21 Aralık 2019 Cumartesi

TÜRKLERDE NARDUGAN BAYRAMI BAŞLADI

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava




TÜRKLERDE NARDUGAN BAYRAMI BAŞLADI🔥♥️

Türkler tarih sayfalarında yer almaya başladıkları ilk dönemlerden beri yeni yılı Akçam ağaçlarını süsleyerek, ateş yakararak ve dans ederek kutlarlar. Bu özel güne “Nardugan Bayramı” adı verilmiştir. Nardugan Bayramı farklı Türk topluluklarında çeşitli şekillerde isimlendirilmiştir. “Koyaş Tuğa”, “Nardugan”, “Mardugan”, “Raştua”, “Nartavan”, “Nartukan”, “Nardava”, “Nardvan” bu isimlendirmelerden birkaç tanesidir.

Kutlama günü insanlar yeni kıyafetler giyerler. Tüm akrabalar bir araya gelir ve özel yemekler hazırlanır. Kadim Türk Astrolojisinde her yıl 21-22 Aralık arasında gündüz gece ile savaşır ve sonunda güneş galip gelir. Bu zaferden sonra gelen ilk dolunayda yeni yıl kutlanır. Bu bayram atalarımız için bir “Yeniden Doğuş Bayramı”dır. Türkler ile akrabalıkları bilimsel olarak kanıtlanmış olan Sümerlerde de “Nardugan Bayramı” kutlanması, yeni yıl kutlamalarının Türk kökenli olduğuna oldukça sağlam bir kanıttır.

Eski Türklerin sahip olduğu “Hayat Ağacı” inancı, yaz kış yapraklarını dökmeyen Akçam ağacı ile sembolize edilmiştir. Türk tarihinde kadim dönemlerden beri kutlanan bir “Çam Bayramı” da bulunmaktadır. Türk sanat eserlerinde sıklıklar görülen “Hayat Ağacı” figürü, Türk kökenleri bilimsel olarak kabul edilen “Navajo Kızılderilileri” tarafından da el sanatlarında kullanılmıştır. Bu ağacın bilimsel olarak Türklerin tarih boyunca yoğun olarak bölgede varolduğu, Gülzade Kahveci tarafından akademik bir çalışma ile ispat edilmiştir.

“Noel kutlama tarzı “Nardugan” bayramına benzeyip kış ve yeni yılbaşı bayramı olarak Türk toplulukları tarafından kutlanmaktadır. ‘Beyaz çam Ağacı’ süslemesi kutlamalarda en önemli törensel parçadır. Nardugan Bayramı’nı coğrafi olarak nerede kutlandığını göz önünde bulundurur ve geleneksel belirtileri dikkata alırsak bu ağacın bir çam veya bir ‘Abies Sibrica’ olabileceğini düşünebiliriz. Netice olarak çamın Noel kutlamalarında bugün ortak olarak seçilmesinin sebebi sadece estetik değerinden dolayı değil, ancak kadim geleneğin yolunda giden bir uygulamadır. 1

Türklerin çok eski çağlardan beri Akçam ağacının süslemesi, tören sırasında ağacın altına hediyeler konması ve ağaca renkli bez parçaları bağlanarak yeni yıl için dileklerde bulunulması, Avrupalıların “Noel Ağacı” geleneğinde bir Türk etkisi olduğunu kanıtlar. Günümüzde de bazı köylerimizde “Dilek Ağacı” adeti devam etmektedir. Yeni yıl kutlamaları ve ağaç süsleme Türklerden Sümerlere, oradan da Anadolu üzerinden Avrupa toplumlarına geçmiştir.

Batı toplumlarının pagan cehaleti içinde bir inanç sistemine sahip olduğu, doğu toplumlarının ise ateşe ve putlara taptığı dönemde, Türk insanı “Yer – Su” inancına, ak sakallı bilge ve yardımsever kişi, “Tengri Ülgen”e ve kış mevsiminin atası “Ayaz Ata”ya inanmıştır. “Ayaz Ata” ve taklidi olan “Noel Baba”nın giydiği kıyafetler kadim Türk insanın giydiği kıyafetlerdir. Kutlama sırasında atalarımız Akçam ağacının etrafında “İnderbay” denilen dairesel bir oyun oynarlardı. O gün tüm kötülükler, dargınlıklar unutulur herkes birbirine çok iyi davranırlardı. Günümüzde tamamen batı kültüründen kopya ettiğimiz yılbaşı kutlamalarının kökeninde kendi kültürümüz olduğunu ne yazık ki pek az Türk biliyor. Bu bayram için “Peynirçiçeği Gündoğan Gönüllüleri Derneği” ve “Bodrum Belediyesi” tarafından ortaklaşa, “Nardugan Kültür Etkinlikleri” adı altında 20 – 21 Aralık tarihlerinde bir kutlama yapılmaktadır. Batı toplumlarının Türk kökenli inançları kullanarak yaptığı ve kendi içindede tutarsızlıklar içeren yılbaşı kutlamaları yerine “Milli Yılbaşı” kutlamaları yaygınlaştırılmalı; bu kutlamaların kökenleri Türk tarih ve mitolojisinde aranmalıdır. Bu konuda Doç. Dr. Pervin ERGUN, bir makalesinde bizlere bilimin işaret ettiği yolu gösteriyor.

“Küresel kültürün mozaik taşlarına dönüşmemek için onurlu ülkelerin direnç modelleri incelenerek çözüm önerileri geliştirmek gerekmektedir. Karşı konulamayan bu kültürel akış içerisinde millî kahraman ve figürleri desteklemeye ihtiyaç vardır. Nitekim Almanya, Çin vb. ülkelerde yerel mitolojik halk kahramanları yılbaşı kutlamaları için kullanılmaktadır. Dünyanın en eski, en köklü ve karakteristik kültür kalıplarına sahip Türk milletinin, küresel sermayenin baskısına direnecek kültürel zenginliği ve kahramanları vardır. Türk milletinin ayakta kalışının ve yükselişinin kendi kültürüne sahip çıkmak ve dünya pazarında rekabet yapabilmekle mümkün olduğunun hatırdan çıkarılmaması gerekmektedir.” 2

Bilimde, sanatta, uygarlıkta ve bunlara bağlı, hayata dair bir çok alandan “Türk Kültürü” kendinden başka toplumları etkileyebilecek kadar özel örnekler sergilemiştir. Ne yazık ki kadim kültürümüzün özel değerlerine sahip çıkamadık. Onları batı kültürüne kaptırmakla kalmadık; birde bize ait değerleri onlardan taklit ederek yaşamaya başladık. Şanlı tarihimizdeki birçok atamızın dediği ve yüce Atatürk’ün de açık seçik ifade ettiği gibi;

“Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.”

Yararlanılan Kaynaklar:

Kıpçaklar, Murat ADJI
Noel Bayramı’nın Kökü Türklerde, Muazzez İmiye ÇIĞ
Nartugan Nedir?, Arif İsmet VİDİNLİ
Noel ve Nardugan, Doç. Dr. Haluk Berkmen

Traditional usage of the fir species: Fir as a Christmas tree from Middle Asia to Europe, Gülzade KAHVECİ
Küresel Dünyanın Tüketim Mitleri Fakelore’un Başarısı: Yılbaşı mı Kutluyoruz Noel mi?, Doç. Dr. Pervin ERGUN

TÜRK DÜNYASININ NARDUGAN BAYRAMI KUTLU OLSUN...

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar

Ötzi’nin Kullandığı 5.300 Yıllık Yay Kirişi Tanımlandı





 Ötzi’nin Kullandığı 5.300 Yıllık Yay Kirişi Tanımlandı


Alplerde donmuş olarak keşfedilen Buzadam Ötzi’nin cesedinin yanında bulunan uzun sicimin, ahşap yayına ait olduğu ortaya çıktı.
Sicimin uzunluğu, Ötzi’nin kullandığı yayın uzunluğu ile aynı çıktı. C: South Tyrol Museum of Archaeology
Uzmanlar uzun zamandır bu iki nesnenin birbirine bağlı olup olmadığını tartışıyordu, ancak bilim insanları bu sefer kesin kanıtlar elde etti.
5.300 yaşındaki Ötzi’nin oklarını tutmak için kullandığı bir kılıfın içine sıkıştırılmış olarak bulunan sicim, hayvan sinirinden yapılmıştı. Hayvan siniri, güçlü ve dayanıklı bir yay üretmek için oldukça ideal bir malzeme.
1991’de Schnalstal buzulunda yürüyüşçüler tarafından keşfedildiğinde, Ötzi’nin mumyalanmış vücudunun yanındaki yayla neredeyse aynı uzunlukta iki metrelik bir sicim bulunmuştu.
Ötzi’nin mumyalanmış gövdesinin iklim kontrollü bir odada tutulduğu Güney Tirol Arkeoloji Müzesi’nin yaptığı açıklamada, “Bunu uzun zamandır umuyorduk ve şimdi bilim tarafından da onaylandı: Ötzi’nin kılıfındaki sicim gerçekten bir kiriş ve yayına mükemmel bir şekilde uyuyor.” deniyor.
Ötzi’nin donarak mumyalanmış kalıntıları. C: South Tyrol Museum of Archaeology
Daha önce sicimin bitki malzemesinden yapıldığı düşünülüyordu, ancak müze uzmanları, bitki liflerinin yay gerginliğine dayanamayacağını ve bu nedenle bir yay için uygun olmayacağını söylüyor.
Ötzi’nin yanında bulunan bu kiriş, şimdiye kadar bilinen en eski ve en iyi korunmuş kiriş ilan edildi.
Bilim insanları ayrıca Otzi’nin yayının porsuk ağacından henüz yeni kesilmiş olduğunu keşfettiler. Ayrıca yayın üzerinde, ahşabı yontmak ve şekillendirmek için kullanılan bir balta tarafından yapılmış izler buldular.
Araştırmacılar, “Oklar ve ok uçları dünya çapında nispeten yaygın buluntular olsa da, yay, ok ve bazen de kılıflardan oluşan eksiksiz av ekipmanı setleri son derece nadirdir ve sadece Alplerin buzul buluntularından bilinir.” diyor.
Buzadam Ötzi’nin yeniden canlandırmasında elinde porsuk ağacından yay tutuyor. C: South Tyrol Museum of Archaeology
Tarih öncesi kirişler, arkeolojik kazılarda bulunan eserler arasında en nadir bulunanları arasında yer alıyor. Araştırmacılara göre, Ötzi’nin kılıfı içindeki ip, dünyadaki en eski korunmuş kirişi olabilir.
Ötzi’nin kılıfı, bir dağ keçisi derisinden dikilmişti. Ötzi öldüğünde bu kılıfın içinde 14 ok vardı.
Araştırmacılar, bu deri kılıfın gerekirse çok hızlı bir şekilde açılabileceğini ve tek bir kol hareketi ile bir okun çok kolay çıkarılabileceğini söylüyor.
1991 yılında Ötzi’nin keşfi, Avusturya ve İtalya sınırındaki 3.210 m yüksekliğindeki dağ geçidinde yapıldı ve büyük bir sansasyon yarattı. Stonehenge ve Piramitlerden daha eski silahlarının, kıyafetlerinin ve vücudunun yoğun analizi, Neolitik çağın anlayışına ölçülemez bir şekilde katkıda bulundu.
Ötzi, bir okla arkasından vurulduktan sonra öldü ve onu kimin öldürmek isteyebileceğine dair günümüze kalan bir merak bıraktı.
Vücudu ve eşyaları dağlardaki buzlar içinde mükemmel bir şekilde korunmuştu. Öldürüldüğünde 45 yaşlarında olduğu düşünülüyor. Bu yaş, dönem için yaşlı sayılabilecek bir yaş.

The Telegraph. 18 Aralık 2019.
Makale: Junkmanns, J., Klügl, J., Schoch, W. H., Di Pietro, G., & Hafner, A. (2019). Neolithic and Bronze Age archery equipment from alpine ice-patches: A review on components, construction techniques and functionality. Journal of Neolithic Archaeology, 21, 283-314.

20 Aralık 2019 Cuma

Akdeniz Neden Ak, Karadeniz Neden Kara?

Görüntünün olası içeriği: yazı

 Akdeniz Neden Ak, Karadeniz Neden Kara?
Türkler de eskiden beri beş ana rengi esası olarak gördü ve bunların her birini bir yöne verdi. Bu renkler aynı zamanda soğuğu ve sıcağı da belirtiyordu.
Toplumların renklere yükledikleri anlamlar ve renklere karşı yaklaşımları farklılıklar gösterir. İlk Türk devletlerinde de renkler hem toplum hem de devlet için birçok anlam ifade etmiştir.
Türkler, Anadolu’ya geldikleri zaman eski geleneklerini devam ettirerek; Türkiye’nin kuzeyindeki denize Karadeniz, batısındaki denize Akdeniz, güneyindeki denize ise Kızıldeniz adını vermiştir.
Ak, kara, kızıl ve gök renklerinin dışında kullanılan beşinci bir renk daha vardır ki bu da sarı renktir. Sarı renk yönleri göstermez, diğer dört rengin merkezini ifade ederdi. İlk Türk devletlerinin devlet teşkilatlanması bakımından sarı renk merkezî hâkimiyeti, merkezin gücünü ve kudretini ifade ederdi.
Kök Türk ve Uygur devlet geleneğinde çadırların renklerine bağlı bir hiyerarşik düzen vardı. Kağanlar altın işlemeli otağda otururlar ve kırmızı elbiseler giyerlerdi.
İlk Türklerde renkler, askerî ve toplumsal örgütlenme içerisinde de önemli bir yere sahipti. Mete Han’ın bir kuşatma sırasında renkleri dikkate alarak ordusunu dört kısma ayırması buna en güzel örnektir. Bu planlamaya göre kuzeyde yüz bin kişilik yağız (kara) atlı, batıda yüz bin kişilik ak (beyaz) atlı, güneyde yüz bin kişilik doru (bordo) atlı, doğuda da yüz bin kişilik demir kırı atlı bulunurdu.
Savaşta, barışta ve törenlerde değişik anlamlar ifade eden farklı renklerde bayraklar kullanan Türkler, Gök Tanrı inancının etkisiyle mavi renge ayrı bir önem vermiş, mavi rengin bir tonuna, Türk Mavisi (turkuaz) denilmiştir.
Tarihte isminde renk bulununan bir çok Türk beyliği ve devleti gelip geçmiştir. İsimlerindeki renkler de yine bu yönler ve renkler olayıyla alakalıdır.

Osmanlı Uç Beyinin Türbesinde Gök Tanrı İnancı Motifleri Bulundu



Osmanlı Uç Beyinin Türbesinde Gök Tanrı İnancı Motifleri Bulundu

Ertuğrul Gazi’nin uç beyi olarak görevlendirdiği İsa Sofi’nin türbesinde gök tanrı inancına dair motifler bulundu.

Araştırmacılara göre İsa Sofi’nin İslami bir kimlik taşıdığı ve bu konuda topluma liderlik ettiğini düşünülüyordu. Ancak türbesinde, mezarın yönünden başka İslami öge bulunamadı.
Türbede, Türklerin evren tasavvuru, hayat ağacı ve şamanın göğe yükselmesi gibi figürler yer alıyor.
Ertuğrul Gazi’nin, uç beyi olarak görevlendirdiği İsa Sofi’nin Bilecik’teki türbesinde tadilat sırasında bulunan figürlerin, eski Orta Asya Türk inancına ait olduğu tespit edildi.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’nin uç beyi olarak görevlendirdiği İsa Sofi’nin türbesi, Söğüt ilçesi Borcak Köyü’nde bulunuyor.
Türbede yapılan tadilatta gün yüzüne çıkan motifleri inceleyen uzmanlar, bunların Orta Asya Türk inancına ait olduğunu tespit etti.
Tarihçiler bu türbeyi, orijinalliğiyle ayakta kalabilen ender yapılar arasında gösteriyor.
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurfeddin Kahraman, türbenin yapılış tarihinin, Osmanlı’nın kuruluş yıllarına dayandığını söyledi.
İsa Sofi’nin, Ertuğrul Gazi’nin yakın arkadaşlarından olduğunu anlatan Kahraman, şöyle konuştu:
“Bizi en çok ilgilendiren konulardan biri, türbede eski Orta Asya inancına ait motiflerin bütün duvarlara işlenmiş olması. Orta Asya’daki bazı toplumların inancına göre oluşan üç katlı evrendeki motifler var. Bunlar kök boya kullanılarak yapılmış. Işık alemi, gökyüzü katları, gökyüzünün en yüksek kesim noktası, onun altında 17 kat olarak tasavvur ediliyor. Güneş motifleri, bütün katlara ulaşan hayat ağacı ve yer altındaki yaşam ile ilgili çizimler var.”
Söz konusu figürlerin restorasyon sırasında bulunduğunu aktaran Kahraman, şöyle devam etti: “Sıvası, keçi tiftiği ile daha çok kireçten oluşan harçla yapılmış. Bu sıvanın üzerine de motifler çizilmiş. Anadolu’nun Türkler tarafından ana yurt haline dönüştürülmesi safhasından bu özellikleriyle ayakta kalan tek örnek gibi görünüyor. Osmanlı’nın kuruluş yıllarından bu zamana kadar bozulmadan gelmesi bizim için Bilecik ve Söğüt için büyük bir şanstır. Türbenin, Söğüt ile entegre edilerek turizm açısından değerlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.”
İslami öge yok
Aynı fakültenin Tarih Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Refik Arıkan da türbenin iç tezyinatının, Gök Tanrı inancına dair motifler içermesi bakımından önemli olduğunu belirtti.
Türbe tezyinatında uygulanan üslubun, dönemin inanç sistemi ve İsa Sofi’nin kimliğiyle ilgili önemli ipuçları verdiğine değinen Arıkan, “Asıl ilginç ve dikkat çekici olan ise İslami bir kimlik taşıyan ve bu konuda topluma liderlik ettiğini düşündüğümüz kişinin türbesinde, mezarın yönünden başka İslami öge bulunmaması. Kompozisyonda yer alan Türklerin evren tasavvuru, hayat ağacı ve şamanın göğe yükselmesi gibi figürler, toplumun bu dönemdeki inanç sistemini göstermesi bakımından önemi haizdir” dedi.

AA

Türk Mitolojisinde Tanrılar, Tanrıçalar ve Figürler

Türk Mitolojisi ile ilgili görsel sonucu

Türk Mitolojisinde Tanrılar, Tanrıçalar ve Figürler


Türk mitolojisinde başrol oynayan tanrı ve tanrıçaların sıfatları, işlevleri ve isimlerinin etimolojik anlamları, gezegensel sıralamaya uygunluk göstermektedir. Buna göre; Satürn Kara-Han, Jüpiter Ülgen, Mars Kızagan Tanrı, Venüs Umay (Ayızıt), Merkür Mergen Tanrı’yı karşılamaktadır.


1. Kayra Han

Tanrıların en büyüğü ve en önemlisidir. Her şeyin yaratıcısıdır. Mutlak üstünlüğü vardır. Göğün 17. katında oturur. Diğer Tanrıları da o yaratmıştır. Bu anlamda diğer Tanrıların kendisiyle kıyaslandığında, emirlerini yerine getiren veya verdiği görevleri yineleyen birer melek konumunda olduğu yaklaşımı yanlış olmayacaktır. Ancak İslam öncesi Türk kültüründe melek veya benzeri bir kavram yer almadığı için bu sonuca yalnızca kıyaslama neticesinde ulaşılabilir. Evrenin yazgısını belirler. İyilik yönü ağır basar. Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir ağaç (çam veya kayın) dikmiştir. Bu ağaç yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türemiş ve dokuz boy (dokuz ırk) bu kişilerin soyundan ortaya çıkmıştır. Kara-Han, insanoğlunun “ata” ve “ana”sıdır. Kara Han’ın Ülgen, Kızagan, Mergen adında üç oğlu vardır.


2. Ülgen (Bay Ülgen)

Ülgen göğün 16. katında Altın dağda ikamet eder ve altın bir taht üzerinde oturur. Tahtı ay ve güneşin ötesindedir. Ülgen, gök cisimlerini yönetir, yağmur yağdırır, gök gürültüsü ve yıldırımları da o gönderir. Tanrı Ülgen biri ak biri kara taşla gelerek ateşin nasıl yakılacağını insanlara öğretmiştir.
Eliade’ya göre gök gürültüsü ve şimşek tüm mitolojilerde gök tanrının silahıdır ve yıldırımıyla vurduğu yer kutsallık kazanır. İyilik yapmayı çok sever (iyilik tanrısı diyebiliriz). Ülgen’in kendisi, kızları ve oğulları insan şeklindedir. Dünyayı taşımaları veya destek olmaları için üç tane balık yaratmıştır. Elindeki topuzu, yaşam ağacının köklerine benzer ve öylesine dallı budaklıdır. Bildiğimiz Güneş, Ay ve yıldızlardan tüm gök nesnelerinden çok uzakta yaşar. Biri sağında ve diğeri solunda iki ak Güneş bulunur. Bu gök nesnelerinin her biri kendisine ulaşmak isteyen şaman için bir engeldir. En güçlü şaman bile en fazla Kutup Yıldızına kadar ulaşabilir.


3. Mergen Tanrı

Her şeyi bilen, akıllı Mergen Tengere Göğün 7. katında oturur. Mergen kelime anlamı olarak okçu nişancı anlamına gelir.
Bu anlamda Mergen, Yunan mitolojisindeki Hermes’i (Merkür) anımsatır. Hermes, akıl tanrısıdır ve bütün bilgilere sahip tanrı olarak kabul edilir. O karanlığın güçlerini yenen tanrıdır, çünkü “o her şeyi bilir ve her şeyi yapabilir”.


4. Kızagan Tanrı

Ülgen’in oğludur. Göğün 9. katında oturur. Çok kuvvetli tanrı anlamına da gelir. Roux’a göre 9. Kat Mars’ın konumlandırıldığı gök katıdır. Kızagan Tanrı, Banzarov’a göre, savaş tanrısıdır. Onlarca tehlikeli geçitlerde orduyu yönetmek ve düşmanı yenmekte, bu koruyucu ruhun yardımı olur. Altay Kamı göğe çıkarken Kızagan Tanrı’yı “kırmızı yularlı, kızıl erkek deve sırtında, gökkuşağı asalı baba!” diye çağırır. Buna bakarak, onun kırmızı renk ile simgelendiği sanılmaktadır.


5. Erlik Han (Kötülüğün Efendisi)

Mitolojinin temel ilkelerinden biri karşıtlıktır. Özellikle İran kültürüne ait Mazdaizm veya Maniheizm gibi inançlarla birlikte başlayan düalist ilke mitolojinin temeline zıtlıkların birliği ve aynı zamanda mücadelesini koyar. Bu anlayışa göre kainattaki her şey zıttıyla vardır. İyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin ve daha birçok zıt kavram birlikte bir uyum içinde varlığı meydana getirir ve kainatın işleyişinden sorumludur. Erlik, Altay Türklerinin mitik tasavvurlarında kötü ruhların başındadır, başkanıdır. Erlik “güçlü, kuvvetli” anlamlarına gelir. Bazı Türkologlara göre bu kelime “erklig” kelimesinin bozulmuş halidir. Bu araştırmacılara göre eski Uygur Buda metinlerinde yer altındaki karanlık dünyanın hakimi olan ve ölüm ruhu motifini karşılayan Yama’ya Erklig Yama denir. “Kudretli” anlamına da gelen bu kelime şamanist tasavvurlarda “Erlik” şeklinde, kötü ruhların başındaki antagoniste isim olmuştur.Şaman dualarında Erlilk’e “Kayrakan” olarak da seslenilir. Erlik insan için acı, eziyet ve ölümle eşdeğerdir. Erlik’in yeraltı diyarıyla ilgili farklı tasvirler de mevcuttur. Erlik yeraltı diyarında kara çamurdan bir sarayda veya duvarla çevrili kara demirden bir sarayda yaşar. Erlik’in sarayı insanların gözyaşlarından oluşan dokuz nehrin birleşerek Toybodım (Doymadım) Nehri’ne dönüştüğü yerde veya abra ve yutpa denilen korkunç su canavarlarıyla dolu olan Bay Tenis (Bay Deniz)’in yanında bulunmaktadır.


6. Ak Ana

Henüz hiçbir şey yaratılmamışken ve yalnızca uçsuz bucaksız bir su varken, sonsuz sulardan çıkıp Tanrı Ülgen’e yaratma ilhamını vererek tekrar sulara dalmıştır. Işıktan (cisimsel olmayan) bir bedeni vardır. Başında gücü simgeleyen ve taca benzeyen zarif boynuzları bulunur. Alt kısmında denizkızı gibi çok uzun, hafif maviye çalan bir balık kuyruğu vardır. Etrafında denizyıldızları dolaşır. Hayatın başlangıcına dair ne varsa hepsine ruh vererek yaşam döngüsünü başlattığına inanılır.


7. Umay Ana

Umay, çocukları ve hayvan yavrularını koruyan bir tanrıçadır.
Arkeologların Altaylarda buldukları seramik ürünler üzerindeki resimlerde Umay ana üç boynuzlu olarak betimlenir.Orta Asya da bazı arkeolojik buluntulardan anlaşıldığına göre Umay ana motifi, beyaz saçlı ve beyaz giyimli olarak, insanbiçimci bir görünüm sergilemektedir. Kuş kılığında kanatlı bir kadın görüntüsü de vermektedir. Altay Türkleri onu göklerden inen gümüş saçlı, güzel yüzlü bir kadın olarak düşünmüşlerdir.


8. Yayık Han

Şaman duaların da Yayık şöyle tasvir edilir. “Ülgen beyin habercisi, kızıl bulut kenarlı, gök kuşağı dizginli, solgun şimşek kamçılı, gökten haber alan Ak Yayık, üç boğumlu Ak Yayık, altın kenarlı Ak Yayık”.Tuva Şamanları “ak eren” ismini kullanır. Yayık büyük tufandan sonra gökyüzüne çıkıp Ak Yayık adını alır. Güney Altaylılar ona “yaratıcı” ve “gök oğlu” adını vermişlerdir. Tölösler “koruyucu” adını verir. Ülgenin oğlu veya kızı olarak da düşünülür. Yayık sözcüğünün kökü “parçalayarak kurban vermek” anlamına gelen “yay” ile ilişkilendirilir. Mitolojik bir varlık olarak kocaman bir ejderha görünümündedir.


9. Karlık

Suyla ile birlikte görülen ve onunkine benzeyen görevi olan bir ruhtur. İşareti dumandır.


10. Suyla

Güneş ve Ay’ın kırıntılarından yaratılmıştır. Altay Türklerine göre Suyla, at gözlü, kartal gagalı, eşek kulaklı ve yılan saçlıdır. Ağaçkakan Suyla’nın sembolüdür.
Ülgen’e Yayıkla birlikte kurbanın ruhunu ulaştırır. İnsanların hayatını kontrol eder ve bir değişiklik olduğu zaman Ülgen’e bildirir. Bundan dolayı iki dilli de denir.


11. Utkuuçi (Utkucu)

Kurbanı Ülgen’e ileten bir ruhtur. Güler yüzle karşılayan anlamına gelir. Gökyüzünde yaşar, Ülgen’e en yakın ruhtur. Şaman altın kazıktayken Utkuuçi’dan kazları alır ve yeryüzüne döner.


12. Ayızıt

Ayızıt güzelliğin sembolüdür. Bu anlamda Sümer ve Yunan mitlerindeki İştar ve Afrodit’e (Venüs) benzer. Süt gölünden getirdiği damlayı çocuğun ağzına damlatır ve çocuğa ruh verir. İnsan yavrularını, kadınları, hayvanları ve hayvan yavrularını korur. Simgesi, Kuğu kuşlarıdır. Ayısıt’ı simgeleyen kuğular kutsal sayılır ve dokunulmaz. Kuğu aslında kutsal bir kızdır. Bu kız kuğunun beyaz tülünü üzerine giyince kuğu, çıkarınca kız olur.
Ayızıt gökten gümüş tüylü bir kısrak suretinde iner. Yele ve kuyruklarını kanat gibi kullanır. Ayızıt şaman dualarında şöyle tarif edilir. “Başında ak gökten ak bir kalpak, çıplak omuzlarında ak gökten bir atkı, baldırına kadar siyah bir çizme. Bu şekilde bir kayaya yaslanarak uyumuştur veya ormanda dolaşmaktadır”.


13. Ayızıt'ın Kızları


Ayızıt’ın sarayının kapısında ellerinde gümüş bakraçlar olan yasakçıları vardır. Yazın şamanlar ak elbise, kışın kara elbise giyerek Ayzıt bayramını kutlarlar. Eliade’ya göre yasakçıların ellerinde gümüş kamçıları vardır ve kötü insanları içeri almazlar.


14. Oğuz Kağan

Bazin, eski Türklerde biri ata kurt, diğeri de ata boğa üzerine kurulu “ikili kökeni” yansıtan farklı iki gelenek olduğunu söylemiştir. Oğuz’a adını veren ata da bir boğadır. Oğuz, bütün yaşamı boyunca kurdun korumasına ve rehberliğine başvurmuştur.
Oğuz kağan destanında Ay, Oğuz’u doğuran tanrı olarak sunulur. Bu da Oğuzun Tanrı oğlu olduğu fikrine götürür. En eski çağlardan beri tanrısal kahramanların işaretleri boynuzlu bir taçtır. Orta çağ minyatürlerinde Oğuz Kağan ve oğulları boynuzlu olarak tasvir edilir. Campbell’a göre, Boğa, “Kutsal Ay Boğası” olarak bilinir. Boynuzları Ay’ın alegorisidir ve Tanrının sembolüdür.



15. Oğuz Kağan'ın Eşleri


Efsanede, Oğuz kağan, ava gider. Bir gölün ortasında, önünde bir ağaç ve ağacın oyuğunda bir kız vardır. Kız muhteşem bir güzelliğe sahiptir. Saçları akarsular gibi, gözleri maviydi ve inci gibi dişleri vardır. Oğuz kağan bu kızı alır ve “gök”, “dağ”, “deniz” adında üç oğlu olur. Günlerden bir gün gökten mavi bir ışık düşer. Bu ışık, güneş yada aydan daha parlaktır. Oğuz Kağan yaklaşır ve bu ışığın ortasında bir kız olduğunu görür. Kız olağanüstü güzelliktedir. Başının tepesinde, sanki kutup yıldızı gibi ateşten bir ışık demeti vardır.. Oğuz kağan kızı görünce sever ve onu alır. “gün”, “ay”, “yıldız” adında üç oğlu olur.


16. Ay Han

Oğuz Kağanın oğludur ve ongunu kartal’dır. Türklerde kartal sürekli olarak hükümdarlık ongun’u olmuştur. Altay Türklerine göre, Ay-ata göğün altıncı katında oturur ve Ay ile sembolize edilir

17. Dağ Han

Oğuzun oğullarından olan Dağhan’ın ongunu üç kuştur.


18. Deniz Han

Oğuzun oğullarından biridir ve ongunu çakır (çağrı) kuşudur. Çakır, mavi gözlü, “mavi-deniz” ve “beyaz-mavi-deniz” türünden bir kuştur.
Uygur sanatında Basaman isimli alp-tanrı, kuzey yönü, Merkür (su yıldızı), su unsuru ile alakalı görülür ve bu Alp-tanrının tuğu yırtıcı hayvan kuyruklarından oluşmuş olarak resmedilirdi. Elinde tuttuğu kargı ise üç dilimlidir.


19. Gök Han

Oğuz’un oğullarından biridir ve ongunu sungurdur. Türklerde kartal hükümdarlık sembolü olurken, sungur, sıklıkla tigin unvanlarında kullanılır. Kaşgari’nin büyük bir yırtıcı kuş olarak tanımladığı sungur, maviye çalan beyaz kuşlar arasındadır. Pelliot Çin’de su kuşlarını avlamakta kullanılan sungurun, “deniz mavisi” türünden olduğunu söyler. Moğollar aynı kuşa “mavi yırtıcı kuş” derler.


20. Gün Han

Oğuz’un oğullarındandır ve ongunu şahindir.
Gün han Oğuzun göksel eşinden olan en büyük oğludur. Oğuz Kağan sembolik olarak bulduğu altın yayı Günhan, Ayhan ve Yıldızhan arasında pay eder ve kendisinden sonra hakanlık tahtını Günhan’a bırakır. Günhan kendisi için altın bir çadır kurdurur ve kendi yönü olan sağ tarafa kırk kulaç yüksekliğinde bir direk ve onun tepesine de altın bir tavuk oturtur. Pelliot’a göre Günhan, Güneşi karşılar ve Güneş hanı anlamına gelir. Altın hakanlara ait bir semboldür ve güneş altının alegorisidir.


21. Yıldız Han

Oğuz’un oğullarındandır ve ongunu tavşancıldır. Türklerde yıldız bilgisi, çok önemlidir. Geceleri zamanı öğrenmek için yıldız bilgisi, tek yol ve çaredir. Türklerin göğün ilk ve ana yıldızları olarak gördükleri gezegenler ilk tanrısal arketiplerdir. Yaradılışın başlangıcı ve temelidir.


22. Ürüng Ayıg Toyon

Yakut Türklerine göre ilk insanı o yaratmıştır. Eski Türkçede ürüng-beyaz, ayıg-yaratan, toyon-tanrı, efendi demektir. Yakut Türklerinde beyaz yaratıcı diğer yaratıcı ruhların en büyüğüdür. Kainatı o yaratmıştır. Dünyayı idare eden de odur. İnsanlara yaratıcı gücü ve çocukları o verir. Yerin ve toprağın verimli olmasını o sağlar. Hayvanların çoğalması ve bolluk onun sayesinde olur. Eliade aynı tanrıya ata bey de dendiğini söyler.
İnsana kut veren odur. Büyük efsane kahramanlarını yeniden hayata döndürerek ölümden kurtarır. Bu yaratıcıya canlı beyaz at kurban edilir. Ürüng Ayıg Toyon, çok saygı gösterilen, kutlu, nur yüzlü ve ulu bir varlıktır.


23. Su İyesi (Su Perisi)

Su iyelerinin hepsi sularda yaşar. İnsanlara zarar vermezler. Onların yaşadıkları sarayın girişi, nehirlerin derinliklerinde bir taşın altındadır. Su sahiplerine Kazaklar, “su perisi”, Türkmenler “suv adamı”, Özbekler “su alvastisi” derler.
Pınarlarda yaşayan peri kızları, beyaz giyimlidirler ve cisimsiz varlıklardır. Kuş ve yılan kılığına girebilirler.


24. Kübey Hatun

Altay Türklerine göre, ağaç, ulu ananın yaşadığı ve kahramanlara memesinden süt verdiği yerdir. Yakut Türklerine göre Doğum tanrıçası Kübey-hatundu ve ağacın içindeydi. Kökünden hayat suyu akıyordu.
Er Sogotoh destanında mitolojik bir ağaç tasviri şöyledir. “Yarı beline kadar çıplak, alt tarafı ağaç kökleri gibi,Orta yaşlı ciddi bakışlı bir kadın kabaran göğüslerinden süt verir.”
Mitlerde çoğunlukla ağaç, ışık temasıyla ilişkilendirilir. Şaman dualarında ağaç, altın yapraklı, yetmiş yapraklı mübarek kayın olarak anılır. Kübey hatun yani doğum tanrıçası da bu kayın ağacının içinde yaşar.


25. Semrük Bürküt

Yakutlar çift başlı kartala “öksökö kuşu” derler. Türkçe “bürküt” kartal demektir. Bakır tırnaklıdır, sağ kanadı ile güneşi, sol kanadı ile ayı kaplar. Ona gök kuşu da denir. Büyük kartallar için Bürküt kelimesi kullanılır.
Çift başlı kartallar, gök direklerinin veya kayın ağacının tepesinde tasvir edilir ve tanrı Ülgenin sembolüdür. Çift başlı öksökö kuşu gökten yıldırım indirir.
Başkurt efsanesinde “Semrük” adındaki kuş iki başlı kartaldır. Bu başlardan biri insan başı olarak da düşünülür.
Türk mitolojisinde, ay ve güneşi pençeleriyle tutan doğanlar görülür. Tuğ’lar bir boz doğan ile birlikte gökten düşmüştür. Tanrıya açılan göğün kapısını çift başlı bir kartal bekler ve tanrının sembolüdür. Bu kartallar gökten yıldırım indirir.
Türk mitolojisinde çift başlı kartallar ve gün ve ay simgeleri ying ve yang sembolüdür. Çinlilerin ying-yang sembolü olarak tasvir ettikleri kozmos ve kozmosun dönüşünü, Türkler karşılıklı iki hayvan yada kartal koymak suretiyle ifade etmişlerdir. Bu sembolik hayvanların döndükleri merkez, yer ve göğün ortasıdır. Türklerin Yaruk-Kararıg ilkesini, göğü anlatan yuvarlak plakalara sarılmış siyah ve beyaz kartallar temsil eder.


26. Kartal Ana

Yakut Türklerinin inanışlarına göre Şamanlar yeryüzüne kartal ana tarafından getirilmişlerdir. Er-Töştük destanında da kartal dişi olarak görünür. Kartal Yakutlara göre Güneşin sembolüdür. Yakutlar analarının bir kartaldan geldiğine inanırlar. Bundan dolayı Kartal “güneş kuşu” olarak da nitelendirilir. Kendi küllerinden doğan phoenix daha genç olarak dünyaya gelir. Bu nedenle yeniden doğuşu, ebedi hayatı, ölümsüzlüğü ve güneşin doğuşunu simgeler. Çin mitolojisinde de ateşi, sıcaklığı, hasat mevsimini ve güneşi sembolize eder.


27. Ötüken (Yer Tanrıçası)

Roux’a göre, etügen / itügen yer tanrıçasına verilen bir isimdir. Seyidov’a göre de Ötügen, devleti ve hakimiyeti koruyan bir ilahedir. Cengiz han Ötügen’e “ötügen anamız” der. Ayrıca bazı araştırmacılar, bir şaman ismi olan “utagan” kelimesinden türediğini ve bu kelimenin Türkçe “döl yatağı” anlamına geldiğini söyler.
İtügen, hayvanları ve toprak ile ilgili tüm ürünleri koruyan bir tanrıçadır. Aslında yer tanrıçası, ile doğum ve üretim arasındaki bağ neredeyse evrenseldir.


28. Od Ana

Yakut Türkleri ateş tanrıçasını ak saçlı bir kadın olarak görürler. Buryatlar ise, kırmızılar giymiş yaşlı bir kadın olarak veya ateşin yalımıyla dalgalanan yeşil veya kırmızı ipekten kaftan giymiş bir kadın olarak da düşünmüşlerdir. Bir başka şaman duasında da şöyle tasvir edilir. “sen karanlık gecelerde, genç kızlar gibi saçlarını dalgalandırarak oynuyorsun! Kırmızı ipekli kumaşlar sallayarak, genç al kısrak üzerinde geziniyorsun”.
Ocak ruhu dişildir. Evin tam ortası “evin kalbi”dir ve ocak yeri buradadır. Orta Asya da Hunlara ait, üç ayaklı ve kutlu kabul edilen kazanlar bulunmuştur. Yakutlara göre ilk ocağı Ülgen’in üç kızı yakmıştır. Yakutlarda ateş tanrıları yedi kardeştir.


29. Deniz Tanrıçası (Geyik Tanrıça)

Göktürklerle ilgili bir mitoloji de, Göktürklerin atalarından birinin, (ki ataları kurttur) bir mağarada, ak geyik kılığına giren bir deniz tanrıçası ile ilişkisi olduğu anlatılır. Göktürkler nesillerinin kurttan geldiğini söylemekle beraber efsanelerinde dişi geyikte rol oynar. Dişi geyik bir ilahedir ve vücudundaki lekeler yıldız işaretleri olarak görülür. Dişi geyik eski Hun anlatılarında yol gösterici rolü oynar.


30. Asena

Oğuz Kağan’a yol gösteren ve liderlik yapan kurt erkektir. Türeyiş destanındaki kurt ise dişi olarak gösterilmiştir.
Göktürklerin kurttan türeyişi ile ilgili destan Bahattin Ögel’in Türk Mitolojisi adlı eserinde şu şekildedir:
“Göktürkler eski Hunların soylarından gelirler ve onların bir koludurlar. Kendileri ise Aşina (A-shih-na) adlı bir aileden türemişlerdir. Sonradan çoğalarak ayrı oymaklar halinde yaşamaya başladılar. Daha sonra Lin adını taşıtan bir ülke tarafından mağlup edildiler. Mağlubiyetten sonra Göktürkler, soyca yok edildiler. Tamamen öldürülen Göktürkler içinde, yalnızca on yaşında bir çocuk sağ kalır. Lin memleketinin askerleri, çocuğun çok küçük olduğunu görünce, ona acırlar ve öldürmezler. Çocuğun el ve ayaklarını keserek bir bataklığa bırakırlar. Bu sırada çocuğun etrafında bir dişi kurt peyda olur ve çocuğu besler. Bir süre sonra kurt hamile kalır ve bir mağaranın içinde on çocuk doğurur. Zamanla bu on çocuk büyür ve evlenir. Zamanla her birinden bir soy türer. Göktürk devletinin kurucularının geldikleri Aşina ailesi de bu on boydan biridir.Efsaneye göre eski Türklerin en önemli hükümdarlarının mensubu olduğu Aşina, Zena, Asen ve Şunnu sülaleleri bu dişi kurt’dan üremiştir.


31. Al Karısı (Al Bastı)

Bazı edebi metinlerde çirkin, saçları dağınık, avurtları çökmüş, güçlü kuvvetli ve uzun boylu olarak tasvir edilir. Bazı mitolojik metinlerde ise, dünyadaki en güzel kadından bin kat daha güzel olduğu anlatılır. Kazaklarda “cadı kadın” “küpe giren karı” anlamında kullanılır. Baş al bastı, iri gözlere sahip, baştan aşağı demir giyimli ve erkektir. Ulu ana yani ana tanrıça arketipinin olumsuz türevidir.Kazak metinlerinde alnında tek gözü olan, iğrenç görünüşlü bir mahluk olarak tasvir edilir. Albastı, Al karısı, genellikle kırmızı siyah uzun elbise giyer. En çok sevdiği şey atların yelesini örmektir. Onu yakalamak için elbisesinin yakasına bir iğne saplamak gerekir.
Loğusalara musallat olan bu kötü ruh, al karısı, albastı, albis, almis, adlarıyla da anılır. Albastı iki surette görülür. Sarı albastı ve kara albastı. Sarı albastı sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi ve tilki suretine de girer. Kara albastı daha ağırbaşlı, ciddi, sarı albastı hoppa ve şarlatandır.


32. Tulpar

Tulpar'ın kanatlarını kimse göremez. Tulpar kanatlarını sadece karanlıkta, büyük engelleri veya mesafeleri aşarken açar. Eğer biri Tulpar'ın kanatları görürse, Tulpar'ın kaybolacağına inanılır.


33. Sigun Geyik

Radlof, boynuzları iki kürekli sığın geyiği Altay Türklerinin ululadıklarını ifade eder.
Teleüt Türklerinde her şamanın bir ruhu vardır. “bura”, “bur”, “pur” gibi çeşitli sözcüklerle ifade edilir ve geyik anlamında da kullanılır. Geyik boynuzları Şamanların önemli sembollerindendir.
Türklere, Ergenekona girişte, Hunlara batıya göçlerinde dişi bir geyik yol gösterir.
Orta Asya sanatında, yarı insan yarı geyik halinde gösterilmiş tasvirler vardır. Mitlerde dokuz boynuzlu yada budaklı sigun geyikler de görülür.


34. Gök Kurt (Gök Börü)

Gök Kurt ve Ak Geyik gökte doğmuşlardır. Kurt sürülerini idare eden kurtlara gök kurt, geyik sürülerini idare eden geyiklere gök geyik denir. Bazı Türk halkları, soylarının, kurttan bazıları geyikten türediğini kabul eder. Cengiz hanın ilk ataları gök kurt ve dişi bir geyiktir. Gök kurt Türk mitlerinde özel bir yere sahiptir, öyle ki Türkler kendilerine “göksel Türkler” anlamına gelen “Kök Türk” adını vermişlerdir.


35. Gezer Han

Gerçekleştirdiği akınlar ve yaptığı kahramanlıklar uzun destanlarda işlenmiştir. Tarihsel bir kişilik olduğu iddia edilmiş fakat bu ispatlanamamıştır. Mucizevi bir doğum sonucunda babasız olarak dünyaya gelmiştir. Türk destanlarındaki gibi yeraltına iner, geri dönmeyi başarır. Asıl adı Büke Beligte'dir. Tanrılar tarafından gökyüzünden yeryüzüne gönderildiğine inanılır.


36. Kuyaş Han

İngilizce kaynaklarda 'Güneş Tanrısı' olarak verildiği halde Türkçe kaynaklarda bu yönde bilgiler bulmak mümkün değildir. Bu nedenledir ki günümüzde hakkında pek bilgi yoktur.


37. Bügü Tekin (Bügü Kağan)

En tanınmış adları “bögü” ve “tengri” idi. Bögü Uygurca alim, filozof anlamında kullanılır. Ayrıca büyücü sihirbaz anlamına da gelir. Kendisi savaşçı bir kağan değil, filozoftur. Bügü Kağan, Mani dinini Uygurların resmi dini olarak kabul etmiştir. Mani dinine mensup olanlar beyaz elbise giyerdi.


38. Gök Sakallı Hızır

Hızır anlayışı, Türklerde eski Türk düşüncesi ile bezenmiştir. Mitlerde kayın ağacından inip, insanlara yardım eden ve çocuklara ad veren “gök sakallı “ veya “aksakallı” ihtiyarlar görürüz.
Aksakallı yaşlılara ak-boz atlı tanıtması da eklenir. Altın sakallı “ay koca” olarak da tasvir edilir. Elinde hayvan başlı “çevgen” denen bir asa tutar, Ak-boz ata biner ve giyimi de aktır.


39. Tepegöz

Tepegöz Kaf dağında yaşar çoban ve peri kızının evliliğinden doğar. Annesi dişi bir Alageyiktir.
Tepegöz su üzerinde yüzen başı gözü belirsiz bir ciğere benzetilir. Tepegöz bazen dişi bazen erkektir. Tepegöz tek gözlüdür. Tepegöz’ün parmağındaki yüzüğü annesi takmıştır.
Altay Türk destanlarında devlere yelbegen denir. Yelbegen insan biçiminde, çok büyük, üç yedi veya on iki başlı siyah ve sarı renklidir. Güneş ve ay tutulması devlerin yemesi olarak tanımlanır. Türk destanlarında devler atların düşmandır. Demir yelbegen karaçam boylu, kara atlı ve çokmarlıdır.(çokmar hayvan başlı sopa veya gürz asa sopa) Büyük kulaklı devler ise yeraltındadır. Dev anası denen dişi devler de vardı. Alt dudağı yerde üst dudağı gökte olan devler Anadolu Türk masallarında sık kullanılan bir motiftir.


40. Baba Yaga (Türk - Altay - Bulgar Mitolojisi)

Türkçe'de Yek olarak bilinen iblis görünümlü, insanoğlunu yoldan çıkaran ve kötülüğün simgesi olan varlık.
Türk ve Altay halk inancında şu şekilde tarif edilmektedir; Kısa boylu ve güçlü bir varlıktır. Alemin karanlık güçlerini temsil eder. Yerin altında yaşar. Yaka adlı kötü ruh ile de bağlantılıdır.
Bulgar kültüründe Yaga adlı bir cadı figürü vardır. 'Kötü ruh, şeytanın yarattığı hastalık, zarar verme' gibi anlamları da vardır. Başka sözlüklerde 'ig' ve 'iklig' biçiminde geçen ve hastalık anlamı da bulunur. Maniheizm'de yine şeytan anlamında kullanılmıştır.


>>kaynak: https://turkmythology.blogspot.com.tr/