlıklar dönemi başladı;
- Kazan Hanlığı (1437-1552); Bugünkü Tataristan ata babaları olup, 1552‟de Ruslar
ele geçirdi.
- Kırım Hanlığı (1441-1783); Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı hâkimiyetine
girdikten (1475) sonra 1774‟deki Küçük Kaynarca Anlaşması ile bağımsız oldu, 10 sene sonra
Ruslar ele geçirdi.
- Sibir Hanlığı (-1598); Sibir (Sabirler) coğrafyasında Kazakistan şekillendi.
Cengiz Han‟ın 1206‟daki Moğol İmparatorluğu‟ndan önce ilk Müslüman Türk
devletleri olan şu devletler vardı;
- Karahanlı Devleti (10.11. Yüzyıl; kendi içinde yıkıldı),
- Harzemşahlar (Aral güneyinde, Moğollar yıktı),
- Hindistan Gazneli Devleti (Selçuklu Tuğrul Bey yok etti).
Timur İmparatoruğu (1370-1507) ve Harzemşahlar‟ın yıkılmasından sonra bazı
mahalli/şehir devletleri ortaya çıktı;
- Özbek Hanlığı (Şibaniler; 1428-1599)
- Hive Hanlığı (1512-1873),
- Buhara Hanlığı (1599-1868),
- Hokand Hanlığı (1710-1876).
Kendi aralarında ve içlerinde güç mücadeleleri yaşayan bu hanlıklar 19. yüzyılda
Ruslar tarafından işgal ve ilhak edildiler. Ayrıca şu devlet ve hanlıkları da saymalıyız;
- Yaka Türkmenleri (Türkmenistan),
- Azerbaycan Hanlıkları,

- Kazak Hanlığı ve Yüzler (Cüzler),
- Kırgızlar,
- Doğu Türkistan (Kaşgar Hanlığı),
- Safeviler (1502-1732).
(3) Güney Asya Türk tarihi (Hindistan‟dan doğuya uzanan coğrafya); Güney Asya
Türklüğü içinde sırası ile şu devletler çıkar;
- Akhunlar; Hun Devleti parçalanınca göç edenlerden Afganistan-Hindistan arasında
kurulur.
- Gazneliler (Müslümanlığı kabul etmiştir.),
- Delhi Türk Sultanlığı,
- Babür İmparatorluğu; Hindistan‟da 1858 yılına kadar yaşayan Türk-Moğol Devleti,
bu devletten bugüne gelen ve hala Türkçe konuşan insanlar olduğu bilinmektedir.
(4) Anadolu Türk tarihi (Oğuz ağırlıklı);
Anadolu Türklüğü; M.S. 375‟de Hun orduları Anadolu‟ya gelmeye başlar. Selçuklu
döneminde ise Oğuz Akınları başlar. Kurulan devletleri sıra ile şöyle sıralayabiliriz;
- Büyük Selçuklu Devleti (Ortadoğu),
- Türkiye‟de ilk kurulan devletler (Danişmentliler, Saltuklular, Mengücekler,
Artuklular, Sökmenliler, İnanoğulları, Çubukoğulları, Çaka Bey vd.).
- Anadolu Selçuklu Devleti,
- Beylikler/Atabeylikler (Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Saruhanoğulları,
Aydınoğulları, Karesioğulları, Hamitoğulları vd.)
- Türk Memlüklü Devleti (Mısır),
- Osmanlı Devleti,
- Türkiye Cumhuriyeti.
(5) Ortadoğu Türk tarihi;- Suriye ve Irak (Oğuz) Türkleri,
- Kafkasya‟dan gelen Kuman/Kıpçaklar (Eyyubiler ve Memlükler),
- Afrika Türkleri (Mısır ve Fas arasında dağılmış Koloğlu/Kuloğlu ailesi mensupları).
Türk tarihin yazılması ile ilgili esasları özetleyecek olursak;- Türk tarihi coğrafyaya dayalı kronolojik esaslara göre yazılmalıdır.
- Onomastik, Tamga, Etimoloji ve Dil gibi tarih çalışması yöntemleri kullanılması ve
bu alanlarda uzmanlar yetiştirilmelidir. (Örneğin Çor, Tuva, Hakas, Yakut gibi Sibirya
Türkleri bir boya bağlanmasa da ortak Türkçe kullanıyorlar.)
- Saha çalışmaları yapılmalıdır.
- Milli kapsamda gen çalışmaları yapılmalı, Batı istismarına bırakılmamalı, kendi gen
çalışmalarımızı yapmalıyız.
Bugüne kadar yapılan nazir alan çalışmaları kısa vadeli olmaktan ve akademik kariyer
amaçlı çalışmalardan öteye geçmedi. Önce kavim, boy, aşiret, oymak çalışmaları ile işe

başlanmalı, onomastik (yer, kişi, millet adları) üzerinde uzmanlaşılmalı, diğer yandan gen
çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Türk tarihini incelemek için evrensel tarihin bütün dallarında, bir dizi kavmin dili ve
tarihi üzerinde uzman yetiştirmek ve söz sahibi olmak gerekmektedir
33. Türk tarihçiliğine
ilişkin Gürcü, Ermeni, Bizans, İran, Rus ve o asırların İtalyan kaynaklarını, özellikle de
Papalık arşivlerini bilmiyoruz. Türk tarih yazıcısı Çince, Moğolca, Farsça, Rusça, Macarca,
Latince başta olmak üzere Türk tarihin uzandığı her coğrafyadaki eski dilleri bilmelidir. Türk
tarihçiliği konusunda Zeki Velidi Togan seviyesinde on tane tarih coğrafyacsı, Rus doğu
bilimci Wilhelm Radloff gibi dil bilen yirmi tane bilim insanı lazımdır
34.
Türk tarihi yazabilmek için Avrupa tarihi, Rus tarihi, Macar tarihi, sömürge tarihi gibi
pek çok alanda uzmanlarımız olmalı, bu uzmanlar ilgili tarih çalışmalarından Türk tarihine
köprü sağlamalıdır. Tarih alanında bilim insanı olacak kişi diğer bilim alanları kadar çok zeki
olmalıdır ve çok disiplinli çalışabilmelidir. Türkiye‟deki tarih bölümleri ise çok düşük puanlar
ile öğrenci almakta ve buralarda tarih uzmanı yetişmemektedir.
Türk tarihi sadece olan biteni kronolojik olarak anlatacak bir tarih yazımı ile
kalmamalı, tarihin tüm alanlarında uzmanlar yetiştirilmeli ve eserler verilmelidir. Örneğin
“Batı edebiyatında Türk imajının nasıl kötü bir şekilde algılatıldığı” üzerinde çalışılmalıdır.
Türk tarihi sadece savaş tarihi değildir; edebiyatımız, müzik tarihimiz gibi kültürel tarih
alanlarında da eserler verecek uzmanlar yetiştirilmelidir. Türklerin yaşam tarzı, mimarisi,
toplumda kadının yeri gibi toplumsal konular da bu çalışmalara ilave edilmelidir.
Sonuç..Türkçülüğün en önemli savunucularından olan Mustafa Kemal Atatürk, yeni Türkiye
Cumhuriyeti kurulduktan altı ay sonra Türk Tarih Kurumu‟nu teşkil etmiş ve bu kuruluş
Türkoloji‟nin bir bilim dalı olarak ülkemize yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. Türk Tarih
Kurumları kuruldu ama Atatürk‟ten sonra aktif çalışmadı. Atatürk‟ten beri saha çalışması
yapılmadı. Atatürk döneminde onun desteği ile Toros‟tan Erzurum‟a kadar gezerek bazı
çalışmalar yapıldı ve “Halk Bilgisi” dergisinde yayınladı. Tarih çalışmalarımızda en önemli
sorun devletin milli politikası olmamasıdır. Tarih çalışmaları Türk Tarih Kurumu liderliğinde
olmalı, kurum aktif hale getirilmelidir. Türk devleti Türkiyat çalışmalarını desteklese, dünya
tarihi değişir.
Diğer yandan Türk tarihi çalışmaları için iki üniversite pilot seçilmeli, politika
belirleme, saha ve akademik çalışmalar için merkez görevi görmelidirler. Söz konusu
çalışmalar tarih alanında gerçek bilim adamları olan bir beyin takımı önderliğinde olmalıdır
35.
Günümüzde Türkistan (Orta Asya) Türklerin atayurdu; Anadolu, Kafkaslar ve Balkanlar
anayurdu oldu. Yüzyıllardır üstü örtülen Türk Dünyası, kendi kültürünün bütün özellikleriyle
gün ışığına çıkarken, bu kültürü külleri arasında, baskılar altında uzun süre koruyanlara,
yaratıcılarına ve bütün dünyada ezilen Türk kuşaklarına karşı aydınlarımızın borçları,
sorumlulukları vardır. Tarih çalışmaları ile öncelikle onları yeniden bulmalı, kültürel olarak
Türk dünyasına kazandırmalıyız.


Prof.Dr. Sait Yılmaz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder